12 aylık bir dönemin son günleriyle birlikte 2011 yılını geride bırakıyoruz.
Arkamızda bıraktığımız yıla; Türkiye ve Kıbrıs ve gerekse de Ortadoğu ve finans kapitalizm ülkeleri açısından bir görüntü ortaya çıkarmaya çalıştığımız zaman, kristalize hale gelmiş olan olgular şunlar olabilmektedir.
New York ve Londra eylemlerinde kapitalizmin en iyi pratik anlatımı olan %1’in, %99’a ekonomik ve siyasal hegemonyasına hayır sloganı.
Sovyetler Birliğinin çökmesinden sonra; kapitalizme karşı sınırların kalkmasının anlatımı olan neo liberalizmin kutsanmış halinin, aldatmacanın ta kendisinin olduğu görülmesi. Krizden bir türlü çıkamayan finans kapitalizmin; toplumsal yoksullaşmanın ana nedeni olduğu hayat içerisinde çıplak hale gelmesi.
Keza bu sürecin, emek güçleri açısından öne çıkardığı ve içinde gelecek anlatımının temel öğeleri olan unsurların, toplumsal muhalefetin eylemlilik süreci içerisinde bulmuş olduğu davranış biçimi.
Dünyada bu yıl oluşan toplumsal eylemliliğin ana karakterinin hepsinin ortak paydası, eylem alanı meclislerinin oluşması ve alınan kararların ikna olma temelliliği ile meclis-toplum kararlılığına dönüşmesi ve toplumsal karakterini süreklilik halinde tutmasıdır.
2011’in büyük kitlesel eylemler yılı olması, meclislerin karar alma karakteri ve başlangıç dönemi olarak bahar ayında başlaması, baharın aynı zamanda da doğanın kendini üretmenin dışa vurma olgusu olduğunu aklımızda tuttuğumuzda, dünya emekçilerinin yeniden uyanışını anlatan sürecin toplumsal yürüyüş ve örgütlenmesinin anlatımı olacak olan Bahar Meclisleridir.
Ve dünya emek karakteri Paris Komünü ve Ekim Devrimi Sovyet Meclislerinden sonra ki durgunluğunu aşarak, kendini yeniden Bahar Meclisi olarak var etmiştir.
Sosyalizmin teorize edilen yanlışlardan boğulmasına kurtuluş olabilecek öpücükleri Bahar Meclisleri tekrar açığa çıkararak, sosyalizm yürüyüşleri ve sosyalizm yürüyüş biçimlerinin olması gereken ana karakterini ortaya çıkarmıştır, sosyalist demokrasiyi.
Baskı ve tahakküme başkaldırının başlangıç toprakları olan Kuzey Afrika ve Ortadoğu, bileşenlerinin çok çeşitliliği içerisinde açık diktatörlük devlet biçimlerine karşı; değiştirme-dönüştürme ve direnme haklarını kullanarak yeni sürecin başlangıç zilini çalmışlardır (Her ne kadar bu bileşenler her düzeyde kritik eleştiriler-değerlendirmeler alabilecek durumda iseler de, eylemlilikleri yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu değiştirmez).
2011 Türkiye açısından da kimi açılardan kristalleşen dönüşmeler ve yaşanmışlıklar içermektedir.
Cemaat İslamcılığının şemsiyesi olan siyasal İslam, AKP koç başlığı ile toplumsal ve siyasal meşruiyet kazanmıştır. AKP önderliği ile, ABD’den yönetim gelme ve yönetme referansı aldıktan sonra; demokrasi söylemi ve AB katılım müktesebatlarına ulaşılması için yapılması gereken değişim ve dönüşümleri yöneterek, hem toplumsal alanını genişletmiş hem de Avrupa Birliğinden güç alma becerisine sahip olmuştur.
Ermeni sorununu Türkiye yaşanmışlıklarının sonucu olduğunu ifade ederek, toplum hafızasına aykırı notlar düşürmüştür.
Bu toprakların kadim halklarından olan Kürt halkının çözülmesi gereken sorunlarından bahsederek, Kürt sorununa geri dönülemeyecek bir haklılık kazandırmıştır.
Yakın tarih hafızasında kilit altında tutulan ve hiç olmamış gibi davranılan; Osmanlıdan gelen yetenekleri ve TC kuruluş prensipleriyle, kendi pratiğini yaratmanın en seçkin/hunharca örneği olan Dersim Meselesini; tarih raflarındaki tozlarını silkeleyerek önümüze koymuş bulunmaktadır.
Ermeni tehcirinin Ermeni Soykırımı olduğu tartışması ve verilerini ortaya çıkardığı gibi; 1925’lerden başlayarak 1938’de doruğa ulaştırılan plan-pratik toplamlarının ve daha sonra ki süreçte hala kalan çocukların ise, meçhule kalkan yolculuklarla devam ettirilmesinin ve bununla Dersim Sorununun; Osmanlıdan beri halledilmesi gereken bir sorun olduğu düşünsel ve pratik devamlılığının son halinin olduğu, devlet terörü olduğudur.
Ve bu gün, Dersim Sorunu/katliamı ortaya çıkan, çıkarılacak olan bulgularla; Birleşmiş Milletlerin tanımlamış olduğu etnik-siyasal ölçekteki yerini hızla alacaktır.
AKP politikası; ABD emperyalizminin kendisine bölgede biçtiği rol, Türkiye kapitalizminin gelmiş olduğu gelişmişlik aşaması, Müslüman ülkelerde ki İslami karakterdeki örgütlerin ve yönetmelerin güçlü olduğu toplamda; formüle ettiği “Komşularla Sıfır Sorun” politik teorisi ve bunun pratik sonuçlarının bu gün vardığı nokta.
“Komşularla Sıfır Sorun” politikasının emperyal karakterinden dolayı çoğalan siyasal sorunlar ve bu siyasal sorunların yarattığı emtia ihraç imkanlarının daralması veya yok olması. AB krizinin derinleşmesine paralel olarak ihracat pazarının daralmasının getireceği sonuçlar toplamında Türkiye kapitalizminin Pazar sorunu.
Finansal krizlerle birlikte, Türkiye kapitalizminin yapısal sorunu olan sermaye yetersizliği birlikteliğinin yaratacağı çarpan etkiler yaratmaları Türkiye ekonomisi sorunlarına taçlanma olacaktır.
Coğrafi ilhak, ekonomik ilhak ve demografik ilhakını yapmış olduğu Kıbrıs Devleti kuzey işgalini; uluslar arası siyasal ilhaka dönüştürmek için uygulamış olduğu politikaların ada ve ada parçası üzerinde yaratmış olduğu sorunlar.
Gelinin nokta:
2012’ye, bu sorunların kristalize olmuş olduğu halde giren bir Türkiye bizi beklemektedir.
Türkiye iç ve dış siyaset yürüyüşlerinde, çatışkılarını en yalın haliyle yaşamaya merhaba diyecektir.