YKP Yürütme Kurulu Alpay Durduran Kıbrıs sorunundaki son gelişmeleri değerlendirdi. Açıklama şöyle:
Eroğlu Brüksel’e AB’nin Kıbrıslı Türklerle ilgilenmesi için görevlendirdiği genişlemeden sorumlu komiseri Stefan Fule, Avrupalılar Komisyonu başkanı Jose Manuel Barosso ve Avrupalılar Parlamentosu başkanı Jerzy Buzek ile de görüştü. Görüşmelerde AB’nin KKTC’ye kısıtlamalarını ele alacağını ve azaltılmasını talep edeceğini söyledi.Ayrıca kendilerine Cenevre’de yapılan görüşme hakkında bilgi vereceğini ve düşüncelerini anlatacağının altını çizdi. Ama zaten Eroğlu ne anlatacağını yolda basına anlattı.
Ona göre BM Genel Sekreteri ile EKİM buluşmasında bir şey çıkmamışsa dananın kuyruğunun kopmasını sağlamaya çalışacağını ima etti. Halbuki ortaya çok uzun süre görüştükleri ve bir birlerine yeni müzakere konuları icat edip sorunu içinden çıkılmaz hale getirdikleri ortaya çıkacak ve AB üye ülkesi Kıbrısın sorununu, nasıl üstlenebileceğini düşünmek zorunda bırakılacak. Eroğlu’nun umut ettiği gibi dananın kuyruğu kopmayacak yeni bir gözle Kıbrıs’a bakılması sağlanacak.
Masadaki sorunlar şimdi halkın önüne konulup kafası bulanıklaştırılıyor ama esasında Türkiye’nin Kıbrıs’ta yarattığı nüfus, borç ve ekonomik hegemonya sorunu Kıbrıs’ın kuzeyini allak bullak etti; bu dünyanın gözüne batacak ve AB ile Türkiye sorunu haline gelecek.
Eroğlu umut edebilir ama umut ettiği dağlara kar yağacak. AB oturup da Kıbrıs’ın kuzeyini kendi ülkesinin toprağı olmayan bir coğrafya diye kararlaştırmayacak.
Kıbrıs Lizbon sözleşmesine göre üyelikten çıkma kararı alabilir ama Eroğlu bunu mu sağlayacak? Sağlayamayacağına göre Lizbon sözleşmesine göre bir ülkenin yasal olmayan bir kısmı olan KKTC’nin üyelikten çekilmesini mi bekleyecek? Hepsi de ham hayal.
BM bu aşamada tarafları umutsuz görüşmelere kaynak harcamadan vazgeçebilir yalnız Güvenlik Konseyi tarafları kendi başlarına görüşmeye terk edebilir veya uluslar arası bir konferans çağrısı yapabilir ve o zaman Eroğlu’nun bırakıldığı yerden devam edilmeli diye hay kırışmaları arasında gündem beyaz bir sayfayla başlar. Türkiye’ye referandumda evet dedirtsin diye zorla kabul ettirdiği yakışıksız şeyler de havaya gider.
Kıbrıs’ta çözüm sadece Türkiye’nin burasını ben fethettim geri vermem demekten vazgeçmesi ve antlaşmadan sonra bile Kıbrıs’ın tümünü elinde tutmaya çalışmaktan vazgeçmesi ile bulunabilir. Askerler garantiler ve nüfus yapısı sorunları çözülecekse ancak o zaman çözülür.
Bu gidiş uluslar arası bir konferansa doğru gidiştir ve beyaz sayfa açılması gündemdedir. AB’yi de işin içine bu şekilde katmak zorunlu olacaktır. AB ne kadar karışmak istemezse de kaçınamayacaktır. Onun için Erdoğan hükümetine AB ile böyle bir çatışmadan kaçınmak için bugünkü görüşmeleri eldekileri kaybetmeden sonlandırmak düşmektedir.
Kıbrıslı Türkler çözüm olmamasını yok oluş olarak görmektedirler. Bu kuşkusuzdur. Bazıları bunun kaçınılmaz olduğunu ve yapabileceği olmadığını düşünerek gününü kurtarmaya çalışmaktadır ama tek başına kurtuluş çare değildir. Tek başına kurutuluşu seçenler çıkmaza girmiş çözümün ağırlığını daha uzun süre taşıyacaklar ve çözümü erkene getirme şansını kullanmamanın zilletini hep hissedeceklerdir.
Görüşmelere devam edilecek ve Ekim’den sonra da çözümsüzlüğün ağırlığı sırtımızda kalacak. Dananın kuyruğu da kopmayacak.
Rum tarafının azılıları zamanın tahribatını bizimle beraber göğüsleyecek ama muratlarına erip beyaz sayfa ile yeniden (tu baştan) başlandığını görecekler. Uluslar arası bir sorun kimsenin keyfine bırakılmayacak. Bilindiği gibi EDEK, DİKO ve diğerleri Hristofias’ın verdiğini söylediği ama aslında kimsenin de almadığı sadece kağıt üzerinde kalan tavizlerden kurtulmuş gibi olacaklar ama onları ipleyen yoktur. Barış isteyen onların inadına değil barışı sevdikleri için isterler. Sonunda onlar da Türk Rum ve saire karma yaşama mahkum olacaklar.