- Alman Sosyalist Gençlik Hareketi, Gençlik Değişim Projesi koordinatörlerinden Coşkun Tözen ile Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum ve Alman üç katılımcı, izlenimlerini Yenidüzen Gazetesinden Ödül Aşık Ülker’e anlattı
Alman-Kıbrıslı Gençlik Değişim Projesi’nin beşinci ayağı Kıbrıs’ta yapılıyor. Projenin 22 Temmuz’da Güney Kıbrıs’ta başlayan ve Kuzey Kıbrıs’ta devam eden beşinci ayağı geçtiğimiz hafta sona erdi.
Alman Sosyalist Gençlik Hareketi, Gençlik Değişim Projesi koordinatörlerinden Coşkun Tözen 2007 yılında başlayan projenin Almanya’dan ve Kıbrıs’tan gençleri 3 toplumlu bir çerçeve içerisinde bir araya getirerek, devamlı bir dostluk ve güven ilişkisi yaratıp birbirlerini anlamalarını sağlamayı amaçladığını belirtti.
Katılımcılardan Kıbrıslı Rum Stefanos Stavrou, projenin kendisinin düşüncelerini tamamen değiştirdiğini söyleyerek, “Güney’de çok fazla milliyetçi propaganda var, aklınız çok net olamıyor ve neler olup bittiğini çok iyi göremiyorsunuz. Daha önceleri, nedenini bilmediğim bir şekilde, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’a ait olmadıklarını ve gitmeleri gerektiğini düşünüyordum. Yaptığımız atölye çalışmalarında onların da Kıbrıslı olduklarını, birbirimizden farklı olmadığımızı gördüm” diye konuştu.
Kıbrıslı Türk katılımcılardan Aysel Müezzinler de, Alman-Kıbrıslı Gençlik Değişim Projesi’nin üç toplumlu olmasının projeyi özel kıldığını belirterek, şunları söyledi: “Biz Kıbrıslı Türkler dünyanın bizim etrafımızda döndüğünü, herkesin Kıbrıs konusunu önemsediğini, dünyada başka sorun olmadığını düşünüyoruz. Almanlarla konuştuğum zaman, kendi sorunlarını anlattıklarında, Berlin’de yürürken savaşın izlerini görünce, duvarın kalıntılarını görünce, duvar olan tek yerin Lefkoşa olmadığını, yaralı olan tek yerin Kıbrıs’ın olmadığını ve bu tür olayların her yerde olabileceğini gördüm. Berlin Duvarı’nın yıkılması sorunların üstesinden gelinebileceğini sembolize ediyor.”
Alman katılımcı Alexander Roeske ise bölünmüşlüğü “saçmalık” olarak nitelendirerek, “Dünya haritasını gözümün önüne getirdiğim zaman, Kıbrıs küçücük bir ada ve bu küçük adayı bir duvar ikiye bölüyor. Bölünmüş bir toplumda yaşamanın nasıl olduğunu görmek çok tuhaf” diye konuştu.
Müezzinler görüşmelerde bu sefer de hayal kırıklığı yaşama endişesi taşıdığını dile getirerek, “Bir gün çözüm olursa bunun bir anda olacağına inanıyorum, çünkü bunun olması ya da olmaması maalesef bize bağlı değil” dedi. Stavrou ise liderlerin insanları çözüme hazırlamadığını ifade ederek anlaşma olduktan sonra problemler yaşanmasından endişe ettiğini söyledi. Alman katılımcı Roeske ise Kıbrıs’ta yakın bir zamanda anlaşma olması gerektiğini aksi takdirde ileride daha zor olacağını kaydetti.
“AMAÇ BİRBİRLERİNİ ANLAMALARINI SAĞLAMAK”
Soru: Alman-Kıbrıslı Gençlik Değişim Projesi hakkında bilgi verir misiniz?
Tözen: Alman-Kıbrıslı Gençlik Değişim Projesi 2007 yılında Alman Sosyalist Gençlik Hareketi (SJD – Die Falken)’nin Hannover şubesinin insiyatifiyle hayata geçmiş, Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk ve Almanların katılımıyla gerçekleşen üç toplumlu bir projedir. Alman Sosyalist Gençlik Hareketi Hannover şubesi, tamamen bağımsız, köklü ve eğitim amaçlı bir organizasyondur ve herhangi bir parti ile bağlantısı yoktur. Kıbrıslı Rumları temsilen IKME Vakfı, Kıbrıslı Türkleri temsilen BILBAN Vakfı projede rol almaktadır. Projenin amacı Almanya’dan ve Kıbrıs’tan gençleri 3 toplumlu bir çerçeve içerisinde bir araya getirerek, atölye çalışmaları, seyahat ve sosyal aktiviteler aracılığı ile devamlı bir dostluk ve güven ilişkisi yaratıp birbirlerini anlamalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Proje 2007 yılında başladı ve her yıl Almanya ve Kıbrıs’ın iki tarafında dönüşümlü olarak yapılıyor. Bu bağlamda bu yıl bu projenin beşinci ayağını gerçekleştiriyoruz. Proje, Friedrich-Ebert Vakfı, Gedenken und Frieden Vakfı – Volksbund Deutsche Kriegsgräberfürsorge Vakıfları tarafından fonlanmaktadır.
Soru: Proje kapsamında bu yıl neler yaptınız?
Tözen: Her yıl projede öne çıkardığımız konular oluyor, Kıbrıs sorunu, milliyetçilik gibi konularda konuşuyoruz. Alman siyasi tarihi ile bunları kıyaslıyoruz ve benzerlikleri ve farklılıkları buluyoruz. Katılımcıların önerdiği konuları da programımıza alıp onları da tartışıyoruz, örneğin bu sene çevre ve basın konularını da konuştuk. Cyprus Mail, Afrika ve Politis gazetelerini ziyaret ettik, Cyprus Community Media Center (CCMC)’de ve Home for Cooperation’da atölye çalışmaları yaptık. Bu bizim için özeldi çünkü 2007’de projeye başladığımız zaman Home for Cooperation olan binanın ne durumda olduğunu iyi hatırlıyoruz. Bu yıl ayrıca ayrımcılık, ırkçılık, dışlama ve göç gibi konulara da odaklandık. KISA ve LGBT organizasyonu olan ACCEPT ile buluştuk. Kuzey’in eski Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ı ziyaret ettik, Alpay Durduran ile buluştuk. Gazeteci Sevgül Uludağ ile kayıplar konusunda çok ilginç bir görüşme yaptık, Tony Angastiniotis ile görüştük. Friedrich-Ebert Vakfı temsilcisi ve Lefkoşa Üniversitesi ögretim görevlisi Dr. Hubert Faustmann ile buluştuk. Daha önce programa katılan ve şimdi kayıpların bulunması çalışmalarında arkeolog olarak görev alan Chrysanthi Kyriacou ile buluşup çalışmalar hakkında bilgi aldık. Muharrem Faiz ile nüfus konusunda bir atölye çalışması yaptık, KTÖS Başkanı Güven Varoğlu ile buluştuk. Karpaz ve Maraş’ı ziyaret ettik, Mağusa İnisiyatifi’nden Serdar Atai ile buluşup Gazimağusa ve Maraş konusunda inisiyatifin istekleri ve önerileri hakkında bilgi aldık.
“EGEMENLİK TARTIŞMALARI”NA SON VERMEK İÇİN ÇOK KÜÇÜK BİR ADIM…
Tabii ki Güney’de yaşanan patlamanın etkileri üzerine değerlendirmeler yaptık, Kuzey’le Güney arasında başlayan “iş birliği” hakkında da konuştuk. Bu aslında gerçek bir iş birliği değil, Kuzey Güney’e elektrik satıyor, yıllarca Güney’den de Kuzey’e elektrik verilmişti. Bunun “egemenlik tartışmaları”na da son vermek için çok küçük bir adım olabileceğini düşünüyoruz.
“DÜŞÜNCELERİM ÇOK DEĞİŞTİ”
Soru: Daha önce iki toplumlu projelere katıldınız mı veya Kıbrıslı Türklerle/Rumlarla temasınız var mıydı? Bu programın diğerlerinden farkı nedir? Bu programdan sonra düşüncelerinizde bir değişiklik oldu mu?
Stavrou: Programa katılmadan önce Geothe Enstitüsü’nde Almanca öğrendiğim için Kıbrıslı Türklerle temasım olmuştu ama bu projeden sonra daha yakın temas kurma şansım oldu. Kıbrıslı Türklerle yakınlaştıkça farklı olmadıklarını gördüm. Açıkçası düşüncelerim çok değişti. Güney’de çok fazla milliyetçi propaganda var, aklınız çok net olamıyor ve neler olup bittiğini çok iyi göremiyorsunuz. Daha önceleri, nedenini bilmediğim bir şekilde, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’a ait olmadıklarını ve gitmeleri gerektiğini düşünüyordum. Yaptığımız atölye çalışmalarında onların da Kıbrıslı olduklarını, birbirimizden farklı olmadığımızı gördüm. Kısacası bu proje tüm vizyonumu değiştirdi.
“KIBRISLILARI BÖLEN DİL-DİN DEĞİL”
Müezzinler: Ben daha önce iki toplumlu pek çok projede yer aldım ama bu projeyi özel yapan bence üç toplumlu olması. Biz Kıbrıslı Türkler dünyanın bizim etrafımızda döndüğünü, herkesin Kıbrıs konusunu önemsediğini, dünyada başka sorun olmadığını düşünüyoruz. Almanlarla konuştuğum zaman, kendi sorunlarını anlattıklarında, Berlin’de yürürken savaşın izlerini görünce, duvarın kalıntılarını görünce, duvar olan tek yerin Lefkoşa olmadığını, yaralı olan tek yerin Kıbrıs’ın olmadığını ve bu tür olayların her yerde olabileceğini gördüm. Berlin Duvarı’nın yıkılması sorunların üstesinden gelinebileceğini sembolize ediyor. Bu beni daha umutlu yaptı, daha geniş bir perspektif kazandırdı.
Almanya’ya dıştan baktığınız zaman aynı dili konuşuyorlar, hepsi Alman. Ama fark ettim ki onları bölen din, dil değil. Onların tümü Alman ama hâlâ ayrım var, din veya dil bölünme için sebep değil. Kıbrıslıları bölen farklı dili konuşuyor olmamız veya farklı dinlerden olmamız değil. Kıbrıs’ı bölenin tarih olduğunu anladım.
“BÖLÜNMÜŞLÜK BİR NEVİ SAÇMALIK”
Soru: (Alman katılımcıya) Kıbrıs’a ilk gelişiniz mi? Kıbrıs’ta size tuhaf gelen bir şey oldu mu?
Roeske: Pek çok şey tuhaf geldi aslında. Dünya haritasını gözümün önüne getirdiğim zaman, Kıbrıs küçücük bir ada ve bu küçük adayı bir duvar ikiye bölüyor. Bölünmüş bir toplumda yaşamanın nasıl olduğunu görmek çok tuhaf. Almanya’da o günleri yaşayanlardan bölünmüşlüğün ne olduğunu dinlemiştim ama burada bölünmüşlüğün ne olduğunu gördüm, yaşadım. Bölünmüşlük bir nevi saçmalık.
“SANIRIM YİNE BÜYÜK BİR HAYALKIRIKLIĞI YAŞAYACAĞIZ”
Soru: Liderlerin ekim ayına kadar yapacakları 17 görüşme kaldı. Bir anlaşma olacağına dair umudunuz var mı?
Müezzinler: Umut benim için iniş çıkışları olan birşey. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB dönem başkanlığını alacak olmasından dolayı Türkiye’nin yaşadığı telaş, Cenevre’de yapılan görüşme, yoğunlaştırılmış müzakereler umudumu artırdı. Ama sanırım yine büyük bir hayalkırıklığı yaşayacağız. Bir gün çözüm olursa bunun bir anda olacağına inanıyorum, çünkü bunun olması ya da olmaması maalesef bize bağlı değil.
“İNSANLARIN HAZIRLANMASI İÇİN ZAMANA İHTİYACIMIZ VAR”
Stavrou: Umarım anlaşma olur. Ama bir anlaşma olsa, referandumda onaylansa da sonrasında tüm insanların bunu kabul edeceğini düşünmüyorum. Güney’de çok fazla milliyetçilik var, tarih bir şekilde şekillendirilmiş ve gerçek henüz yüzeye çıkmamış. İnsanlar gerçekleri bilmiyorlar ve anlaşma olduktan sonra problemler yaşayacağımızı düşünüyorum. Erken zamanda çözüm olmasını istemediğimi söylemiyorum ama sanki insanların hazırlanması için biraz zamana ihtiyacımız var. İki tarafta da siyasilerin toplumları hazırlamak için gerekeni yaptıklarını düşünmüyorum. Güney’dekilerin insanları gerçekten hazırlamak istediklerini de sanmıyorum belki sadece soldan bazı özel politikacılar bunun için çalışıyor.
“İLERİDE DAHA DA ZOR OLACAK”
Soru: (Alman katılımcıya) Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların yaptığı tartışmalara bakarak Kıbrıs’ın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Roeske: Umarım anlaşma olur ama burada karşılaştığımız kişilerden duyduğum kadarıyla yakın zamanda bu biraz zor olacak. Görüştüğümüz kişilerin çoğu yakın zamanda anlaşma olacağı konusunda kötümserdi. Biri bize “sorunu çözecek olan jenerasyon henüz doğmadı” demişti. Ben yakın bir zamanda bir anlaşma olması gerektiğini düşünüyorum yoksa ileride daha da zor olacak.