Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS), 2 Kasım, Çarşamba günü Türkiye Büyükelçiliği önünde basın açıklaması yaparak, Kıbrıslı Türkler’le Türkiye arasındaki ilişkilerin; karşılıklı saygıya dayalı, siyasi eşitlik düzeyinde bir ilişkiye dönüştürülmesi gerektiğini kaydetti.
İlişki ve dostluklarda “dayatmalarla ve emir veren-emir alan politikalar” ile bir yere varılamayacağı görüşünü belirten KTÖS, elçilik önünde “Ankara Elini Yakamızdan Çek” sloganı içeren pankart açtı.
KTÖS Başkanı Güven Varoğlu, Genel Sekreter Şener Elcil ve sendika yetkililerinin katıldığı eylemde, polis geniş güvenlik önlemi aldı ve sendikacıların Meclis ve Elçilik önüne geçmesine izin vermedi.
Bunun üzerine Elçiliğin yan tarafında eylem yapan ve pankart açan eylemciler adına konuşan KTÖS Başkanı Güven Varoğlu, dayatılan yasalar ve paketlere karşı mücadelelerinin süreceğini kaydetti.
Varoğlu, yasaların ve paketlerin “Türkiye’den AKP hükümeti tarafından dayatıldığını” bildiklerini, herşeyin farkında olduklarını, bu yüzden eylemi Meclis yerine elçilik önünde yaptıklarını belirterek, polisin aldığı önlemleri eleştirdi ve yasaların da demokratik bir şekilde değil, baskı, tehdit ve polis şiddeti altında geçtiği vurguladı.
KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil de, konuşmasında “Meclis’te halk iradesi olmadığını, Meclis’in Kıbrıs Türk halkına karşı silah olarak kullanıldığını ve toplumun eridiğini belirterek, Türkiye ve AKP’nin dayatmalarına karşı olduklarını, bu ortaya koydukları mücadelenin de “özgürlük” mücadelesi olduğunu” kaydetti.
KTÖS’ün basına okuduğu açıklama şöyle:
Bugün bazı tarihi gerçekleri hatırlatmak ve Kıbrıslı Türkler’in haklarının korunması için verilen mücadeleyi yükseltmek için toplanmış bulunuyoruz.
Rumların Enosis talebi ile başlayıp ayrılıkçı Türk liderliğinin taksim talepleri ile devam eden ve emperyalist dış güçlerin desteği ile başlayan toplumlararası çatışmalar, iki toplumun ayrılığını getirmiştir. 4 Mart 1964’te Birleşmiş Milletlerde alınan 186 sayılı karar ile Kıbrıslı Rumlar’ın işgal ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti makamları Türkiye’nin de onayı ile resmen Rumlar’a teslim edilmiştir.. O günden beri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin siyasi eşit ortağı olan Kıbrıslı Türkler, Türkiye hükümetlerinin elinde bir oyuncak olarak kullanıldığı gibi uluslararası hukuğun dışındaki uygulamalarla suçlu sandalyesine oturtulmuştur.
1974 faşist Yunan darbesi ile başlayan silahlı çatışmalar nedeni ile Türkiye garantörlük sorumluluğu gereği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü korumak ve anayasal nizamı tekrardan tesis etmek, hem Kıbrıslı Türkler’e hem de Kıbrıslı Rumlar’a barış getirmek için adamıza gelmiştir.
Bu gerçek ve uluslararası antlaşmalar ortada iken Türkiye hükümetlerinin izlediği politikalarla;
- Kıbrıs’taki yerleşim yerlerinin isimlerini değiştirilmiştir.
- Eğitim sistemini Türkiye’ye uyarlanmıştır.
- Adanın kuzeyine 1949 Cenevre Sözleşmelerine aykırı olarak nüfus taşınmış, demografik yapı bozulmuş ve vatandaşlık dağıtılmıştır
- TL’yi tedavüle sürülüp Kıbrıslı Türkleri fakirleştirilmiştir.
- Türkiye menşeili bankalar aracılığı ile Kıbrıslı Türkler’in mevduatları Türkiye’ye kaçırılmıştır.
- Adanın kuzeyinde Rumlar’dan kalan taşınır taşınmaz malları yağmalatıp sahte tapu dağıtılmıştır.
- Adanın kuzeyinde ayrılıkçı, işbirlikçi, kukla bir siyasi yapı kurdurup Kıbrıslı Türkler’in siyasi iradelerini gaspedilmiştir.
- Çeşitli bahanelerle Kıbrıs sorununun çözümü engellenmektedir. Tüm bunlar, Türkiye’nin garantörlük görevleri arasında yoktur.
Bu gerçeklerin hatırlatılmasında tekrardan yarar gördüğümüzü vurgularken, Türkiye hükümetlerinin izlediği “asimilasyon ve entegrasyon” politikaları ile hedeflenmenin adanın kuzeyinde bir koloni yaratmak istendiği açıktır.
İşbirlikçi UBP hükümeti ile uyum içinde Kıbrıslı Türkler’in adadan göçünü hedefleyen dayatma politikalar önümüze çıkarılmaktadır. Ekonomik gibi gösterilen bu dayatmalar, esnafın, zanaatkarın, işçinin, emekçinin, çiftçinin, hayvancının, kısacası tüm üreten kesimlerin bu topraklarda tutunmasının engellendiği gibi kaçak nüfusu, kaçak ekonomiyi teşvik eder niteliğe sahiptir. Bu dayatmalarla Kıbrıslı Türkler fakirleştirilip, kendi ülkelerinde ayrılığa düşmeleri hedeflenmektedir.
Bilinmelidir ki bu politikaların mimarı Ankara’daki AKP hükümeti uygulayıcıları ise TC’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki makamları ve işbirlikçi UBP hükümetidir. Bir toprağın dostluğu üzerinde yaşayan insanların dostluğu ile ölçülüdür. Dayatmalarla, emir veren-emir alan politikalar ile bir yere varılamaz. Kıbrıslı Türkler’le Türkiye arasındaki ilişkiler karşılıklı saygıya dayalı siyasi eşitlik düzeyinde bir ilişkiye dönüştürülmelidir. Dayatmalar Kıbrıslı Türkler’i nefretini kazanmaya yarar. Kurdurduğunuz bu kukla yönetime polis-asker, dikenli teller arkasında, karar aldırarak Kıbrıslı Türkler’i yok edeceğinizi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz.