Bir alerji olmadan insanların birbirlerinin inançlarına karışmaması laikliğin başlangıcıdır. Müslümanlar dinde zorlama olmadığını ayetlerden alıntı yaparak iddia ederler; öyleyse laiklerle beraber insan haklarını savunmak için işbirliği yapabilecekleri söylenebilir. Acaba gerçek bu mu? Yani İslam ile laikler barışabilirler mi? Müslümanların akıldaneleri iddia ederler ki İslam dini laikliğe gerek duymaz; çünkü o Müslüman olmayanların da hayatlarını garanti altına almıştır. Selam sözü barış demektir derler. Selam seni öldürmeyeceğim demekten başka bir şey anlatmaz. Onlardan daha çok vergi alırmış ama buna karşılık askerlik yaptırmazmış! Bazılarına cazip de gelebilir bu laf ama askerlikten bağışıklık dini bir zorunluluk değilmiş ki son halifeler tuttuklarını askere almışlar!
Tarihi zaman zaman baştan alıp düzelterek bugünlere geldiler.
Devir öyle getirdi ki camilerin minarelerinden seslenmek gavur icadı kullanmakmış diye ezanı minareye çıkıp okudular ve sesleri ne kadar çıkarsa o kadar ses çıkarırlardı. Şimdi kitabın cevaz verdiğini keşfettiler ve işlerine geldi minareye çıkmadan aşağıdan çok daha yükseltilmiş sesle sesleniyorlar.
Devir oldu günaydın demek kafirlik alameti sayıldı, selamünaleyküm demeğe devam ettiler ve laiklerle kavgaya devam ettiler. Dilde ses ve yazı uyumsuzluğu için alfabe deşikliği getirildi ama onlar kabul etmediler. Hatta matbaanın Kuran basmayacağı garantisi verildi ki matbaa kurulması kavga çıkarmadı ama bir de tabii diğer tarafı da beraber ortada idi laikler de onu sakladılardı. Matbaa kuruldu ama basılanları alıp okuma gereği veya gücü olanın azlığı matbaayı yaşatmadıydı.
Laik saygı dedi gerici ihtiram muhterem kavgası yaptı.
İş zamanla değişti. Şimdikiler kurnaz. Türk Dil Kurumunu solladılar. Şahsına münhasır diyen kalmadı kendine özgü diye konuşuyorlar.
Amma huy bu; can çıkar huy çıkmaz. Camiye bayram için giden modern dinciler başta cumhurreisi kravatsız giyimi seçtiler.
İran’da hala kravatsızlık inadı devam ediyor. Oldum olası kravatla geçinemedim. Boynumun kısa ve kalın olması nedeniyle olsa gerek takmak istemem. Ama kravat için değil kıyafet serbestliği için uğraşmayı seçerim. Çünkü özgürlük insanın karakterindedir. Şayet din gibi öbür dünya için yaşamaya çalışma uğruna yani başka nedenlere kapılarak insanlar özgürlüğü reddederler. Çocuklarına boyun eğip fırsatları yakalaması tavsiyesi yapan ebeveynleri (anababaları) bilirim. Ama bir kere eğilmeyi kabul edip fırsat yakalayan ondan sonra hep eğik gezer ve eğildikleri karlı çıkar. Özgülüğün tadını alma şansını bir daha yakalayamazlar.
Abdullah Gül kravat takmadı da başı göğe mi erdi. Herkes onun iyi bir Müslüman olduğunu bilir ama gene de bir çok kişinin ve çoğunlukla kendi hempalarının onu kravatlı görmek istemediklerine inanırım; herhalde o da bunu bilirdi. Kendisi de kravat takılmasının bir anlamı olmadığını bilse de takılmamasının bir işaret olacağına inandığını da düşünebiliriz. O zaman da kendisinin mahalle baskısını sürdürme taraflılarından olduğuna inanmak gerek.
Esas olarak cumhuriyet döneminde gizli kalmaya çalışmaktan kurtulan insanlar mahalle baskısını yıkaildiği kadar yıktı. Laikler kadar dinciler de bundan yararlandı ama baskıdan geçinenler baskıyı sürdürme kavgası veriyorlar. Vazgeçmediler.
Ne yazık ki kravat takmayanlar ya kurbandır ya da baskıcıların yanındadır. Tabii baskıcıların gönlünü kırmamak için takmayan da olabilir. İşaret etmek istediğim cami cemaatine üniforma biçmeye çalışılması değil daha da ötesine işaret etmektir. Halka üniforma giydirilmesi ile karşı karşıyayız. Atatürk zamanında hafife alınana bir değişiklik yapılmış ve insanların kıyafetlerine karışılmış diyorlar. Kravat giymemeyi cumhurbaşkanına bile dayatabilen bir baskı ortada da daha beteri halkın hemen tümünün üniforma gibi belli kıyafetlerle bölünmüş olduğunu düşünün; kıyafet devrimi denen baskının yönünü anlarsınız.
Konu açıktır. Müslüman camide üniforma ister mi yoksa dewrdi sadece kravat mı? Değil tabii. Dert bağlılıktır. Reşme gibi gem gibi kölelik işareti taşıtmaktır.
Zamanında Hıristiyanlara daha doğrusu gayrı Müslimlerin hepsine ayrı bir kıyafet giyme ve Müslüman’dan ayırt edilme zorunluluğu getirilirdi. Bunlardan kurtulmak uzun zaman aldı. Geri mi gidecekler? Endişeye mahal var mı? Bence yok ama Gül’ün kravatsız fotoğrafı tehlikenin bitmediğini işaret ediyor.
Bıyıklılık erkek şövinizminin göstergesi denilince bıyıklarını inceltip zaten rengi açtıydı onu da konturlamayarak uyum gösterdi idi. Bunu iyiye bile sayabiliriz.
Özgürlük hepimize gerekli ve baskının esas aracı olan idarede kayırmaya son vermek çok önemli.
Türkiye bunu yaşamak zorundadır. Asker baskısıyla buraya kadar gelebilirdi. Şimdi özgürlük kavgasıyla yürümeli. AKP rejimi yaşanacak ve dindar olanların ille de iktidar olmalarının gerekmediğini hukuk devletinin herkesi tatmin etmesi gerektiğini anlayacak. Adam kayırmanın temel politika olmasına camicilerin de katılmadığı veya katılamadığı bir yasak olduğu anlaşılacak. Başka çare yok.
Bizde gözümüzün önünde adam kayırmanın mahvettiği bir AKEL iktidarı var. Kıbrıs’ın en güvenilir mali disiplin örneği olarak görüldüğü devir geride kaldı. Şimdi Vasliu dönemi hariç hepsinin kayırmaya göz yumduğunu gösteren örnekler basında çıkıyor. Okuyup ibret alalım. İktidara gelenin sağ mı sol mu olduğunun öneminin kaybolacağı bir kayırma döneminin tahribatını izliyoruz. UBP ise kayırmanın esas olduğu yoz tutumunu korkusuzca ve onu disipline etme iddiasında olan elçinin gözü önünde yürütüyor. Bunu anlamalı ve muhalefete yetki veren meclisin ağırlığını ve bağımsız kurumların rolünü tanıyan bir sisteme geçişi her şeyden önemli olarak ele almalıyız.
Eylemlerde yozlaşmaya karşı savaşımı ertelemeyi aklımıza getirmemeliyiz. Bakın rüşvetle KTHY çalışanlarının ve dolayısıyla özelleştirme kavgasının güçsüzleştirilmesi çabaları var. Biliyorlar ki birilerini rüşvetle satın alıp savaşımı kösteklemek mümkündür. Hep denenmiştir. Gene denenecek.
Halk uyarılmalıdır. Kısa çıkarlar için cephe değiştirmeğe kalkanlar olacaktır, buna karşı kayırtılmayanların desteğini almak ve beni ilgilendirmez denilmemesi gerektiğini göstermek gerek
Dincilerin silahı da hayrata dayalı göz boyama ve kayırmayla köşe tutmadır. Türkiye’de de yozlaşma herkesin gündeminde olmalıdır.