Her ülkedeki değişim toplumsal muhalefetin başkaldırısı veya devrim süreçlerinin devamı veya isyanların sonucu olur…
Unuturuz ama her isyan, her başkaldırı, her kalkışma sizin istediğin yere gitmek zorunda değildir. Tüm koşullar yerine geldiğini düşündüğünüzde bile bu olmaz. Yani her isyandan rejim/sistem değişikliği çıkmaz.
Hatırlanacağı gibi 1918-1923 Alman Devrimi, tarihe “gerçekleşmeyen” devrim olarak geçti. Benzer şekilde İran’daki 70’lerin sonundaki süreç tamamen başka yerlere evrildi, artık Şah yok ama solun, sosyalistlerin o kadar güçlü olduğu yerde mollalar iktidarda…
Bu nedenle her ayaklanmadan sonra sosyalist bir kurulacağını umut etmek, hayal etmek gerçekçi değildir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmeler bunu göstermektedir. Kapalı otoriter bir yapıdan daha demokratik bir yapıya evrilme olsa da bu sürecin bittiği, kendini tamamladığı söylemek güçtür.
Ama bunlar bir önceki Gürcistan ve Ukranya’daki renkli devrimlerinden ayırmak da gerekir… Hatta Mısır ve Tunus ile Libya ve Suriye’de olanları birbirine karıştırmak da doğru değildir. Yani her ülkedeki siyasi mücadelenin sonucunu, oradaki siyasal ve ekonomik güç ilişkileri ve örgütlenmeler, komşu ve çıkarı olan ülkelerin konuya dâhil olmasının şekli belirler…
Bu nedenle zaman ve mekân tartışması mücadele içinde olanlar için önemlidir.
Eğer zaman ve mekan doğru tanımlanmazsa, üreteceğiz siyaset yerine oturmayacak, yapacağız müdahale ya yanlış, ya da yetersiz olacaktır.
Kötü olan ise, zaman ve mekan konusunda tanımlama hatası yapıldığını veya doğru bir hareket olduğunu şimdi değil gelecekte görecek olmamızdır.
Sol, zaman ve mekan tartışmasına somut koşulların somut tahlili diyerek taraf olur. Bulunduğun alanın ve zamanın, olanaklarının ve zafiyetlerinin farkında olmayan sol hareket yalnızca kendini tüketir. Zamanında ileriye doğru hamle yapmak ne kadar doğru ise ayni zamanında geri çekilmek de o kadar doğrudur.
Maalesef her geri çekilmeyi yenilgi, ihanet diye nitelemeye dünden hazır olanların aslında her devrim sürecinin birçok zigzaglar çizme, birçok yenilgi ve geri çekilmeler tarihi olduğunu bilir ya da bilmesi gerekir. Rus devrimi 20 yıl gibi zaman diliminde birçok taktik uygulanarak gerçekleşmişti ve her defasına Rusya’daki kimi siyasal çevreler her taktik hamleye ihanet suçlamasını yapmıştı…
Dogmalara karşı olmak, tüm araçları kullanabilme yetisine sahip olmak, yaratıcılık solun mücadele sürecinde kritik rol oynar… Herhangi bir aracın zaman ve mekandan koparılarak olumlu veya olumsuz yönde kutsanmasının hatalı olacağı sol literatürde defalarca yazıldı.
Ancak Kıbrıs’ta bu tartışmaların çok fazla yapılmadığı bellidir. Kıbrıs’ta sol için taktik belirlenirken zaman ve mekan önemli değildir. Son dönemde somut koşulların tahlili de kimseyi ilgilendirmemektedir. İlkesel olarak bir “duruş” sergilemek birçok kişiyi tatmin etmektedir.
Burada sorunumuz gene gelip Marx’a takılmakta… Marx felsefik olarak kendi bulundukları yeri tanımlarken, kendilerinden öncekilerin dünyayı yalnızca yorumladıklarını ama kendilerinin değiştirmek istediği söyler… Yani bu kavgayı Marx’tan miras aldıysak, dertlerimizden biri yalnızca mevcut durumu analiz etmek olmadığı, onu değiştirmek olduğunu da bilmemiz gerekir.
Değişim konusunda önünde iki yolun da olduğu gerçektir. Gene yılların bitmeyen tartışması yani reform ve devrim ikilemi karışımıza çıkacaktır. Bir kez daha sol literatürlere dönüp devrimcilerin reformları reddetmediklerini ama nihai hedefin devrim olduğunu, her kazanımın önemli olduğunu, bu nedenle her reform sürecine katkı sağlamanın önemine işaret eden yüzlerce yazıyı okumak mümkündür.
Tüm bunları niçin hatırlatma ihtiyacı duymaktayız? Çünkü gene zaman ve mekan ile mücadele ilişkisi kopartılarak soyut zeminde sorunların çözümü aranmaktadır.
Kıbrıs’ın kuzeyinde güçlü reformist hareket vardır. Sendikal mücadelenin siyasal ayağının eksik olduğu daha çok ekonomik taleplere yoğunlaştığını görmemek imkansızdır.
2003 sonrası ortaya çıkan durum birçok başka faktörle birlikte ortaya çıkmıştı yani başka bir zaman ve mekandan bahsetmekteyiz, bugün hala 2003’te olduğumuzu düşünüp ona göre pozisyon alınmadığı için eleştirenlerin kaçırdıkları nokta budur. Bugün daha çok 1998-2003 aralığındaki mücadeleye benzer noktasındayız, hatta daha gerisinde… 1990’ların başındaki Ghali fikirler demetinin reddedilmesi, sosyalizm sonrası Balkanlarda yaşanan çatışmalar, Sovyetler Birliği’nin dağılması gibi konuların üst üste geldiği bir dönemde, yani geri sıçramanın en dorukta olduğu zamanda bazı çevrelerin 1970’lerdeki öğrenci hareketlerinin devam ettiğini düşünüp ona uygun mücadele konumlandırmaya çalışması nasıl hatalıysaydı, bugünde 2003’ü düşünüp Sendikal Platformu BMBP ile kıyaslamak da hatalıdır. Zaman eldeki mekanı da farklılaştırmıştır. Bulunduğumuz zemin diğer zamanlardan çok farklıdır.
Hareket yalnızca gerilememektedir, karşı hareket de daha önceden farklı olarak daha açık üstümüze doğru daha açık hareket etmektedir. Polis şiddeti, psikolojik şiddetin daha görünür olması bunun en açık işaretidir.
Bu nedenle şimdi, ileri doğru atılacak büyük adımları tartışmak değil, bulunduğumuz alanı güçlendirmek ve elimizdeki mevzileri koruma zamanıdır.
Bulunduğumuz ‘zaman ve mekan’ dünden çok farklı, bunu doğru algılamamız gerekir!