Esas olan akılcı bir idare haline gelmek iken bütçenin denkleştirilmesi tek amaç halindedir. Her gün hakkında bir ton laf edilir ve utanmadan bedeli ödeyecek olanlara görüşlerini sunmaları için diyalog lafı edilir. Lakin daha ileriye gidilmesi için Türkiye bürokrasisi bastırır gibi görünüyor. Halbuki kimsenin umursadığı yok. Arada aklı başında laf edenlerin de sadece eletiri için yani iş görülmesini istemek yerine bütçede kısıtlama önlemlerine karşı çıkılsın diye konuşmuş muamelesi yapılır.
Örneğin sosyal sigortaların bütçeden desteklenmesine karşı çıkanlardan birisi fonun iyi işletilmediğin örnekleri verilirken ekonominin iyileştirilmesine işaret edene iyileştirme için yapılanlardan bahsederek yanıt verilmez, devlet desteğinin sürdürülemez olduğu söylenir de devletin borçlarını ödemediğine bile değinilmez.
Sosyal sigortalarda üç ayaklı bir yapı var. Üçüncü ayak devletin katkısıdır ama bu katkı yapılmaz, devlet ve yerel yönetimlerin ve hatta KİT ve iştiraklerin işçilerinin katkısının zamanında ödenmediğini de irdelemezler. Sigortaların fonu vardır. Fonun tek kalem olmaması ve her kesintinin amacında kullanılması için ayrı ayrı hesaplarda bulundurulma gereği vardır bu yerine getirilmez. Getirilmiş olsa aktüaryel (actuarial) yani istatistik olarak her ilgili gurubun zaman içinde değişimi ortada duracak ve anlamlı tartışma yapılabilecek ama bu hesaplar yapılamaz. Durum bilinemez olarak kalır. Bakan ise aktüaryel hesap varmış gibi alınmakta olan kısıntı önlemlerinin sayesinde aktüaryel dengeden bahsediyor. Yasası geçerken bunlara dikkat çektiğimizde bize uygulama safhasında hesapların ortaya çıkacağı sözü verilmişti. Arada eleştirip hesapların ayrılmasını istediğimizde sağır kulaklarda kaybolmuştu. Sağlık sigortası tartışmaları sırasında gene dikkat çekmişsek de kulak veren olmamıştı.
Şimdi sosyal sigorta konuşuyoruz ama yine de istatistik data olmadığı için yeni baştan aktüaryel hesaplamalar için önlem almak ve zamanla bilgi toplanmasını sağlamak gerekecek.
Fonun alacaklarının tahsilinde fonun değerlendirilmesi için önce bankalarda faiz getirmesi için önlem olmalı idi. O da dikkate alınmadı. Merkez bankasına tutularak yüksek enflasyon zamanında eriyip seyredildi idi. Şimdi de devletin ve yerel yönetimlerle KİT ve iştiraklerin sıfır faizlerle musallat olmasının acıları çekiliyor ve ek olarak borcunu vermeyenlere getirilen aflarla erozyona izin veriliyor.
Reformla ilgili paket içindeki önlemler de hala alınmıyor. Önce bilgi verme yapılıyor mu bilinmez. Elçiliğe aylık harcama ve gelir bilgileri zorunlu kılınmıştır ama verilmeye başlandı mı öğrenemedik, dahası fonlardan borçlanma yasaklanmıştır ama İhtiyat sandığından maaşlar için borçlanıldığı haberleri yasakların da işlemediğini kanıtladı.
Merkez bankasındaki devlet hesapları birleşmiş gibi harcasın diye 1990’larda Maliye bakanının emri hala geçerli, devletten giden çek hangi devlet hesabında para varsa oradan çekiliyor. Böylece yasalarda olan fonların maksatlarına göre harcanması emirleri meclis iradesi çiğnenerek fonlar boşaltılıyor ve merkez bankasının işlevini yerine getirip fonların korunup nemalandırılmalarına fırsat verilmiyor. Halbuki gelirlerin nemalandırılması yasanın emri ve fonların sağlıklılığı ile doğrudan ilişkilidir. Yasa geçerken fon gelirleri tanımının içinde yer almakta ve aktüaryel hesap için temel oluştururlar. Bu da havada kaldı.
Yasanın çalıştırılması halinde sosyal sigorta ve ihtiyat sandığının batmayacağı iddiaları onun için çok ciddi iddialardır.
Şimdi, sendikaların karşısına geçip de ne yüzle diyalog istediklerini anlamak olası değil. Adama sorarlar siz değil mi idiniz bu hatları eden? Ne yüzle bize bu kez yasaları uygulayacağınıza söz veriyorsunuz? Size niye inanalım? Demezler mi? Hesap sordunuz mu? Cezalanan görmedik. Yıkılın karşımızdan demezler mi?
En önemli iddia da şimdi ekonomiyi iyileştirme önlemleri alınsa gelirler de artacağından ve devlet ve sigorta gelirlerinin artıp kendi kendini finanse eder iddiasıdır. Zaten ekonomik karlı tek sektör bırakmamışsa yeni önlemlerle gelecek yükümlülükleri de karşılayamayacağı açıktır. Sigorta edilip de yasalaşan işgücünün prim ödemeleri yapılsa ve kaçaklar geri yollansa büyük bir adım atılacağı açıktır. Bunu yapmak için de yeni yasaya gerek yoktur. Bunu bu gün yapmıyorlarsa ve yarın daha ucuz işgücü çığlıkları atanları görünce anlarız ki artan primler kaçağı daha da arttırarak gene büyük açıklarla karşılaşılacaktır. Buna rağmen ne diyalogu bekliyorlar! Sorumluluklarına ortak aradıkları belli değil mi?
Hayali ihracat yapıldığı gene basının manşetlerinde idi. Demek ki öyle destekler var ki desteği alıp ürünü çöpe yollamak kârlı oldu. Bu ihracat öyle özel ve a mallarla değil temel ihraç maddeleri ile ilgili. Yani temel ihraç malı üretimi bile devlet desteksiz yapılamıyor. Buna can mı dayanır? Ekonominin alt yapısı o kadar bozuk ki kıt olan sermaye bulunsa bile kârlı üretim yapılacak bir alan bulunamıyor.
Her şey bir tarafa ekonominin hangi dalı kârlı araştırması yapıp buna yanıt vermeden bir adım atılamaz. Türkiye narenciye dahil tüm üretim alanlarında kârlı yatırım olmadfığına göre devlet ve reel sektör desteği verecek ise 860 milyon değil bir milyar destek yapmalıdır. Onun için bu yol çıkmaz sokaktır. Kimse bu soruya yanıt vermeden ağzını açmasın hepsi boştur. Lira kullanılması ve dövizlerin ve Türkiye’nin faiz politikasının değişmemesi halinde çare diye bir şey yoktur. Bunun sorumlusu da Türkiye’dir.
Son faiz skandalı tek kârlı sektör olan bankların da şiddet ve faiz denetimi yasa önerileriyle zorla devlet desteksiz yaşamayacaklar arasına sokulması müjdesini veriyor. Ya hep beraber ya hiç durumuna gelineceği anlaşılıyor. Faiz Sezar’ın başını da yakan tarihi bir vurgun fırsatıdır. 600 milyon Dolar devlete para sağladığı ile övünen tek alt sektör kumarhaneler de sıradadır. Bunu ele almamak olur mu?
Diyalog gerekli olsa ve bizi dinleyen olsa diyeceğimiz Lira’nın döviz yapılması ve faizlerin gerçek değerler üzerinden olması ile beraber hesap tutmanın Lira’ya çevirme zorunluluğu olmadan gerçekleştirilmesidir. Yoksa gerisi refahı aşağı çekip daha fakir ama gene de dengesiz bir yapı olur.