Doğu Akdeniz’deki son zamanlarda doruğa çıkan savaş gerginliği esasında yansımaları oldukça olumsuz olacak bir gelişme. Ama içinde yaşadığımız bu yüzyılda başı çeken ve toplumları yöneten sistemin kapitalizm olduğunu düşünürsek ve bu sistemin sonuçta hırs ve egolara dayalı olduğunu bilirsek elbette şimdiki tansiyonun da neden kaynaklandığını anlayabiliriz.Kapitalizm çalışan sınıfın sömürülmesini ve artı değere el konulmasını hedefleyen bir sistem. Karl Marks bu sistemin inceliklerini ve kaynaklarını ortaya koyarken üç ciltlik kapitalinde bizi oldukça bilinçlendirmiştir. Hele hele Karl Marks’ın bu eserini 150 yıl önce yazması da sistemin işleyiş çarkı konusunda bizi epeyce bilgi sahibi yapmaktadır. Bilhassa 150 yıl içinde milyonlarca insanın hayatına mal olan savaşların da bu çarkın haksız ve eşitsiz bir şekilde çalışmasından dolayı olduğunu daha da iyi anlamalıyız. Ben esasında Kıbrıs sorununa da gelmek istiyordum ama biraz olayı geniş tuttum. 1990’lı yılların başından itibaren Doğu Bloku’nun da çökmesiyle kapitalizmin dünyada daha da etkin olduğu, bu sistem etkin olurken Doğu Bloku ülkelerinden bile milliyetçiliklerin yükseldiği, eski Sosyalist Devrim’in etkin olduğu ülkede yani Rusya’da artık milliyetçi bir klikin egemen olduğunu da söylemek elbette gerçek. Sosyalist devrim geriye döndürüldü (Bu da süreç içinde oldu, Troçki iyice okunup analiz edilmeli) ama geriye şu anda ulusal devletler ve milliyetçi ideolojiler ortaya çıktı. Arnavutluk, Yugoslavya ve diğer Doğu Bloku içerisinde zamanında yer almayan veya daha sonra çıkan sözde sosyalist ülklelerdeki durum da aynı. Çin’deki sistem de devletçi kapitalist sistem ve orada da Komünist Partisi bürokratları acımasız bir düzen kurdular. Proleterya baskı altında. Artı değer, bürokratlar tarafında el konulmakta. 1990’larda gözlemlenen da son Arap ülkelerinde gördüğümüz şekilde domino taşları gibi bir devrilmeler yaşanmış ve sonuçta bu çirkin yüzler ortaya çıkmıştır. 1989 yılından beri devamlı yalnız kaldığımda kendime bu soruları sorarım. Neden Sosyalist bir dev rim Rusya’da olmasına rağmen (Doğu Bloku ülkelerinde devrim olmadı sadece Rusya’daki sistem taşındı, bürokratik baskı rejimleriydi bunlar) bu ülke geriye dönüş yaptı? Hatta niye sosyalizmin en düşman olduğu milliyetçilik ideolojisi bu ülkelerde sağlam ve etkin bir şekilde harabelerin arasında yükseldi? Hata neredeydi? Stalinizmle Marksizm arasındaki fark neredeydi? Şu anda Güney’de hükümetin başında AKEL sekreteri Hristofyas olmasına rağmen Orta Doğu’da neden savaşın eşiğine gelinmiş ve dalaşmalar yaşanmıştır? Niye bu parti, sosyalizm savaşlara karşı olmasına rağmen şu anda kapitalist bir dalaşma savaşının tam öğesi olmaya çalışıyor? Neden? Niçin? ve niye? Sosyalizmin savaşlara karşı olan enternasyonal ve idealist dinamik ülküsü nerede? Kusura bakmayın ben burada elbette Recep tayyip Erdoğan’ı da eleştiririm de bu akan gelişmelere bir fren kurmayıp dalaşmayı önleyemeyen Güney’deki zihniyet de neden ateşe benzinle gidiyor? Diğer kapitalist ülkelerden farkı ne AKEL’in başkanlığını yaptığı Güney’in? Veya CTP de hem hükümet ve hem de Cumhurbaşkanlığındayken bu gerilim sürecini niye etkileyemedi? Mesela şunu da sorarım: Mehmet Ali Talat da cumhurbaşkanlığında olsa bu süreci değiştirip barış sürecini getirebilir miydi? Bana göre getiremezdi? Açık ve doğru konuşalım. Bu süreç gene örneğin Hristofyas başta olmayıp da Anastasiyadis başta olsaydı da şimdiki doruklara gelecekti. Peki o halde neden ve nereden kaynaklanmakta bunca gelişme?
Bunca gelişme esasında ta başından Fransız İhtilali ile başlayan ve ulusal devletlerin kurulmasıyla, “Milletim İnsanlık, yeryüzü memleketim” idealinin ortadan kalkmasıyla ilintili. Ulus devletlerin başa gelmeleriyle, etnisite, etnik grup, kan birliği ve soy bağlantılarının öne çıkarılarak, tarihsiz toplumlar yerine tarihli toplumların ortaya çıkarılması ve ulusal sınırlarla aradaki temasların kopması, ideolojik olarak milliyetçiliğin ortada etkin yer alması, hatta Sosyalist ideolojiye liderlik yapanların da aynı tuzaklara düşmesi. “Tüm uluslar kardeştir” sözcüğü ne kadar temiz ve saf görünmesine rağmen uluslar var oldukça kardeşlik, hatta sınıf kardeşliği olamaz. Uluslar var oldukça dışlayıcılık vardır, dışlayıcılığın olduğu yerde de kardeşlik olamaz. Yunan veya Türk bayraklarının olduğu yerde de kardeşlik olamaz. Ulusal semboller birleştirici değildir. Hem Güney Kıbrıs’ta hem de Kuzey’de ulusal semboller ağırlıkta değil mi? Dağdaki bayrak da, AB yanındaki ulusal bayrak da , her ikisi de birden çatışma yaratmakta. Aslında ta başından enosis için değil de insanlık için, kapitalizme karşı, sömürüye karşı kavga verilse ve her iki halk da insanlık ideali için ortak bir ülke yaratsa, her iki halk da sosyalizm için mücadele etse bugünlerde yaşadığımız bölünmeleri yaşayacak mıydık? Hele hele AKEL kurulurken AKEL tüzüğüne yerleşen “enosis” ideali olmasa daha iyi olmaz mıydı? Kıbrıslıtürk devrimciler ve sosyalistler fanatik yeraltı örgütü tarafından katledilmese ve onların da fikirlerine değer verilse olmaz mıydı? 1958 yılında ortak 1 Mayıs Mitingi yapılırken Kıbrıslırum PEO’cular “Enosis” sloganı atmasa ve Kıbrıslıtürk sendikacıların hedef olmasını sağlamasa daha iyi olmaz mıydı? Yunanistan’a bağlanmak yerine Kıbrıs’ın bağımsızlığı için savaş verilse…Taksim için değil de bağımsızlık hedeflense… Demokratik Kıbrıs Devletini yaratmaya çalışsaydık ne olurdu? Kavazoğlu sırf AKEL içinde bir Komünist bolduğu için saygı görse ve Helen Milliyetçiliği açısından suçlanmasa, kendisine dinini ve milettini değiştirip Kıbrıslırum olması için baskı yapılmasa… Kavazoğlu ve Mişauli birlikte gömülse? Kavazoğlu ve Mişauli’nin bayrakları insanlık bayrakları olsa… Kıbrısrum Sol’u dahil, geçmişte yapılan hatalar için bir af dilense ve nerelerde hata yaptık diye ideolojik bir demokratik tartışma platformu açılsa…Her iki taraftaki okullarda tarihin kritiği yapılsa. Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum çocuklar birbirlerini devamlı ziyaret etseler… Ortak sınıflarda insanlık dersi alsalar…
Sanırım olaylara ktirik açıdan bakmak ve şu anda geldiğimiz savaş çığırtkanlıklarının nerelerden geldiğini derinden incelesek , özeleştiri yapsak, ve doğruya karar verip halkımız açısından doğruyu yapsak çok şeyler değişirdi. Hatalar elbette tek taraflı değildir. Ama hatalar da, ideolojik hatalar da vardır. Hatta şu anda bile tarihi yaşadığımız da bir gerçek bana göre. Geçmişte yapılan hatalar, bir türlü geşmişteki bataklıklar kurutulamadığı için de bizleri adım adım her an takip etmekte…