TC. Başbakanı Erdoğan; kendisinde düşünce biçimi olan ötekileştirmeyi, tekrar kullanarak kendince tespit-siyaset ilişkisi üzerinden topluma anlatımlarda bulunmaktadır.
Erdoğan’nın popüler “balkon konuşmaları”, balkon mesajlarında da topluma verdiği mesajlar vardı. Bu mesajlarına baktığımızda, ana teması ‘kapsayıcılık’ ve ‘ötekileştirme’ye karşı durma üzerinde olduğunu görebilmekteyiz.
Sevgili başbakanın Türkiye siyasetinde aktif bir figür olduğu dönemden bu yanaya baktığımız zaman; değerler tespiti ve bunun üzerinden tutum alışlarının tutarlılık açısından kendisine çok mahcubiyetler getirdiğini rahatlıkla görebilmekteyiz.
Onun, fikirlerini beyan etmesinde ana karakter; her halükarda anlatımlarda siyaseten kendini haklı ve güçlü noktada tutma kararlılığıdır. Fakat bu kararlılık, fikrinin haklılığından kaynaklanmamaktadır. Elinde toplanmış olan gücün, siyasete mutlak hegemonya tarzında kullanmasından elde etmektedir.
Sayın başbakan; hepimizin hatırındadır, ötekileştirilmiş olan alandan Türkiye siyasetine toplum sizi taşıdığında, sizi hala öteki noktasında tutmaya çalışan güç odaklarının yaratmış oldukları tezgahlar ve bu tezgahlar karşısındaki demokrasi şemsiyeli konuşmalarınız.
Bu şemsiyeyi elinizde tuttuğunuz oranda ve bu şemsiyeyi halka kapsatmaya çalıştığınız oranda; halk sizi siyasette elinizi devamlı olarak güçlü tutmaya çalıştı. Gücünüz, aynı zamanda örtülmeye/görülmemeye çalışılan Türkiye sorunlarını siyasette ifade etmenizdi.
Sayın başbakan, bugün neredesiniz!
İktidar gücü elinizde toplandığı oranda; demokrasi şemsiyesini kapatmaya başladınız. Bugün kapatmış olduğunuz bu şemsiye elinizde baskı asası olarak topluma karşı durmaktadır. Gücünüz haklılığınızdan baskı asasının vermiş olduğu imkanlara kaymış bulunmaktadır.
Sayın başbakan, nereye koşmaktasınız!
Seçim sathı mahallinde CHP Genel Başkanının Aleviliğini sürekli ifade ederek onu ötekileştirmeye çalıştınız. Şimdi de Kürtlerin Zerduşi inanışından geldiğini ifade ederek onları da öteki yapmak istiyorsunuz.
Sayın başbakan:
TC devletinin 1920’lerde ki yoğunlaşmanın sonucu olduğunu zannediyorsanız, bu sizi yanlışa götürür.
Osmanlı devletinin dağılma sürecinde Anadolu’ya akan göçlerin, aktarılan göçlerin neticesi olarak ve daha sonra yaratılan nüfus mübadelelerinin toplamı ve dahi Anadolu’da yaşıyor olanların toplamı; Türkiye gerçeğidir. Bunlar çeşitli etnik köklerden geldiği gibi, gelenler toplamda Müslüman’dı. Onların Müslüman olmaları; Diyanet İşlerinin izlemiş olduğu Hanefi Mezhebi dini çalışmaları neticesinde, Hanefi Mezhep anlayışı Müslüman kimliğine egemen oldu.
Farklı etnik yapılardan olmalarından değil, Müslüman ortak kimlikleri Anadolu Konaklaması ortak paydasıdır. Bu noktada Türkiye toplumunda her ne kadar Hanefi Mezhebi egemen kılındırılmışsa da başka mezhepler ve dinlerin olduğunu ortadan kaldırmamaktadır.
Sayın başbakan,
Sizinde çok iyi bildiğiniz gibi; tek tanrılı dinlerden önce de dinler/inançlar vardı. Genel olarak bu inançlar elle tutulur, gözle görülür olgular üzerinden inşa olunmuştu. Zaman içerisinde elle tutulur, gözle görülür inanç öğretileri yerini semavi inanışlara bırakarak, bugün dört kitap inanışlarına varılmış oldu. Bu varılmalara çeşitli anlatımlar yapılabilir. Ama sonuçta varılma budur. Ve bu, şu anki Dünya’mızın vardığı yerdir.
Kürtlerin İslam inancından önceki inançlarının Zerduşilik olması; sadece onların elle tutulur, gözle görülür inanç geleneğinden geldiğini göstermez. Türklerinde içinde bulunduğu tüm toplumlar, inanç biçimlerinden evrilerek bugüne gelmişlerdir.
Kılıçdaroğlu’nun şahsında Alevileri ötekileştirdiniz.
Kürtleri dinsel anlamda ötekileştirmek için, onları Zerduşilik inanç geçmişleriyle ötekileştiriyorsunuz.
Türkiye; toplumlar zengini, etnikler zengini bir coğrafya olduğu gibi aynı zamanda inanışlar zengini bir topraktır da. Her ne kadar dinsel asimilasyon, etnik asimilasyon son kertesine kadar devlet politikası olarak uygulandı ise de, kimi etniklerin yaşam alanları daraltıldı, yok edilmeye çalışıldıysa da; bu hala Türkiye’nin toplumsal gerçeği olmaktan çıkmadı.
Sahi: Siz ötekileştirmeler yaparak nereye varmak istiyorsunuz?
TC’li kuruluşundan bu yana Türklük ve Hanefilik ekseni üzerinden ötekileştirmeleri en ileri noktalarda yapıyordu.
Bunun sonuçları değil midir, Türkiye’nin bugün geldiği yer.
TC’nin kuruluş politikalarını bu iki eksen üzerinden yürütmelerinin sonucu değil midir, yönetmede fiziksel ve hukuksal baskıyı; toplumun kendi etinde hissetmesi.
Bugün Türkiye’de demokrat yurttaş anlayışının kök salamamasının nedeni TC’nin kuruluş politikası değil midir?
Sayın başbakan,
Doksan yıla yaklaşan zaman diliminde Türkiye; ötekileştirme politikaları ile devamlı olarak kazmayı kendi ayağına vurdu, kurşunu hep kendisine sıktı.
Siz bu politikaları meşale olarak elinize alırsanız; şu ana kadar yapılanlardan başka bir şey yapamazsınız, sorunların derinleşmesine kendi cenahınızdan bir kova benzini de siz dökmüş olursunuz.
Sayın başbakan,
Benzin ateşi harlar. Türkiye tarihinden beri harlandırılan ateşin içerisinde yandı, kavruldu.
Yetmedi mi daha?
Türkiye toplumunu etnik ve inançsal eşit kardeşliğe götürmek inanınız ki, sorun çoğaltmak için harcanan enerjinin en fazla yarısı harcanarak çok rahat bir şekilde ulaşabilir.
DESPOTİK devlet anlayışı yerine,
DEMOKRATİK EGEMENLİK esaslı devlet ile.
Devletin iliklerine işlemiş SÖZDE VATANDAŞLIK yerine,
DEMOKRATİK YURTTAŞLIK anlayışı ile; yeniden bir yapılanma oluşturulmalıdır.
Anayasa buna başlangıç olabilir.