Para boralarının hikayesi gerçeği anlatıyor. Kumarhane asla kaybetmez. Bu kural herkesçe bilinir ama gene de kumarbazlar gidip oynarlar ve arasına kazandılar diye eğlencesi hatırına devam ederler. Para borsalarını da ayni şekilde kullana ayılar ve ördekler yani büyük para ile küçük miktarda para kullananlar olur. Bunun yanında yabancı paraya ihtiyacı olanlar alırlar. Yabancı para alanlar ticaret için gerekli olanı alırlar, gerekmedikçe almazlar ama bazen para alım satımı ile de uğraşırlar. Daha önemlisi bankların güvence için tutması gereken miktarlar da alınır satılır. Merkez bankası yasanın verdiği yetki ile bankaları yabancı paraların güvencesi için belli oranda yabancı para tutmaya zorlar. Bu hesaplardaki paralar boşun durmasın diye reeskont faiz dedikleri düşük de olsa faizle merkez bankasına yatırırlar.
Merkez bankası bu güvence ayırtma oranını azaltarak bankalara daha çok kredi verme olanağı vererek pazara daha çok yabancı para girmesini ve sağlar. Böylece para sunumu arttırarak yani yabancı parayı bollaştırarak değerinin düşmesini sağlar.
Bunun yanında rezerv dedikleri merkez bankası elindeki yabancı paraların bir kısmını da satış için ihaleye sunar ve fiyatını da kendi belirler. Böylece yabancı para değerinin altında fiyat değer biçtiği yabancı paranın değerinin düşmesini sağlamaya çalışır. Arz ve talebe göre oluşmasını engeller ve yapay bir değere gerilemesini sağlamaya çalışmış olur. İhaleye sürülen para miktarı yeterli ise yabancı paranın değeri düşer.
Türkiye merkez bankasının son günlerde yaptığı da budur.
Ayılar yabancı paranın değerinin yükselme eğiliminde olduğunu görmektedir. Amma ayni zamanda merkez bankasının işe karışarak düşürmeye çalışacağını da bilmektedirler. Onun için ellerindeki dövizleri satmaya başlarlar ve izlerler. Merkez bankasının düşürmek için kullanacağı kaynakların miktarının etkisini düşünüp yabancı parayı satmaya başlar ve düştüğü notaya kadar devam ederler. Ondan sonra yükselmeye başlayacağını hesaplayıp sattıkları dövizleri düştüğü fiyattan geri almaya başlarlar ve aslında gene yükselmesine yardımcı olurlar. Yüksek fiyattan sattıkları döviz için harcadıkları Liralarla eskisinden daha fazla döviz satın alma olanağına kavuşurlar. Bu bir dalaveredir. Hesaplarındaki Lira miktarı sonunda ayni miktardır ama sonunda daha fazla döviz elde etmişlerdir.
Ördekler düşmekte olan bir yabancı parayı tehlikeli görüp elde çıkarmak ve değeri artmakta olan para ile değiştirmek isterler. O zaman düşmekte olanı satarlar ve yükseleni alırlar. Yani düşene vururlar yükseleni desteklerler ama para kazandıklarını zannederken bazen kazanırlar bazen kaybederler ve tabii ki hep kazanan ayıların kazançlarını hissetmeden sağlamış olurlar.
Oyundan kaybeden ise hep emekçilerdir. Çünkü onların emeği ekonomik iyileşirse daha değer kazanır yoksa para madrabazlarının oynadığı fiyatlarla üretim yapmak madrabazların karlarını bilmeden ödemekten başka şey değildir. Bilançoyu çıkarınca ve ancak çıkaranlar bilirler ki sonunda ördeklerin kazançlarını da fiyatlarla oynayabilenlerin kazançlarını da arada yanan ördeklerin kayıpları hariç emekçiler tarafından ödenmiştir.
Teoriye göre serbest pazar yabancı ve yerli paranın değerini gerçek değerine getirir ve yatırım ve ticaret için kaynakların karlılık sağlayacak şekilde dağılımını sağlar lakin bu masal borsaların isabetli yatırım yapılıp yapılmadığı analizlerine göre çalışması halinde düşünülebilir. Öyle bir şey ise yoktur. Yani borsa yabancı paraları alıp satanlar nerde ne üretileceği ile hiç meşgul değildir. Bu örnekte merkez bankası para arzını ve talebini tayin ederken ekonomik tahlil yapmış değildir. Parayı kimin alıp ne yatırım yapacağını hiç umursamamıştır.
Deniliyor ki merkez bankası yabancı paranın yani döviz kurlarının düşük olmasının cari açığı arttırması yüzünden ekonomiye pahalı patlayabileceğini ve nereye gittiği bilinmeyen paranın dışa gittiğini söylemekte ve cari açığı düşürmek için döviz kurlarını yükseltecek önlemler almak istiyor. Bu laflar arasında birilerinin ucuz dövizi görünce alıp gittiğini ve bir işlerde kullandığını söylemektedir. Amma bunu yaparken Türkiye bunların ödenmesini yabancılara garanti etmektedir. Sırası geldiğinde bunlar alacaklılar tarafından talep edilecek ve Türk lirası ödenip bunları dövize çevirmeye çalışacaktır. O zaman da büyük miktar döviz talebi doğacak ve döviz değeri yani kur tavana vuracaktır. Anlayacağımız bu cari açık borcu ödenecek diye enflasyonla karşı karşıya kalacağız. Fiyatlar yükselecek ve emekçilerle sabit ve dar gelirlilerin gerisi faturayı karşılayacaktır.
Merkez bankasındaki paralar halkın ve yasa gücünün zorlaması ile toplanmaktadır. Alacağı olan tek bir sermayedar yoktur. Onlar hep borçlulardır. Onun kaynakları sadece halkındır. Sigortalı mevduatlar dahil teminatlardır. Bir de yabancı borç verenlerin alacaklarının teminatlarıdır. Bu paralarla döviz kurunu 1,9010’dan 1,8354’e düşürmek için kullandı. 1,9010 değerindeki Dolar’ı satmaya başladı, teminat döviz saklama oranını düşürdü ve Dolar’ı ucuzlattı, ta ki 1,8354’e gerilesin 1,35 Milyar Dolarlık satış teklifi yaptı ve sonunda 350 milyon Dolar sattı. Bazılarına göre ise 750 milyon Dolar sattı. Ayılar gibi yüksek fiyat varken aldı, değeri düşürttü ve sonra hesabı kapattı. Ardında da daha da alırım diye baskı yaptı. Dolar 1,80’nin altına düştü.
Merkez bankası durdu ya Dolar hemen 1,8484 seviyesine çıktı.
Banka halkın parasıyla bir macera yaşadı. 1,90 olan Dolar 1,8354’e düştü sonra 1,8484 çıktı bile. O zaman bankanın 1,9010-1,8354=0,554’lük farkı ödettiği halka ne sağlamış oldu? Mademki yükselme eğilimdedir o eğilimi durdurmadıktan sonra Dolat satmaya devam mı edecek?
Dolar neden yükselme eğilimi gösteriyor? Esas sorun budur ve çaresini bulmak gerek. Yoksa sürekli Dolar satmak çare olacak değil. Bugüne kadar açıklanmayan bir numara ile Doların değeri aşağı tutulurdu, şimdi gıdım gıdım arttırılacak deniliyor ve gerekçe olarak cari açık gösteriliyor. Numara şu idi? Lira ile iş yapmaya mecbur bırakılanlar ellerinde tutamadıkları Doları yüksek faiz ödeyerek geri almaya zorlanıyor ve yüksek faizle Dolar alıp mal ve hizmet üretiminde kullanalar ve onlardan bunları satın alanlar karşılığını ödüyorlardı. Örneğin ihracatçı Dolar sağlarsa da onu Liraya çeviriyor veya yetmedikçe dahasını da satın alıyor ve bu arada ihraç ettiğinin üretimi için yüksek faizli Dolarla ihraç ettiğinin %80’ini ithal ediyordu. Hesap o kadar karışık ki düşük Dolardan kimin ne kazandığı belirlenemiyordu.
Bir taraftan Doların değeri yükselmedi diye övünülürken, enflasyon denetim altında diye övünülürken diğer taraftan yüksek faizlerle ve halkın nereye gittiğini bilmediği cari açıkla bol döviz olanaklarından yararlanmakta idiler. Şimdi ise uçan kuşa borçlu, borçlarını ödeyebilmek için daha da borçlanmaya muhtaç bir ülke haline geldiler. Refahtan yararlananlar yanında görece fakirleşen gayrı memnunlar da işin cabası oldu.
Bunun alternatifini bulmadan zaman geçti. Ekonomik büyümeye fren yapıp cari açığı azaltmak gereği konuşulur oldu. Bir az sonra da dünya ekonomisinin durumu bahanesi ile acı ilaç içmeğe sıra geldi.
Zaman geldi artık birlik beraberlik zamanı. Gelin elbirliği ile ekonomik performansı yakaladık bunu cari açığı makul düzeye indirip kalıcı yapalım. Acı ilacın alternatifi varsa muhalefet söylesin. Diyalogla önlemleri uygulayalım. Bu açıklamaların hazırlığı yapılmış olmalı. Halk acı ilaca hazır hale getirilmeli.
Ayılar kazanır ördekler kaybeder ama esasında hep kumarcı kazanır. Doları denetlemek kaça mal oldu ve kime mal oldu, esas soru bu.