Arap saçına dolandırılan Kıbrıs olayında umut bağlanan “müzakere” eylemi sağlam bir zeminde işlev kazanabilmesi için, bugüne kadar 50 yıldır sürdürülen metotta yapılacak benzeri basit (harf) değişikliklerle müzeye kaldırılarak tu baştan çözüme odaklanması kaçınılmazdır. Müzakere de “müze-kare” olacaktır tabiatıyla! Bir usta bir memleket misali kapalı kapılar ardında çevrilen işlerden bahsediyorum tabiatıyla! Bunu açmak gerekir… ikili mi, üçlü mü yoksa beşli mi yapılacak, toplumun geniş mutabakatını alan ve tabii ki uluslararası hukuk ve anlaşmalar çerçevesini ön görmeli! Heyet sadece dışa bağımlı (şovenist) görüşü benimseyenlerden değil, kendi ülkesinie öncelik veren demokratik örgütlerin (otoriteye göre muhalif) temsilcilerinin de bulunacağı kişilere de yer vermeli.
Son zamanlarda dünya kamuoyu sayesinde söylemde bazı ilerlemeler gözlense de esasta değişen bir şey olmadığını kabul edelim. Söylemin tersini yapanların suçluluk sendromu geçici olamaz! KKTC ile uluslararası anlaşmalar imzalanması sanki geçerli imiş havasına girenlerin Kıbrıs sorununu çözmesi nasıl beklenir, mümkün mü? İşi bir yerde yokuşa sürmenin göstergesi değil de nedir! AB başmüzakerecisi kalkar ve “İngiliz, Alman, Fransız havayolları Ercan’a sefer düzenlerse biz de Rumlara limanları açarız” derse farkı kalır mı? Nerede Ankara Protokolü? demezler mi, yoksa o başka bu başka mı… AB yolu hukuku bir yana bırakılarak rehine Kıbrıs santajı üzerinden kotarılması düşünülüyor ki coğrafyadaki konjonktür havanın uygun düşürüldüğüne mi hükmedildi, anlamak zor! Suriye(ye Libya usulü rejim değişikliğine verilen tam gaz desteğin rolü mü var, ne? Şurası bir gerçek Haziran 2012 AB dönem başkanlığına kadar süreci yokuşa ve sonrası Allah kerrim!
Sorunların çevresinde yalnızca dolaşmak care aranan meselelerde çözüm değil, olsa olsa “kangren” yaratmaktadır. Yasa – masa ile olmaz… olsaydı şimdiye kadar Kıbrıs, Kürt sorunu, Ermeni vs halledilmezmiydi? İşimize geldiğinde işerisinden cımbızla çekip alacağımız kurallar değil Uluslararası anlaşmalar… ama gel gör “zaman” yaptırıyor! Almanya’dan oraya yerleşen Türkiye vatandaşları için ayrı kültürün sürdürülmesi evrensel bir insan hakkı diyerek kendi dilinde eğitim ve çifte vatandaşlık talebinde bulunan Tayyip Erdoğan Uluslararası hukuka ne denli samimidir… ülkesinde 15-20 milyon Kürt kökenli vatandaşına bu hakları tanımayndan Kıbrıs’taki gerçekleri görmesi beklenebilir mi?
PEYGAMBER OCAĞI ÇATLIYOR MU?
“Her Türk asker doğar derler” ama bu galiba sadece garibanlar için geçerli olsa da yine AB; AİHM; AKPM, Konsey vd baskısıyla Türkiye’de VİCDANİ RED olayı gündeme gelmek zorunda kaldı… bunu sadece Yeni Çağ gazetesi ile YKP’nin ısrarla peşine düştüğünü söylersek ülkemizde neler yaşandığını anlamamıza yeterli sanırım. Esasen bizdeki yönetim oranın bir alt yönetimi olması nedeniyle şimdi ne yapılacak göreceğiz. Bedelli askerlik de gündeme taşınıyor… kimlerin yararlanacağı ortada değil mi, garibanlarda para ne gezer? Bakan Yıldırım KKTC ziyaretinde “Türkiye’de ne varsa burada da aynen olacak” dememiş mi? Ancak sadece yaşam kalitesinin düşürülmesini hedef almamıştır herhalde! Son gelen Beşir Atalay “KKTc’nin yaşatılması için her türlü fedakarlık gösterilecek” benzeri şeyler söyledi… belli ki KKTC dışişleri bakanıyla görüşmemiş olacak çünkü “KKTC’nin tanınmasına imkan yok” dediğinden haberi olmamış. Peygamber Ocağında çatlak neler getireceğinden gçtüreceği önemli, tabu yıkılacaktır.
Gelecek hiç bir zaman kader değildir yeter ki doğru algılansın ve önlemi alınsın. Nüfusu bilinmeyen, her geçen gün pastadan aldığı değer azalırken göçe zorlananve siyasi iradesine el konan toplumdan daha çok fedakarlık istendiğini görememek kader olabilir mi? Somut veriler varken tehlike çanları çalalı çok olmuşken seçimlerle nurlu ufuklara yol alma hayaline ne demeli? BM Güvenlik Könseyi Libya, Irak, Afganistan olayında karar üretirken Kıbrıs’a malum 541 ve 550 var ama yaptırım Allaha havale… Annan Planında neredeyse Kabul görecekti ancak “evet” diyen Türkiye’nin Rusya’ya bazı ikramları sayesinde vetosuyla karşılaşmıştı. Siyaset veya politikalar demek ki “diploborti” olabiliyotmuş! Bölgedeki çıkarları nedeniyle Suriye’ye arka çıkması ve Batının taleplerini veto etmesi doğru hareket ancak diplomaside duygusallıktan once ülke çıkarlarının geldiğine de en iyi örneği sergilediği ortadadır.
Ülkede “lale devri” yaşanıyor diyecektim ancak doğrusu bunu toplumun değil de siyasetçiler olduğunu etrafınıza hele bir bakın ne demek istediğimi eminim anlayacaksınız… Toplum mu? Düzenle arasında kimyasal uyuşmazlık vardır, elementlerdeki karşıtlık fiziksel bağ oluşmasını da bir şekilde engelliyor!