Bugün dünyamızda sürmekte olan kavgaların, savaşların ve açlığın nedenlerinden önemli bir tanesi de hiç kuşkusuz dünya kaynaklarının eşit dağıtılmamasından kaynaklanmaktadır.
Egemen güçlerin dünya kaynakları üzerinden kar üstüne kar elde etme arsızlığı, dünya kaynaklarından insanlığın eşit yararlanmasına engel teşkil etmektedir.
Bugün Somalide yaşananları bu perspektif içerisinde değerlendirmek gerekir,
Somalide1986’dan günümüze süren iktidar mücadelesinde yaklaşık 400 bin insanın öldüğü tahmin edilmekte.
Aynı kaderi Somali’nin komşusu Etiyopya ve onun komşusu olan Sudan da yaşamakta. Somali’de çatışmaların çıkmasına sebep olan isyan, zamanın lideri Siad Barre’ye karşı yapılmıştı ve olumlu sonuç alınmıştı. Fakat kafaları karıştıran olay bu liderin devrilmeden 2 gün önce petrol şirketleri; Conoco, Amoco, Chevron ve Phillips’e ülkenin üçte ikilik bölümünde ayrıcalıklar vermesidir. Bunlardan başka ilgi çeken diğer bir nokta Conoco şirketinin tüm haklarını ABD donanmasının ülkeye müdahalesinden birkaç gün önce ABD büyükelçiliğine bırakmasıdır…
Kapitalist devletlerin tümü, bu ülkenin gerçek sahibi olan halkların yararına kullanılabilecek yer altı kaynakları, tropikal meyveler tarım ve hayvancılık gibi birçok durum varken sırf üretimin hammaddesi petrol için ilk önce kabileler arası sonra ülkeler arası sonra dinler ve mezhepler arası savaşları çıkararak oranın halklarını aç bıraktılar.
Halbuki,1970’lerde ara sıra kuraklık yaşansa da, Somali açlıkla hiç bugünkü kadar yüz yüze gelmemişti. Ekonomik olarak zengin bir tarihi bulunan ülke, aynı zamanda verimli tarım alanlarına sahipti. Merkezî sulamayla yapılan çiftçiliğin yanı sıra hayvancılık yapılan alanları vardı. Kendi yiyeceğini üreten ve ürettiği kendine yeten ülke, devletin çöküşüyle açlıkla da tanıştı. 1980’lerde Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın aldığı tedbirler, Somali tarımını bitirerek, ülkeyi dışa bağlı hale getirdi. Sonrasında Somali devalüasyonların sistematik hale geldiği, ithal tahıla bağımlı, ‘IMF uyum programına’ zincirli bir ülke oldu.
1991’de ülkenin kuzey ve güneyindeki aşiretler ayaklanarak, Muhamed Siad Barre yönetimini devirdiler. Ardından ülkenin kuzeyi “Somaliland” ismi ile bağımsızlığını ilan etti. Böylece yıllarca devam edecek iç savaş başlamış oldu. Bu süreçte uluslararası finans kuruluşları hükümeti devrik, iç savaşla boğuşan bu ülkenin bitişini geriden izlemekle yetindi. Böylece verimli toprakları, zengin petrol kaynakları, balıkçılık imkânı ve yağış alan bölgeleri olmasına rağmen, Somali açlık ve ölümle pençeleşmeye başladı. Hükümetin tarıma yaptığı yatırım gücü azalınca, üretim altyapısı da çöktü. Tarım toplumu olmasına rağmen, halk gelen hazır gıda ve yiyecek yardımları nedeniyle çiftçiliği bıraktı. En iyi tarım alanları bürokratlara, ordu mensuplarına ve hükümetle bağlantısı olan tüccarlara tahsis edildi.
Ülkedeki iç savaş 2006’da El Kaide ile bağlantılı Şebab örgütünün, saldırıları artırarak başkent Mogadişu dâhil ülkenin güneyini kontrol altına almasıyla farklı bir boyut kazandı. 2009’da sahil şeridine yerleşen örgüt, baraj ve gölet inşasının yanı sıra balıkçılığı da engellemeye başladı. Örgüt 2009’da, “casuslara yataklık yapabileceği ve İslamî olmayan yaşam tarzını teşvik edebileceği” gerekçesiyle kontrolündeki güney kentlerine uluslararası yardım kuruluşlarının yardım dağıtmasını da durdurdu. Böylece bölgeyi insanî bir felakete sürükleyen Şebab’ın baskıları ölümlerin de artmasına sebep oldu.
Somali’de uzun zamandır süren devlet otoritesi yokluğu, deniz korsanlarını da büyük tehdit haline getirdi. Bu süreçte dev güçler, ülkenin korumasız denizlerini nükleer ve diğer zehirli atıkları boşaltma alanı olarak kullanmaya başladı.
Bunun yanı sıra Somali kendi sularını ve balık alanlarını koruma ve kontrol gücünden yoksun olduğu için 2005 yılında bir sezonda 800’ün üzerinde yabancı balıkçı gemisi Somali sularında kaçak avlandı. Bu kontrolsüz, düzensiz ve yasa dışı gemiler yıllık 450 milyon dolarlık deniz ürününü Somali denizlerinde avladılar. Ülke açlıkla kıvranırken, yanı başındaki protein kaynakları da yok edildi. Yasal olarak faaliyet gösteren balıkçıların geçim kaynakları kurutuldu. Bu yıl son 60 yılın en kurak dönemini yaşasa da, Somali halkının yaşadıklarını sadece bir ‘doğal afet’ olarak tanımlamak çok zor.
Somali’de yaşananlara tabi ki duyarsız kalmamak gerekir, tabi ki başta çocuklar olmak üzere orada ki insanlara yardım etmek gerekir fakat bu iktisadi anlayışta o yardımların hiçbir işe yaramayacağı gibi oradaki açlık sorununu da çözmeyecektir. Çünkü oradaki açlığın, kıtlığın temelinde tabiat koşulları değil o ülkenin halkına yönelmeyen kaynak kullanımı vardır. Ayrıca dünyadaki eşitsizliğin en çarpıcı gerçekliğidir. Çünkü günümüzde 1 milyar insan obezken 800 milyon insan açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Eğer doğal bir sonuç arıyorsak, o da artık bu ekonomik sistemin eşitsizlikten başka bir şey üretemediğidir.
Önemli bir sorun dünya kaynaklarının insanlık için eşit dağıtılmamasıdır.