Tarih Kıbrıs Sorununda gerçekten önemli.Tarihi belgelere bakıp hangi konularda hatalar yapılmıştır öyle anlayacağız. Güney Kıbrıs’ta son zamanlarda basılan kitaplar bizlere bayağı zengin bilgiler vermektedir:
“Kıbrıslı Rum çoğunluk, çift toplumlu karma devleti saf Rum devleti yapmaya çalıştı ve Yunanistan’la Enosis hadefini bir kez daha ortaya çıkardı. Kıbrıslı Türk yöneticiler Türkiye’nin yardım ve işbirliğiyle adanın %5’ine karşılık gelen fiili bölgelerini yönetmeye başladılar. Hedef olarak, Kıbrıs Türk yerleşkelerinin önce tam özerkliğini ardından da ayrılmasını benimsediler” (Druşotis,M. (2010).Cunta ve Kıbrıs,Galeri kültür,Lefkoşa,sf.2).
“Görüşme sırasındaki en göze çarpıcı olay, Meclis Başkanı Glafkos Klerides ile AKEL Genel Sekreteri Papayoannu’nun, Türkiye’ye hiçbir şey bırakılmadan adanın bir bütün olarak Yunanistan’la birleşmesi konusunda hemfikir olmalarıydı…”(Aynı kitap, sf.10)
“Gerek AKEL’in gerekse Klerides’in adanın bir bütün olarakj Yunanistan’la dahili konusundaki görüşleri pek samimi değilse de yaptıkları şey, takas karşılığı Enosis yanlısı Cunta’nın teşhiri için, Makarios’a dayanan ve hiçbir takas yapılmadan Enosis’in gerçekleşmesi amacı güden Kıbrıs siyasi dinamiklerini takip etmekti. Sonuçta bu siyasi taktik, AKEL’i ve Klerides’i siyasi arenada yan yana getirmiş fakat bu beraberliğin bedeli Kıbrıs’ın bağımsızlığı temeline dayanan çözüm yolunun sabote edilmesi olmuştur”(Aynı kitap, sf.11).
“24 Kasım akşamı Bakanlar Kurulu, durum değerlendirmesi yapmak için Lefkoşa’da toplandı. Toplantıya komutanlar da katıldı. Grivas’ın kurmaylarından Grigoryos Bonanos fikir alış verişi sırasında yaşananları şöyle aktarmaktadır: “Bakan Tasos Papadopulos, olası bir Türk hava saldırısı veya deniz yoluyla asker çıkarılması sırasında adadaki tüm Kıbrıslı Türklerin etkisiz hale getirilmesini önerdi. Makarios, Moronis ve Bakan Soliotu bu fikre karşı çıktılar”(Aynı kitap, sf.63).
Bu arada Fazıl Küçük 1968 yılında tekrar muavin seçilince Makariosla birlikte Temsilciler Meclisinde yemin etmek ister, gerçi Kıbrısrum egemenleri Türklerin cumhuriyeti terkettiğinden bahsediyorlar ama bu konuda Türklerin geri gelmesi için pek de istekli olmadıkları ortaya çıkıyor bu belgelerle, aşağıdaki paragrafı okuyun:
“Küçük, Rum milletvekillerine gönderdiği, Makarios ile birlikte beraber kendisinin de yemin etme isteğinin kabul edilmemesinden duyduğu derin üzüntüyü dile getirdi. Küçük’e göre de bu, “ Kıbnslı Rum miletvekilleri için, Kıbrıs Türk toplumunun haklarına saygı gösetrmede istekli olup olmadıklarını anlatmak için iyi bir fırsattı”(sf.92-93).
“Makarios’un diğer amacı da Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik kıskaca alınmasıydı. Bu plan gerçekleştiğinde Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs geleceğine Makarios’un vizyonu dahilinde entegre olacaklardı. Makarios planını Şubat 1967’deki Kraliyet Danışma Meclisi Toplantısında şöyle itiraf etmişti: “Tüm malvarlığı Kıbrıslı Rumların elindeyken nasıl olur da Kıbrıs’ta yeni bir türk neslinden söz edilebilir? Dayansalar bile bu ne kadar sürer? Ben 3,5,10 ay gibi bir zaman dilimi biçemiyorum. Ancak elbet teslim olacaklardır. Ben böyle bir çözümü hep göz önünde bulunduruyorum. Türklerin dirençleri ve özgüvenleri oldukça zayıf” (sf.94-95).
Şimdi de size Andreas Panayiotu’nun (sosyolog) Editörleri Mehmet Hasgüler-Ümit İnatçı’nın olduğu Kıbrıs’ın Turuncusu adlı kitapta yazdıkları veya söylediklerini aktarmam kalıyor geriye… Okuyun ve Kavazoğlu’nun bile bile nasıl kendisini öldürmek için kurulan tuzağa gittiğini anlayın (sf.232):
“Sonuç olarak sol partinin Kıbrıs Rum toplumuyla entegre olmayı seçmesi gerçeği üzerine, ideolojik olarak getirilen eleştiriler mevcuttur. Ve böylece sol, Kıbrıs Türk kesimini daha sesli savunmak yerine, müsamaha göstererek, iletişim dilini etkili ve ikna edici tarzda kullanıp milliyetçiliğe destekçi görünmüştür. Buna rağmen bu makale ideolojik değildir, kriteri sosyolojiktir. Neler olmalıydı üzerine odaklanmaktan çok, buradaki vurgu, neyin neden olduğu üzerine olacaktır. Ve diğer amaç ise, bu konuyu, Türk okuyucusuna ulaşmamda köprü vazifesi gören bir insan, yani Kavazoğlu’yla bağdaştırmaktır. Acaba neden fikirleri için kendini feda etmiş, hayatını kurtarmak için bir ateist olarak dinini ve toplumunu değiştirmeyi reddetmiş bu adam, geçmişte Kıbrıs Türk solunun sınır mevzularındaki çıkarlarını feda ettiği eleştirisine muhatap bir politika ve parti için destekçi, daha doğrusu bir vaiz olarak kalmıştır?”(sf.232).
Yalnız yukarıdaki yazı anlaşılmadıysa ben açıklayayım.AKEL Komünist partisi Kavazoğlu’na sığınma hakkı vermek için ona dinini değiştirme teklifi yaptı. Bunu Kavazoğlu reddetti. Bu cümleden bunu anlıyorum. Nitekim aynı yazar aynı sayfanın altında dip notta şunları söylüyor yine( sf.232):
“Kavazoğlu’na Hristiyan olma (ve böylece Kıbrıs Rum kesimine katılma) teklif edildi ve böylece Kıbrıs Türk solcusu olarak statüsünün yol açtığı tehlikelerden korunmuş olacaktı. Fakat o reddetti”.
Şimdi bunu da sormak gerekiyor: Bir Komünist Partisi kendisine sığınan komünist yoldaşlarına illa ki dinlerini ve milliyetlerini değiştirmeleri teklifini mi yapmaktadır? Din ve millet Komünistler için önemli midir? Ulus ve ulusçuluğa klarşı sosyalizm için sözde mücadele veren bir parti bunu bir Komünistten niye ister? İşte bunu da bırakıp ben Hristakis Vanezos’un kitabında Kavazoğlu’nun vurulmadan önce ne düşündüğünü buraya aktarmak ve gerçeklerin bir kere daha açığa kavuşmasını istiyorum. Bana göre edindiğim izlenim Kavazoğlu’nun esas dramı AKEL’e sığınmasından sonra başlamış, ve inandığı sosyalist mücadele yerine AKEL’in enosisçi tutumu onu yıkmıştı. Bu konuda Vanezos’un da aktardığı gibi Kavazoğlu artık bu dramda bile bile ölüme gitmiştir. Hatta Hristiyanlığı kabul etmeyen bu devrimci insanı da AKEL artık korumak istememiştir.
“İşçi sınıfının büyük partisine, AKEL’e bağlı olduğum için gururluyum, ancak Kıbrıslı Türk olarak çabalarımın siyasi korunmadan yoksun olduğunu hissetmem gibi, bazı durumlarda yoğun siyasi baskı hissediyorum. AKEL’in Enosis politikası bana yardım etmiyor, tam tersi beni zor durumda bırakıyor. Bir öncü olarak iki toplum arasındaki Türk-Rum dostluğunu ve işbirliğini inşa etmeyi ne kadar başaracağım? Enosis çizgisini izleyen AKEL’in politikası için Kıbrıslı Türk çalışma arkadaşlarıma ne der, ne cevap veririm?”(sf.27).
Buradaki kuşkularımı Vanezos da aynı adlı kitabında bizlerle paylaşmakta(sf.41):
“Büyük dikkatle korunan Kavazoğlu’nun katillerin tuzağına neden ve nasıl düştüğünün cevabı hala daha kafalarda yanıtsız kalmaya devam ediyor.
AKEL Merkez Kurulu’nun ihmalleri var mıydı? Olay, Parti Yönetimi’nin dikkatsizliği ve hatalarıyla mı gerçekleşti? Acaba onların izni olmadan kendi başına mı bu ilişkilere girişmişti? Hatta AKEL yönetiminin desteklediği Enosis politikası onu yavaş yavaş partiye yabancılaşmaya sürüklemiş ve onu, eylemlerini kendi kişisel ilişkilerinde temellendirmeye mi sevk etmişti?”
Ulusçuluğa ve ulusa karşı savaş veremeyen bir Komünist Partisi sosyalizmi nasıl kurabilir? Bir Komünistin din ve millet değiştirerek güvenini sağlama şartı koyan bir Komünist Partisi nasıl bir Komünist Partisidir? Gerici milliyetçiliğin alasının olduğu böyle bir ortamda Sosyalist mücadeleye inanan bir devrimci bütün inandıklarının birer birer yıkıldığını gördüğü anda ne yapabilir? Demokratik bir Cuymhuriyetin bile savunulmadığı bu parti içinde Kavazoğlu’nun tehlikeye atılıp bir an önce intihar etmeyi göze almasından başka ne beklenebilir? Bu yazıyı okuyan herkese soruyorum. İşte bunları didiklersek tarih içindeki acıları ve Kıbrıslı halkların çektiklerini daha iyi anlayacağız. Tartışmamız, en acımasızca soruşturmamız ve tezler üretip bunları kamuoyuyla paylaşmamız gerekmektedir. Ama öncelikle tarihin bu yanlışların ortaya çıkmasındaki önemini bilerek…