Vicdani Retçi, Askerliği yapmayı reddenlere verilen isimdir.
Kıbrıs’ın kuzeyinde ise ilk olarak 90’li yıllarda Salih Askeroğlu askerlik yapmayı reddettiği için Askeri Mahkeme tarafından 3 yıl hapse mahkum edilir.
Bir anlamda Rejimin sivil topluma güç gösterisidir bu…
Askeroğlu savunmasında eşinin Rum olduğunu, eline silah alırsa kendisinin eşine karşı silah kullanma durumuna düşeceğini, vicdanının bunu kabullenmediğini söylese de, işgal bölgesinde çığlıklarını kimse duymamıştır.
Dönemin keskin ve eski devrimcilerinden Halk-Der’li Hürrem Tulga’nın teşviği ve tutuklanmama garantisi vermesi, Askeroğlu’nun bu dik yokuşu tırmanmasında rol oynamış, Askeri Mahkeme’nin devreye girmesinden sonra ise yalnız bırakılmıştı.
Yine dönemin Meclisteki etkili sözde sol partilerinden CTP Askeroğlu’na her türlü desteğin verileceğini vaadetmesine rağmen boş bir açıklamanın dışında hiç bir şey yapmamış, onu kaderine terketmişti.
Yardımcı olan tek Allah’ın kulu şiir dünyamızın tanınmış ismi Neşe Yaşın olmuştu, sevgiyle anıp geçelim.
Konuyu AİHM’e götürürüz…
Meclis dışı partilerden Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), kurulduğu günden beri militarist düşünceyi reddetmiş, askerlik yapmak istemeyenlere vicdani ret hakkının verilmesini istemiş ve savunmuştu.
Avrupadaki her Platforuma konuyu taşımış, YKP Genel Sekreteri Murat Kanatlı ise bir adım daha atarak her yıl çağrıldığı seferberliğe gitmeyi reddederek, çıtayı yükseltip konuyu kamoyunun gündemine taşıyıp istediği sonucu alamadığı takdirde konuyu AİHM’e götüreceğini söylemişti.
Kanatlı 2009 yılından beri yapmayı reddettiği seferberlik yüzünden Askeri Mahkemeye verilmiş ama gelin görün ki, herşeyde olduğu gibi Mahkeme sorunu sürüncemede bırakmak için davayı sürekli ertelemiş ve bugünlere gelinmişti.
Bugünku davayı da 25 Ekim’e erteleyen mahkeme sorunu çözmek yerine topu her zaman olduğu gibi yine taca atmıştır.
Türklerin yaptığı en iyi şey bir şeyi sürekli ertelemeleridir!
Aslında bana Türklerin yaptığı en iyi şey nedir derseniz, hiçbir konuda karar vermeyip bir şeyi sürekli ertelemeleridir, derim.
Cumhuriyetin kurulduğu 1923’ten beri temel hiçbir sorununu çözmemiş, sorunlarını erteleme yoluna gitmişlerdir.
Bu konudaki birinciliği kimseye kaptırmamışlar, ama ülkeyi de sorunlar yumağına dönüştürüp içinden çıkılmaz bir hale getirmişlerdir!
Büyükbabamın bana bıraktığı en büyük miras ise “Hayatı ertelemeden yaşa” mesajı olmuştur.
Onu bu satırları kaleme alırken saygıyla anıyorum.
47 üyeli Avrupa Konseyi içerisinde vicdani ret hakkı olmayan tek ülke Türkiye!
Vicdani Ret İnsiyatifi Bayatyan davasına atıfta bulunup, AKPM’ye üye devletlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. maddesinde öngörülen düşünce, vicdan ve inanç özgürluğü haklarına itibar edilmesini, bireylerin vicdani ret haklarına saygı gösterilmesini istemiş, Üye Devletlerin uygulamaları hakkında bazı örnekler vermiştir.
Örneğin 47 üyeli Avrupa Konseyi içerisinde 4 ülkenin silahlı kuvvetleri olmadığına, 28 ülkede ise zorunlu askerlik olmadığına dikkat çekmiştir.
Zorunlu Askerlik olan 15 ülkeden ise bir tek Türkiye’nin vicdani ret hakkını tanımadığının altını çizmiştir. Sadece bu konuya bakıldığında bile Türkiye’nin AB yolunda gideceği yolun ne kadar uzun olduğunu göstermekle kalmamış, ne kadar Avrupalı olduğunun da barometresi olmuştur.
Eyleme Vicdani Ret için Avrupa Bürosu (EBCO) Başkanı Gerd Greune bizzat katılarak destek verdi…
Dava öncesi Mahkeme önünde Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnsiyatifi çağrısı ile düzenlenen kitlesel basın toplantısına ise Meclisteki siyasi partiler söz verdikleri halde gelmemişler, orada bulunanlar ile dayanışma içerisinde görülmek istememişlerdi. Eyleme Vicdani Ret için Avrupa Bürosu (EBCO) Başkanı Gerd Greune destek vermiş, bir de konusma yapmıştı.
Daha sonra sırası ile YKP-Fem’in bildirisi Mine Kanol, Kıbrıs Gençlik Platformu bildirisi Kamil İpçiler, Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnsiyatifi bildirisi de Nevzat Hami tarafından okunmuştu.
Ayrıca Baraka ve BKP de bir dayanışma mesajı iletti, Hami ayrıca Avrupa Sol Partisi ve Avrupa Yeşiller Partisi’nin de kendilerine mesaj ilettiğini, mesajda süreci takip ettiklerinin belirtildiği, ayrıca Murat Kanatlı ile dayanışmalarını vurguladıklarını söyleyip, Avrupa Sosyalistlerinin de konuyu dün yazılı soru ile Avrupa Komisyonu’nun gündemine getirdiğini ifade etti.
Samimiyetsizliğin bu kadarına pes doğrusu!
Görüldüğü üzere siyasi partilerimiz ortada yoktular ve her zamanki gibi arazi olmuşlardı.
Rejimle ters düşmek istemiyorlar, muzur unsurlarla görülmek istenmiyorlardı.
Akşam üzeri ise Ajansların haberlerine baktığımda, Salih Askeroğlu olayından tam 20 yıl sonra CTP Gençlik Örgütü Başkanı bir fetva yayınlayıp “Kıbrıs Türk Gençliği’nin geleceği için, askerliğin profesyonelleşmesi, Avrupa Birliği uyum yasaları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son yaptığı düzenlemeler bağlamında vicdani ret hakkının kişisel özgürlüklerimiz içerisine alınması ve Anayasanın sivilleşmesi için gerekli tüm yasa düzenlemeler yapılmalıdır” diye açıklamada bulunmuştu.
Bu açıklamayı yapan zat uzun yıllar boyunca partisinin hükümet olduğunu unutmuşa benziyordu.
Söylediği cümleye dikkat çekerim “AB Uyum Yasalarıy-mış!” işte buna kargalar bile gülerken toplum da kıçıyla gülüyordu.
Hükümette oldukları 7 yıllık sürede AB Uyum Yasalarını ne hal ise hatırlayamamışlar, o dönem içerisinde Avrupa Parlamentosu’nun aldığı tüm kararlara itiraz etmişler, buna karşılık Gençlik Örgütü bunu en önemli görevleri arasında sayıp mücadele edeceklerini söylüyordu.
Ama Kıbrıs’ta Vicdani Ret Insiyatifi’nin çağrısını davet edildikleri halde kulaklarını kapamışlar, eylemine de gelmemişler, yapılan eylemden de tek bir kelime bile bahsetmemişlerdi.
Zaten Askeroğlu’na da aynisini yapmamışlar mıydı?
Samimiyetsizliğin bu kadarına pes doğrusu!
Siyasi oportünizm dedikleri budur işte…
Annan Planı’nda da aynisini yapmışlar, “Birlik-Mücadele-Dayanışma” diyerek hükümet olmuşlar, koltuklara oturunca da barış konusunda milim adım atmamışlar, milliyetçilikte sağın duayeni Denktaşı fersah fersah sollayıp onun bile övgüsünü almışlar, meydanlarda toplanan kalabalıklara:
“Barış, Hemen Şimdi, Açın Açın Kapıları Açın” deyip toplanan kalabalıkları siyasi ranta çevirip koltuklara kurulmuşlar, görevde oldukları sürede de “Baharda Cözüm, Dünyada Çözüm” masalları ile herkesi uyutmuşlardı.
AKP’nin Kıbrıs’taki dört dörtluk uydusu olmuşlardı.
Muhalefete düştüklerinde de bu durum değişmemiş, partinin gölge Başkanı (fahri) Mehmedali beyler, AKP’ye karşı ayaklananan toplumsal varoluş mitinglerine bir kez dahi gelmemiş, desteklememiş, bilakis AKP’ye sürekli yağ çekmiş ve arka çıkmıştır Görevde oldukları sürede AB uyum yasalarını hiç hatırlamamışlar, UBP hükümet olunca da onu bu yasaları çıkarmamakla suçlamaya başlamışlardır.
İşte tüm bunlara siyasi oportunizm denir, yani halk dilinde de üç kağıtçılık!
Ama CTP’nin küçümseyip seçim meydanlarında “cahil” yakıştırması yaptığı toplum, her şeyi görmektedir.
UBP’nin tüm beceriksiz ve basiretsiz yönetimine rağmen CTP’ye güvenmemekte, ona mesafeli durmaktadır.
Rejimin Güvenlik Halkalarından biri olduğu aşikara çıkmış olanlar hala toplumu yanıltacaklarını ve kaflayacaklarını sanarak hareket etmektedir.
Onlara hatırlatmakta büyük fayda var:
Geçti borun Pazarı, sür eşeği Dikmen’e!
GÖZDEN KAÇMAYANLAR!
Faşistleri sevmem.
Ama anda arada bir doğru şeyler de söylerler.
Akdeniz’de petrol kavgası süre dursun, Türkiye tehditlerin dozajını kaçırınca İsrail Başbakan Yardımcısı Lieberman’dan yanıt geldi:
“Dünyanın en karanlık rejimlerinden biri olan İran’da 34 gazeteci tutuklu iken, Türkiye’de 57 gazeteci tutuklu”.