Sıkça yabancı para kullanmanın ve bilhassa Türk parasını kullanmanın ne anlama geldiği konusunu işledim. Bir çok televizyon kanalından da anlatmaya çalıştım ve iddialı konuştum. Türk lirasının kullanımının Türkiye para politikasının buraya ithali demek olduğunu ve sonuçta dövizlere karşı aşırı değerlendirilmiş bir para kullanmakla ihracat yapamaz hale düştüğümüzü iddia ettim.
İddiamı bana elli milyon Dolar param var, gösterin bir sektör ki karlı bir yatırım yapabilirim, yatırayım dedim. Bunları kumarhane olmamak şartıyla gösterebilecek biri çıkmayacaktır dedim. Kimse yanıt vermedi. Yalnızca ekonomist Ünal Akifler Maliye bakanı Rüstem Tatar’ın bir açıklamasını ele aldığı yazıda destek oldu. Ünal açıkça ve cesaretle maliye bakanının Dolar’ın değer kazanmasının ekonomiye zaman içinde yararlı etki yapacağını söyledi. Başka görüşlerini reddetti ama herkes Tatar’a kızarken o cesaretle dövizlerin yükselmesini olumlu gördüğünü belirtti.
Onun da benim de dediğim Türk lirasının aşırı değerli olması için yürütülen politikadan vazgeçince ve gerçek değerine inince üretici sektörlerin canlanması olasılığının doğacağıdır. Tabii bu kadar değil. Gerçek değerinde bırakılmalı ve daha aşağılara düşmesine fırsat verilmemelidir. Bunun için de ekonomiye müdahaleler ona göre yapılmalı ve sermayeye yeni fırsatlar yaratmak için maliye zorlanmamalıdır. Olmayan para icat edip borçlanmalarla enflasyona sürüklenmemelidir.
Paranın sadece hak yaratan bir kağıt veya kayıt olduğu unutulmadan paranın aktığı yönün tersine de mal akışının hızla gerçekleşmesinin izlenmesi gerekir. Borsada al kağıt ver kağıt servet yapılmasına izin verilmemeli ve ciddi bir vergi politikası ile vurgunculuğa son verilmelidir.
Burada yabancı sermaye, zanaatkar ve ucuz işçi rezaleti de yaşanmaktadır. Yaşam seviyesine uygun düzeyin korunması sağlanmadan Kıbrıslıların ülkelerinde yaşamalarına olanak kalmadığı ortaya çıktı. İzin almadan ve açılacağı yerde başkalarını iflas ettirmeyeceği garanti edilmeden iş yeri açmaya izin vermemek, bu durumda olanları kapattırmak, işçilere Kıbrıslıların kabul edeceğinden daha az ücret verilmesine kayıt ve bordro olmadan çalışmaya son vererek olanak bırakmamak ekonomik gerekliliktir. Değeri düşürülmüş döviz politikasıyla ancak kaçak işçiyle ve devlet desteğiyle karlılık sağlayabilen sektörlere dövizi gerçek değerinde tutarak yaşama şansı sağlamak gerekliliktir. Kıbrıslı nüfusu koruyacak yüksek refah düzeyidir, bu düzey korunup kaçaklara son vermek olasıdır.
Çare yokmuş gibi nüfusun eriyip gitmesine sessiz kalmak kabul edilemez. Çare de olmamıştır. İhracattaki kısırlık ders olmalıdır. Şimdi narinciye ihracatı ile ihracat artışından bahsedilmektedir ama tekrar altın olduğu söylenen narenciyenin ne kadar devlet desteğiyle ihraç edilebildiği ve bunun devam edip etmeyeceğini açıklayan yoktur. Gelecek yıl gene ayni ve hatta daha fazla desteğe ihtiyaç olacağı ve bunun bulunamayacağı kesindir. Kamu maliyesinin ekonomiye yükü azaltılacak diye TC ile imzalanan paketten medet umulmaktadır ama yeni dairelerin kurulmasının meclis gündeminde olduğunu bildiğimize göre kamu maliyesini destekleme kısmından narenciyeye pay ayrılamayacaktır.
Zaten maliyeden destek vererek narenciye satmak akıl işi değil. Para politikası bu düşünülerek belirlenmiş olsa karlılık sağlanırdı. Nitekim Türkiye para politikasının en sağlıksız olduğu 1970 ve 1980’lerde karlılık elle tutulacak kadar açıktı. Başka faktörler şikayete sebep oluyorduysa da Omorfolu para kazanırdı. Kayıplara rağmen.
Onun için mal ve hizmet üretiminin desteksiz sürdürülebilmesi göz önünden uzak tutulmadan üretim alanları tespit edilmelidir. Sürekli destekle ayakta tutmaya çalışılan sektörlere neşter vurulmalıdır.
Ne olursa olsun Türk lirası gerçek değerine indirilmelidir. Bunun için de dövizler serbest olmalı. Sadece cepte bulundurmaya serbestlik vermek yetmez. Türk lirasına çevirme mecburiyeti ortadan kaldırılmalıdır. İsteyen Euro’yu kullanmalıdır. Euro’ya geçmenin AB’nin iznine tabi olduğu yalanına inanılmamalıdır.
Bunları söylerken gene de bu idarenin eline bir olanak vermenin tehlikelerine hatta aptalca olduğuna inanmak için her şey var. Uluslar arası siyasi görüşlerle alakası olmayan bu idarenin kapitalist ekonomiye inandığını söylemesi havada kalmaktadır. Bir taraftan kamuyu ekonomiden vazgeçireceğini onlarca yıldır nakarat gibi tekrarlarken diğer taraftan Türkiye’nin desteği ile kumarhane ve kerhane esaslı turizme yerli kaynaklarla ilgisiz sektörler yaratmaya çalışması tutarsızlığın dik alası olmaktadır. Turizm deyip devlet parasıyla halka kapalı ve sürdürülemeyecek bir garabete milyonlarca Dolar atmanın saçmalığı da ortadadır. Onun için bunlara öneri yapmak boşunadır.
Amacın sadece muhalefete doğru yolu bilmeleri için görüş sunmaktır. Kıbrıslı tembeldir diyene yuh olsun. Birkaç işte çalışan ve yurdunda kalmayı başaran bir azınlık haline düşürüldük, kabahat oldu. Hainlerimizi şakşakçılar kınalansınlar.