1950’li Yıllarda Kıbrıs’ta şimdiki Kıbrıstürk liderliğinin resmi ideolojisinin belirlenmesi için Kıbrıstürk liderleri ile muhaliflerinin hem Kıbrıs’ta hem de Türkiye’de çok şiddetli çatışmalar ve tartışmalar içine girdiklerini görüyoruz. Eski belgeler incelenirse 1957-58 öncesinde de bir tartışmanın olduğu görülmektedir. Esasında bu belgelerde Türkiye dış siyasetindeki Kıbrıs Sorunu’ndaki değişiklikler ve evrimleşmeyi de görebiliriz. Pek tabi ki bu değişiklik ve evrimleşmede Kıbrısrum toplumu içindeki milliyetçi dinamiklerin etkisi de oldukça önemlidir ve onları da birlikte değerlendirmeliyiz diye düşünmekteyim.1950’li yıllar oldukça önemlidir çünkü Kıbrıs’ta sadece Dr İhsan Ali ile odaklanan muhalefet’in sadece Dr İhsan Ali ile sınırlı kalmadığını İhsan Ali gibi Türkiye ve Kıbrıs’ta düşünen onlarca aydın muhalifin de varlığını görmekteyiz. Özker Yaşın’ın “Nevzat ve Ben” adlı eserleri (üç cilt) incelenirse bunlar hakkında etraflı bilgilere erişebiliriz diye düşünmekteyim çünkü bu sorulara oralarda detaylı bilgiler aldım. Tabi bu arada o yıllarda Türkiye’de çıkmakta olan “KİM” ve AKİS” adlı dergiler de bizlere bayağı bilgi vermektedirler bu tartışmalar hakkında. Yani o 1950’li yıllarda salt Dr. Fazıl küçük ve Denktaş ile onların karşılarında Dr. İhsan Ali’nin muhalefet etmesi değil, bayağı savunulan resmi politik görüşlerden farklı olarak karşı muhalefet cephesinin de olduğunu görmekteyiz.
1958 yılında Akis Dergisi’nin yazılarından biri şöyleydi:
“Dergi, Türkiye’nin taksimden hala “son hal çaresi” olarak bahsetmesine karşın, adada statükoculuğa döndüğünü belirtirken, Türk tezlerinin adım adım gerilediğini ifade ediyor. Önce adanın ilhakından bahseden Türk tezi, sonra taksimi savunuyor. Ardından taksime en yakın olan birinci MacMillan planını “..ne hikmettir bilinmez esaslı hüsnü kabul” ediyor. Şimdiyse Türk tarafı –yabancı basında yer almasına rağmen Türkiye’ye yansımamasına karşın-yeni tavizlere zorlanıyor. Ortada tez diye bir şey kalmamasından yakınan dergi, artık Vatan Cephesi’nin radyosunda da Kıbrıs haberlerinin bir iki dakikaya sığdırılıp ardından sürekli Kıbrıs marşlarının çalındığını, eskisi gibi Taksim tezinin anlatılması/savunulması yerine kaç Rum ve kaç Türk’ün öldürüldüğünü konu edindiğini belirtip bu değişimin farkında olan halkın tepkisini sunuyor: “Madem bu işten bir şey çıkmayacaktı, o halde hükümet bizi niye heyecanlandırdı?” (Hasgüler,M.(2005). Kimin Adası? Kıbrıs’ın Akisi,İstanbul,Nobel Yayın Dağıtım.sf 115).
Akis Dergisi de 15 Eylül 1959 yılında, s.12-14’te şu değerlendirmeleri yapmaktaydı:
“Hatırlardadır: “Ya taksim, ya ölüm” tezini tam manasıyla benimseyip, miting sloganı yaptıran DP iktidarı Zürich’te “Kıbrıs Cumhuriyeti” hal çaresine yanaşınca, Dışişleri Bakanı Zorlu’ya B.M.M. kürsüsünden bu iki kutup arasındaki büyük mesafeyi örtme vazifesi düşmüş ve Bakan D.P.’nin politikasını şu sözlerle açıklamıştır: “Bir yere varmak için bazen başka yoldan gidilir. Biz Zürich’teki büyük avantajlar taşıyan statüyü elde edebilmek maksadıyla taksim fikrini ileri sürmüştük. Bu bir taktikti ve gaye taviz koparmaktı.
Ama D.P.’nin bu “görülmemiş” taktiği de mutadı veçhile ters tepti. Yüz bin Kıbrıslı inandıkları-yahut inandırıldıkları-taksim havasından- Zorlu gibi taktik üstadı olmadıklarından-sıyrılamadılar. Zorlu’nun Averofla, Dr. Küçük’ün Makarios’la el sıkışıp hemhal olmaları bile onlara tesir etmedi. Ve “Kıbrıslı Rum kardeşlerinin” boyunlarına sarılamadılar. Zaten Rumların da dostluk ellerini uzatmaya hiç mi hiç niyetleri yoktu.
Başka türlü de olamazdı. Bugün Yeşil Ada, ucube cumhuriyet daha doğmadan bu “zorlu taktik”lerin ıstırabını çekmektedir. Ana karnındaki cenin, aileyi şimdiden büyük ihtilaflara sürüklemiştir”(Hasgüler,2005,sf.153).
Rahmetli Özker Yaşın, “Nevzat ve Ben-II-(1997) adlı kitabında “Türkten Türk’e” kampanyası hakkında da bizlere bilgiler vermekte ve o günlerin baskıları üzerinde halkın nasıl beniletildiğini de açıklamaktadır (sf.509):
“ Rumların Türkleri, Türklerin Rumları en fazla öldürdüğü, Rum Türk düşmanlığının en doruğa ulaştığı o üç ayı Türkiye’de geçirip Kıbrıs’a döndüğüm gün, arabamla Lefkoşa’daki Lokmacı Barikatı’ndan Türk bölgesine girip Mecidiye sokağındaki dükkanımın önüne geldiğimde, peşime takılan iki adam, bavullarımı açtırıp bir gümrük memuru titizliğiyle içlerinde Rum tarafından alınmış bir mal olup olmadığını kontrol etmişlerdi” diye yazmaktadır. Yaşın, Kıbrıstürk liderliğiyle gerek Türkiye’deki muhalif aydınlar ve buradakiler hakkında da bizlere detaylı bilgiler vermekte ve o günlerin makaleleri ve konuları hakkında da bizleri aydınlatmaktadır.
Özker Yaşın’ın üç cilt kitabını okumak ve 1940’lar sonrası Kıbrıstürk toplumunun içindeki siyasal muhalefeti öğrenmek bana göre oldukça önemli. Geçmişteki uygulamalara bakmadan şimdiyi de yorumlayamayız diye düşünmekteyim.
Bu konuda ileride gene yazacağım…