Türkiye, burada yönetimde reform yapmak için çok girişimde bulundu. Ancak hepsi de havada kaldı. Bir çok yasa tasarısını da yapıp meclisten geçirmeğe çalıştı. Bazılarını da geçirtti. Lakin örneklere baktığımda bizim yasa yapma usullerimizi bilmedikleri gibi kendilerinin usulleri de hababam usulü olduğunu gördüm. Üstelik “bilmem ne sayılı seyir ve hidrografi kanununun bilmem kaçıncı maddesine göre” diye Türkiye’deki kanunlara atıflar gibi acemilik ve dikkatsizliklere tanık oldum.
Şimdi “AKP’nin üçüncü döneminin içindeyiz” onun için herkes gibi ne yapılacağına bakıyorum. Şımarıp yönetim piramidini çok sivri hale getiren uygulamalara gidilecek mi diye endişe ediyorum. Erdoğan yetkilerini iyice arttırıp “ben herşeyi bilirim” havasına girecek mi diye izliyorum.
Öyle ya! Herkes de diktatörlüğe geçiş olur mu diye bakıyor. Bazıları Bayar’ın DP’sinin üçüncü dönemine gönderme yapıp akıbeti benzemesin diye dua ediyor. Askerleri bastırıp gücünü arttırdığına bakarak arkasından ne gelir diye merak ediyor.
Yabancı basından bile diktatörlük heveslerine dikkat edilmesi uyarısı yapılıyor. Somali’deki şov ilk belirti diye dış politikası eleştirilirken içte de laikliğe ters gelişmelere dokunuluyor.
Şimdi de AB bakanlığının teşkilat ve görevleri hakkında 649 sayılı Kanun Hükmündeki kararname yürürlüğe sokuldu. Bu kararnamedir, yani meclisten geçmemiştir. Yürürlüğe girmiş ve sonra meclise sunulmuştur. Acele geçsin diye özel kurallara bağlanmıştır. Meclis bunu görüşür ve onarsa yasa olacaktır ama normal usul uygulanmayacaktır. Böyle yetkiler ivedilik olması halinde kullanılmalıdır yoksa meclisin yasa yapma tekeli ortadan kalkar. Tarihte böyle kararnamelerle meclisler ortadan kaldırılmış ve diktatörlükler ortaya çıkmıştır. Ciddi bir meclisin olduğu yerlerde bu yollar kullanılamaz. Meclis izin vermez. Hükümetler devrilir.
Dahası (649 sayılı) kararname ile sözde AB bakanlığının görevi belirlenmektedir ama izlenen yol yasa koyma yollarını maskara etmektedir. 65’inci maddesinde başka bir yasanın (3046 sayılı) 45’inci maddesine ekleme yapılmış ve bir başka yasanın (5018 sayılı) ekindeki cetveldeki kurumlar dahil, kendi bakanlığına bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların her türlü faaliyet ve işlemlerini denetlemeye AB bakanı yetkilidir denilmiştir.
Bu kargaşanın içinden çıkılması bekleniyorsa kurum nedir kuruluş nedir diye tartışmalardan kafa kaldırılıp bağlı, ilgili ve ilişkili yorumunu yapıp her türlü faaliyet ve işlemlerinden ne kastedildiğini anlamaya geçmek gerekecektir.
Türkiye işte böyle yönetilmektedir. Hiçbir amir ve memurun ne işi olduğu tanımlanıp kendisine bildirilmemektedir. Bizdeki karmaşa orada daha büyük oranda yürürlüktedir. El yordamı ile orasına burasına müdahale edilerek yönetim iyileştirilmeye çalışılmakta ama çare bulunamamaktadır.
Bu örnekle Erdoğan’ın adamı olan AB bakanı böyle bir kanun hükmündeki kararname ile düzenleyici ve denetleyici on bağımsız kurumu kendine sınırsız bağlama gücü elde etmektedir. Bunlar: radyo ve TV üst kurulu, telekomünikasyon kurumu, sermaye piyasası kurulu, bankacılık düzenleme ve denetim kurumu, enerji piyasası düzenleme kurulu, kamu ihale kurumu, rekabet kurumu, şeker kurumu, tütün, tütün mamulleri ve alkollü içkiler piyasası düzenleme kurumu ve onuncusu tasarruf mevduatı sigorta fonudur.
Bakana bak bakana! Devlete bak devlete! Buna da ustalık döneminde AKP reformu denir yani!
HSYK ile mahkemeler, YÖK ile üniversiteler sonra da asker sıraya sokulmuş, gerisi de paraya egemenlik ile gelmiş.
Tuhaflığa bakın ki arasanız AB bakanlığı ile adından başka ilgisi sadece bir maddede görülür. Bir madde ile başka altı kararname değiştiriliyor, 635 sayılı devlet memurları yasası, 1925 yılının milli savunma bakanlığı yasası, 2431 sayılı bakanlıklara atama usulleri yasası, 3646 kamu mali yönetimi ve kontrolü yasası, içişleri bakanlığı yasası, 3238 savunma müsteşarlığı yasası, 3289 spor genel müdürlüğü yasası, 4077 tüketicinin korunması yasası, 4458 gümrük yasası, 5018 kamu yönetimi ve kontrolü yasası ve yurt dışında yaşayanlarla ilgili yasa ve kararnameler değiştiriliyor ve eklemeler yapılıyor.
Ana böyle ise yavruda reform yapılması ona nasıl bırakılır ve sonuç ne olur? İlacı olsa kendi başına sürecek değil mi?
1975’ten beri elleye elleye yalama ettiler, geçmiş karşımıza alay ediyorlar. Bizim şakşakçılar da şükran çekiyorlar. Halil İbrahim bu işten anlıyorsa onu Ankara’ya yollayalım orayı düzeltip bizim yalakalara örnek olsun.
AKP’nin üst kademesi ülkeyi vahşi kapitalizme açtı, kuralsızlığı arttırdı ve yabancı sermaye ile ekonomik büyüme sağladı ama halkı borca batırdı. Sosyal adaletsizlikleri koyulaştırdı. Ekonomik büyüme burunlarını da büyüttü. Sanki kendilerinin kararlarıyla ekonomik büyüme sağlandı hayallerine kapıldılar. Onun için başkasına güven ve saygı kalmadı. Ben bilirim başkaları bilmez havasına girdi. Acısını hem iç hem de dış ilişkilerde çekecek olan ise Türkiye ve halkı olacak.
Biz bunu görerek ders almalı ve hemen İngiliz uzmanları hazırladıkları raporun devamı olarak reformun nasıl yapılması gerektiği hakkında bir program hazırlamak için çağırmalıyız ama kim? Yalakalar Akça’yı kandırıp para koparmaktan başka bir şey yapacak değiller. Akça da onlara Ankara’da yaptıklarından başka bir şey yatıracak değil.
Onun için değil mi ki memurun ve işçinin sosyal haklarını budama girişimlerinden başka bir şey yapmıyorlar. Sanki reform hak kesmedir. Herkes ne yaptığını biliyor ve sorumluluğunu alıp hesabını veriyor da geriye sadece hak kesme mi kaldı?
Gümrükçü Kamu hizmetlerinden kaçırılarak statüsü gayrı meşru atamalar yapılıyor diye ayakta ama o konu olmuyor, yeni daire kurma yasaları mecliste bekliyor, hak kesip bütçe denkleştirme dayatması yapılıyor! Halk da doymaz anam bu memurlar diye söyleniyor!