Yeni Kıbrıs Partisi’nin de gözlemci üye olduğu Avrupa Sol Partisi’nin (EL) 2011’deki Yaz Üniversitesi ve Yürütme Kurulu toplantısı 12-17 Temmuz tarihlerinde İtalya’nın Trevi kentinde gerçekleşti. YKP’yi temsilen Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı toplantıya katıldı…
15-16 Temmuz tarihlerindeki Yürütme Kurulu toplantısında Avrupa’da süren eylemler ve ekonomik kriz, Arap dünyasında gelişmeler ile Balkan Networku toplantısı, Kamusal Servisi toplantısı, tarım toplantısı, sendikalar toplantısı ve El-fem toplantısı raporları görüşüldü. Ayrıca üye ve gözlemci üyelerin kendi ülkelerindeki olaylarla ilgili bilgi alış verişi ve dayanışma eylemleri ve nelerin yapılacağı da ele alınıp değerlendirildi…
YKP, özellikle Ocak ayından beri Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan eylemler ve polis müdahalelerini, nüfus taşınması ve kolonizasyon konusunu, Kıbrıs sorunun çözümü ve güven artırıcı önlemlerle ilgili görüşlerini içeren dökümanı üye ve gözlemci üye partilerin gündemine getirdi.
Yürütme toplantısına ayrıca genişleme ve gençlik konularında da nelerin yapılacağı ele alındı… Yürütme Kurulu toplantısında Kıbrısla ilgili bir de karar onaylandı. Kararda Kıbrıs’ta süren gelişmeler değerlendirildi ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta sürdüğü politikaların durdurulması çağrısı yapılırken, tutuklamalar ve polis soruşturmaları kınandı, Avrupa Sol Partisi’nin dayanışması ortaya kondu.
Yaz üniversitesinde ise NATO müdahaleleri başlığındaki workshopu yöneten Kanatlı, açılış konuşmasında NATO’nun bir savaş örgütü olduğunun herkes tarafından bilindiğini, direk veya dolaylı, resmi veya gayri resmi dünyadaki birçok konuya müdahale ettiğini, birçok suç işlediğini, birçok sivil öldürülmesinden birince derece sorumluluğu olduğunu hatırlattı. Kanatlı, bir gün sonra yıldönümü olacak olan Kıbrıs’ta gerçekleştirilen darbe ve sonrasındaki TC işgalinde de NATO’nun rolü ve katkısının açık olduğu için Kıbrıslılar olarak da NATO’nun müdahalelerinden birinci derece etkilenenler olarak, NATO’ya karşı Kıbrıs’taki sol ve ilericilerin de aktif mücadele ettiğini söyledi. Workshopta NATO’nun tarihi, dünyadaki üsler ve askeri tesislerin durumu ve NATO’ya karşı mücadele irdelendi. Bonn konferansı yıldönümü nedeni ile Aralık 2011’de Almanya’da düzenlenecek eylemin de destekleme kararı çıktığı toplantı 2 saat sürdü…
Kıbrıs’ın kuzeyindeki son gelişmeler
YKP’nin toplantıda dağıttığı metnin Türkçesi şöyle:
Kıbrıs’ın kuzeyinde toplumsal hareketler yılın başından beri yoğunlukla sürmekte…
Adanın kuzeyinde 74’ten beri süren Türkiye işgali, Kıbrıs kuzeyini zaten Türkiye’nin yerel bir alt idaresi yapmıştı. 1949 Cenevre Konvansiyonuna aykırı bir şekilde 1975 yılından beri adaya taşınan nüfusla birlikte Türkiye siyasi olarak da kontrolü ele geçirmiş durumdadır. Demografik yapının değiştirildiğini ve bunun ciddi bir sorun olduğunu Kıbrıs’ın kuzeyindeki birçok farklı örgüt artık açık açık ortaya koymaktadır. Ancak Türkiye açısından bu süreç devam etmektedir. Hala daha adaya Anadolu’dan nüfus akışı devam ederken ayni zaman sosyo-kültürel yapının değiştirilmesi ile ilgili süreç de yoğunlaşarak devam etmektedir. Son on yıl içerisinde Cami yapımları hızlandırılmış, dini içerikli etkinliklere daha fazla finansal destek verilir olmuş, kuran kursları yaygınlaştırılmıştır. Son olarak da Dini içerikli yüksek okulların açılması için çalışma yapılmaktadır. Tüm bu çalışmaların ardında Türkiye Cumhuriyeti vardır.
Bu yapılanlar Kıbrıslı Türkleri adadan göç etmeye, eğer adada kalacaklarsa da asimile olmaya zorlamak için yapılmaktadır. Bu gidişat çözüm çabalarını ve bulunacak çözüm şeklini kökünden etkilemektedir.
Tüm bunlar devam ederken, Türkiye son dönemde ekonomik olarak dayatmalar yapmakta, paketler hazırlayıp bunların uygulanması için özel düzenlemelere gitmektedir.
2011 yılı içinde atanan sözde Türkiye elçisi diplomatik tüm teamülleri yok sayarak adeta bir vali gibi hareket etmekte, Kıbrıs Türk idaresi üzerinde çeşitli şekillerde baskılar kurarak kendi çıkarları için birçok yasal değişikler yapılmasını sağlamaktadır.
Son dayatma Kıbrıs’ın kuzeyinde kaçak olarak yaşayan ve çalışan onbinlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına af çıkarma ve onları meşrulaştırma için özel bir yasa çalışma yapmaktır.
Bunun yanında neo-liberal uygulamalara benzeyen ama Kıbrıs’ın kuzeyinde başka bir yönü de olan ekonomik yaptırımları dayatmaktadırlar. Bu uygulamalar neo-liberal kılıflı olmakla birlikte herhangi bir ihale veya benzer süreç sonucu olmaksızın Kıbrıslı Türklerin sosyo-ekonomik kurumları belirlenen Türkiye Cumhuriyeti orijinli firmalara devretme olarak tanımlanabilir. Bu sürecin sonunda birçok kritik ekonomik sektör Türkiye orijinli şirketlerin tamamen eline geçmiş durumdadır. Eğitimdeki bazı dayatmalarla kimi okullarda da benzer süreç devam etmektedir. Bu okulları bazı tarikatlara yakın sermaye grupları almış durumdadır. Bu konuda karşı mücadele devam etmektedir.
Bu sürecin listesinde telefon, elektrik kurumları ile bazı tarımsal ve hayvansal ürünler işleyen fabrikaların da Türkiye orijinli şirketlere devri yer almaktadır. Tüm bunlar özelleştirme adı altında gerçekleşiyor. Ama dediğimiz gibi süreci özelleştirmeden çok Türkiyelileştirme olarak tanımlamak mümkündür.
28 sendikanın oluşturduğu sendikal platform 2011 yılını var oluş yılı ilan etmişti. Bu çerçevede 28 Ocak ve 2 Mart tarihlerinde kitlesel katılımlı mitingler düzenlendi. On binlerce kişinin katıldığı bu eylemlerde Türkiye’nin dayattığı bu ekonomik paket protesto edilirken, Türkiye’nin vasiliğine karşı da ciddi bir tepki yükseldi. Yükselen tepkiler karşısında Şubat ayında TC Başbakanı Erdoğan eylemcileri ve eyleme katılan bazı grupları hedef gösterdi. Erdoğan açıklamasında eylemler sırasında Kıbrıs’ın kuzeyindeki idarenin pasif kaldığını, polisin Türkiye’yi eleştiren pankartları seyrettiğini söyleyerek önlem talep etti. Bu açıklamaları Türkiye’deki bazı başka TC’li bakanların açıklamaları da izledi. Bilindiği gibi Kıbrıs kuzeyindeki polis, Türkiye Genel Kurmayı tarafından atanan generalin emrindeki Kıbrıslı Türk ordusuna bağlıdır. Tüm bu açıklamalardan sonra polis tüm eylemlerde şiddetin dozunu artırdı. Bu şiddet hem fizikiydi, hem de psikolojik… En küçük eylemde bile artık özel polis birlikleri görev yapmaya ve kitleler üzerinde psikolojik baskı uygulamaya başladı. 2 Mart eyleminde polis kalabalık kitleler içine girerek Erdoğan’ın işaret ettiği pankartlara bir bir müdahale de etmeye başladı. 7 Nisan’daki eylemde de polis pankartlara müdahale etti. Müdahale sırasında bir kişi gözaltına alındı ama daha sonra serbest bıraktı…
Kıbrıs Türk Havayolları (KTHY) çalışanlarının sendikası Hava-sen bir yıldan beri eylemler yapmaktadır. Bir yıl önce batan havayolu şirketinde bir çok alacakları olmasına rağmen herhangi bir para alamayan eski çalışanların çok büyük kısmına herhangi bir yeni iş de gösterilmedi. Hava-sen öncülüğünde, Sendikal Platformun desteğinde yıl başından beri birçok eylem düzenlendi. Bu eylemlerden 18 Mayıs tarihinde gerçekleşende 4’ü YKP, 2si BKP, 1 KSP ve 4ü HAVA-SEN üyesi 11 kişi gözaltına alındı… Gözaltılar sırasında çok sayıda basın çalışanı da darp edildi…
Ayni şekilde Doğu Akdeniz Üniversitesi bünyesindeki üniversite öncesi kurumların el değiştirme sürecinde de okulda örgütlü sendika geçen yıldan beri çeşitli eylemler gerçekleştirmekteydi. Okullar Haziran ayı içinde bazı tarikatlara yakın sermaye grubunun kontrolündeki Doğa Kolejlerine verildi. Bu süreçte Mağusa ve Lefkoşa’da DAÜ-SEN öncülüğünde Sendikal Platform desteğinde çeşitli eylemler yapıldı. 21 Haziran tarihinde yapılan eylemde, DAÜ – SEN’in Genel Sekreteri Ulaş Gökçe’nin de aralarında bulunduğu 4 kişi gözaltına alındı… Daha sonra 24 Haziran’da KTOEÖS Başkanı Tahir Gökçebel ile bir CTP Parti Meclisi üyesi de konu ile ilgili gözaltına alında. 24 saatlik tutukluluktan sonra tümü serbest bırakıldı. Eylem sırasında polisin uyguladığı aşırı şiddet sonucu okulların öğrencilerinin bulunduğu onlarca kişi de yaralandı…
Şu aşamada elektrik alanında EL-SEN, telekomünikasyonda TEL-SEN, kurumlarının el değiştirmesine karşı çeşitli eylemler yapmaktadırlar…
Bu arada sosyal güvenlik yasasının yeniden düzenlenmesi için de yasal değişiklik yapılmaya çalışılmaktadır. Sendikal Platform bu konuda da çeşitli eylemler düzenliyor.
Daha önce yapılan yasal düzenlemelere karşı Sendikal Platform Şubat ve Mart ayında bazı kamu sektörlerinde ve okullarda 60 gün boyunca süresiz grev yapmıştı. Kıbrıs’ın kuzeyindeki idare bu grevleri Mart ayında yasaklamıştı…
Tüm bunlar devam ederken, Afrika Gazetesine 2 kez silahlı saldırı düzenlenmiş, 2 kez bir gazetecinin aracına tahrip gücü yüksek olmayan, korkutmaya yönelik bomba konmuştur.
Bunun yanında polis bilinçli bir şekilde eylem sırasında görevini yapmaya çalışan gazetecilere şiddet uygulayarak engellemeye çalışmaktadır. Bu konuda gazetecilerin sendikası BASIN-SEN kalabalık bir gazeteci ile birlikte Polis Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaparak olayları kınamıştı.
Polisin hem eylemcilere hem de gazetecilere uyguladığı şiddet çeşitli kurumlar tarafından da protesto edildi. KT İnsan Hakları Vakfı yayınladığı raporlarda polis şiddetine dikkat çekti.
Bunun yanında ciddi olmayan çeşitli gerekçelerle bazı sendikacıların ve politikacıların da mahkemelerde yargılanmasına da devam etmektedir…
Önümüzdeki süreçte de eylemlerin ve polisin şiddetinin artması muhtemeldir.
Ancak bunun yanında adaya Türkiye’den gelen bazı para-militer ve aşırı milliyetçi unsurların da saldırganlaşması muhtemeldir…
Adada acil olarak çözüm bulunması bu nedenle önemlidir.
Bu süreçte Türkiye’nin Kıbrıs’ın iç işlerine müdahalesi önlenmesi, uluslararası gözlemciler nezdinde bir nüfus sayımı yapılması ve anti-demokratik uygulamaların durdurulması önemlidir.
Kıbrıs konusunun çözümüne yardımcı olacak Maraş’ın yeniden yasal sahiplerine verilmesi, adadan Türkiye’nin asker çekmeye başlamasının da önemine dikkat çekeriz.
Eğer tüm bu süreç bu şekli ile devam ederse, Kıbrıslı Türkler ada üzerinden yok olacaklar, asimile olacaklar ve Kıbrıs’ın kuzeyi çözüm olsa bile Türkiye’nin bir uydusu olmaktan öteye gidemeyecektir.
Bu nedenle YKP olarak bu eylemleri desteklerken ayrıca Kıbrıs konusunda da bir çözüm için çalışmalarımızı yoğunlaştırmaktayız. Böylesi bir ortamda Kıbrıslı Türk liderliğinin ayrılıkçı devlet tezlerinin ve provokatif açılımlarının sürece zarar verdiğini, bu görüşlerin tüm Kıbrıslı Türkler tarafından da paylaşılmadığının altını çizeriz…
Kıbrıslı Türkler olarak bu süreci yalnız başımıza götürmemiz zordur, bu nedenle daha fazla uluslararası dayanışma ve daha fazla aktif desteğe ihtiyacımız olduğunu vurgularız…
Avrupa Sol Partisi Yaz Üniversitesinde buluştu
İtalya Komünist Partisi Yeniden İnşaa Örgütü Rifondazione Comunista’nın ev sahipliğinde, Avrupa Sol Partisi ve teorik dergi “transform!” katkıları ile gerçekleşen yaz üniversitesinde Avrupa ve dünyada süren kriz ve sol alternatifler tartışıldı…
Yaz Üniversitesi öncesi El-fem toplantıları da 11-12 Temmuz tarihlerinde gerçekleşti…
12 Temmuz’daki toplantıların ana başlığında “Cenova’dan 10 yıl sonra Avrupa ve dünyada mücadele sürüyor”; 13 Temmuz’daki ana başlığında “kapitalist krizden çıkış yolu ve Avrupa’da sol alternatifler”; 14 Temmuz’daki ana başlığında “yeni isyan ve yeni enternasyonalde gelişmeler” yapıldı.
12 Temmuz’daki açılışta Rifondazione comunista temsilcisi ve EL Yürütme Kurulu üyesi Fabio Amato, ve transform!europe temsilcisi Barbara Steiner birer konuşma yaptı. Daha sonra Rifondazione Comunista Genel Sekreteri Paolo Ferrero, EL Başkanı ve Fransız Komünist Parti Genel Sekreteri Pierre Laurent ve Synaspismos ve EL Sekretariat üyesi Natasa Theodorakopoulou Avrupa ve dünyadaki gelişmeleri değerlendiren birer konuşma yaptılar.
13 Temmuz’da “meydanlardan gelen umutlar” başlığında oturumda Yunanistan ve İspanya’daki meydan eylemleri ile bilgi verildi, değerlendirmeler yapıldı… Öğleden sonraki workshoplarda ise “çevre krizi”, “krizin üzerine feminist görüş”, “Avrupa krizi ve sol alternatif tartışmaları” ve “kadın emeğinin kurtuluşuna doğru temel gelir ve diğer reformlar ve görüşler” başlıkları tartışıldı. Akşamüzeri ise “Kapitalist krizden çıkış ve sol alternatifler” başlığındaki oturum gerçekleştirildi.
14 Temmuz’da ise “yeni isyan ve yeni enternasyonalde gelişmeler” başlıklı oturum yapıldı. Oturumda Avrupa Parlementeri Willy Meyer, Mısır’dan Mahmdouh Habashi ve Tunus’tan Mouhieddine Cherbib’in katılımı ile Mısır ve Tunus başta olmak üzere dünyadaki eylemler ve gelişmeler değerlendirildi. Öğleden sonraki workshoplarda ise “krizde göçmenlerin durumu”, Arap dünyasındaki isyanlar ve Avro-Akdeniz (Euromed) sol stratejiler”, “NATO müdahaleleri”, “cinsiyetçi ana akımın feminist eleştirisi” başlıkları tartışıldı. Akşamüzeri ise Samir Amin’in de katılımı ile “yeni emperyalizm ve yeni enternasyonalizm” başlığındaki oturum gerçekleştirildi.
15 Temmuz’daki ana başlığı “güvencesi çalışmaya ve işsizliğe karşı gençlik”, akşamüzeri ise “piyasanın diktatörlüğü ve Avrupalı Sol strateji”;16 Temmuz’daki ana başlığı “medya ve demokrasi: radikal solun cevabı”, akşamüzeri ise “Gramsci ve devrim sorunu” başlıklarında oturumlar gerçekleşti…
Toplantılar özellikle 2001 yılındaki Cenova’daki G8 toplantısının 10. yılına denk geldi. Hatırlanacağı gibi Avrupa’daki tüm sol kesimlerin katıldığı ilk büyük eylem olması ve küreselleşme karşıtı eylemlerde ilk kez bir aktivistin, Carlo Giuliani’nin öldürülmesi sonrası eylemlerin sürmesi, Cenova sonrası sol, sosyalist, anti-kapitalist, radikal sol örgütlerin Avrupa Sosyal Forumu ve benzeri formatlarda bir araya gelerek küresel saldırıya karşı küresel bir muhalefetin örgütlenmeye daha yapısal devam etmesi açısından önemliydi.