Halkımız ne yapacağını şaşırmış durumda. Yönetim de Ankara’nın denetiminde yapmak istemediği işleri yapmak zorunda kalmanın adamlarını tatmin etmekten uzaklaşmanın telaşında. İşler iyi gitmiyor.
Ankara sıfır sorun diye çıktığı yolda aslında nüfuz bölgeleri yaratma girişimini hızlandırdığı için yükünü de çekmek durumunda kaldı. Hacıları taşıyan otobüslere Suriye’de saldırı olunca işin diğer yönü de ortaya çıktı.
Amerika dünyanın en sevilmeyen ülkesi haline geldi en büyük nüfuz bölgesi sahibi olduğu için. Amerikalılar en az sevilen insanlar haline geldiler bu yüzden. Şimdi Türk de ayni yola girmeye çalışıyor. Üstelik yardım ettiklerinden nefret görmeye alışması gerekecek. Çünkü nüfuz bölgesi kendi çıkarlarını maksimize etmek için düşünülür. Erdoğan istediği kadar Alevi olduğu için değil diktatör olduğu için Esat’a karşı çıkıyorum desin mademki Suni Müslüman’dır orasından vuracaklar ve birileri de inanacak. Onun istediği kadar iyi ilişkileri kurarken de Alevi tarikatlarından birine mensup olduğunu biliyorduk, o zaman mesele etmedik de şimdi mi edeceğiz desin para etmeyecek. Demokrasiye çok meralı isen neden ülkende demokrasiye aykırı işler yapıyorsun, Kürtlere neden kıyıyorsun diye üstüne gidecekler. Kıbrıs sorununu da aleyhine tahrik edecekler.
Nüfuz politikası geri ülkelerin makûs talihine etki yapan bir unsur olarak hep işleyen bir yara olacak. Açıklık ve ülke içinde demokrasi ve yurtta sulh dünyada sulh ilkesiyle beraber yürütülecek dış ilişkilerle beraber yaşamak zorundayız. Amerika’yı taklitle ondan daha iyi olunamaz. Bakın Wall Street işgalcilerinin topladıkları sempatiye. Süper devlet uluslararası sermayenin kuklası gibi bir idareye sahip oldu. New York’ta “hükümetimizi geri istiyoruz” diye yapılan bir mitingi izledim. Amerikalı dünyayı bırak bize de bak diye bağırıyordu.
Bu dünyadan Regan ve Thatcher geçti. İnsanlık tarihi ekonomik ihtiraslarla yaşamı tehdit eden yıkımın yaratılmaya başlandığı dönem olarak onların dönemini yazacak. Hala daha İMF ve Dünya bankası ile yürütülen onların ün kazandırdığı politikalardır. Deregülasyon diye kamu gücünü kırdılar ve vurgun dönemini açtılar. Devletler gücü karşısında cüce kaldıkları bir özel şirketler karşısında ya boyun eğip dünyanın çökmesini izleyecekler ya da tekrar güçlü kamu denetimi ile barış ve güvenliği sağlayacaklar. Şimdiki dünya çapındaki mali kriz onlar için bir uyarıdır. Hayali kıymetli evrak alım satımı ile arz ve talebi denetleyerek vurgunlar vuruyorlar ama kazanılmış hakları budamadan yürütülemeyeceği görüldü. Çarkı kıracaklarına hakları budamaya başladılar ama altında kalacaklar.
Bu çarkın dişlileri Kıbrıs’ın iki tarafını da doğradı. Güney’de budamaya sendikalar da boyun eğdi, kuzeyde direniş umutsuzca sürüyor. AKEL gitti gider. UBP içinde sancılanan bir duruma düştü.
Kıbrıs sorunu bir umut gibi ufukta duruyor ama şimdilik sorunlara çare diye ele alınmıyor. Dertleri sorunlara çare olacak bir daha demokratik ve daha hesap verebilir yeni bir başlangıçla yola koyulmak değil. Diğerini nasıl kerterim kavgasıdır.
Yektaoğlu görüşme tutanaklarının çok da gizli olmayan bir iki yanını açıkladı. BM temsilcisinin Eroğlu’na yerleşikler sorunu için sayıdan bahsetmenin zamanı geldi demesini açıklaması tepki çekti. Zor duruma düşürmüşler Eroğlu’nu! Kimin gözünde düşürmüşler? Gözün sahibi açıklanmadı ama çözümden sonra yüz binlerce yeni yurttaşın federal devletin yurttaşı olmasını destekleyen çevrelerin Eroğlu’na tepki göstermelerinden korkulur.
Görüşmelerde esnekliğe zarar vereceği endişesi belirir. Lakin tutanaklardan halk konseyi dedikleri guruba bunların zaten anlatıldığı da haber verildiğine göre oyun içinde oyun oynandığı aşikâr oldu. Tepki gösterecekler diye kızdıkları zaten biliyordu. Fakat Rum tarafından olumlu tepki çekecek olduğuna göre kapalı kapılar arkasında güvendikleri Eroğlu’nun BM’nin sempatisini değil tepkisini çektiğini öğrenmek Türkiyeliler için iyi olmayacak çünkü Türkiye’de ve dünya kamuoyunda bir adım ilerdeyiz reklâmını yapan AKP iktidarı için iyi olmayacak.
Sıfır sorun politikasından herkesle sorun sonucuna varan AKP Kıbrıs’ta da görüşmeleri yokuşa süren suçlamasıyla karşılaşacak.
Gerçek bu ise bilinmesinde yarar var. Paket görüşme diye adım at geri çek hakkı kazanan görüşmeciler akla hayale gelmedik manevralarla görüşecek gereksiz konular icat ederek daha uzun yıllar sonuca izin vermeyecekler. Bunlar örnekleri. At pazarlığı gibi bir adım ileri iki adım geri görüşmeler sürsün diye ana konuları es geçerek zamanı harcayacaklar.
İçerde de durum ayni. Faizlerin tahribatı yıllardır konuşuluyor ama öneriler komite gündeminde bekliyor. Hükümetten gelmediği için sıraya sokulmayan ve yasa taslağının veriliş tarihini anlamsız haline getirip İç Tüzük yasasını işlemez haline getiren her yasa tasarısına ivedilik alma usulü ile sıra hiç gelmeyecek. Kabadayılığı da kimseye bırakmıyor, maşallah politikacılarımız. Faizden canı yanan bir tarafa ama bankaları da düşünmek lazımmış! Sanki düşünmeyelim diyen varmış gibi.
Maliye bakanının tehditler aldığını söylediği faiz konusunda kurbanları desteklemek sempati kazandırır ama bankalar da güçlü onun için onları da karşıya almamak gerek diye uyarılar da başladı.
Derken sabah oldu erken ve Türkiye’den bilenler davet edildi. Faizciler artık Ankara’nın elinde. Para reformu yapmadan bankalardan başka ekonomik tek sektörün ayakta kalmadığı ve devlet desteğine muhtaç olduğu bu durumu değiştirmek olanaksız olduğuna göre aleyhimize olan aşırı değerli Lira politikasını etkilemeyecek şekilde faizler ele alınacak.
Bir denetim gelirse bankaların da birleşmeye zorlanacağı yeni bir karmaşaya kapı açılacak.
Gene de faiz mağdurlarına ferahlık gelebilir.
Bu arada faiz söz konusu ama kredi kartı faizleri sanki düşünülmüyormuş gibi açıklama da yapıldı. Önerilerde kredi kartı ile borçlanmanın faizlerini de gündeme alma kaçınılmazdı ama uyarı gereğinin duyulması olumlu oldu.
Sonunda fillerin kavgası başlayacak.