Türkiye’de geçmiş haftalarda KCK tutuklanmaları, daha öncesinde Ergenekon Konusu ve tutuklamaları, daha sonra KCK tutuklanmaları, derken Dersim Olayları’nın seksenden fazla kusur yıldan sonra güncelleşmesi ve kapıya dayanması da tartışmalara yol açtı. Esasında hiçbir ülke hiçbir sorununu çözmeden çöp tenekesine atar gibi unutmaya bırakamaz. Veya ne kadar isterse istesin o tabulaştırıp da unutmaya meylettiği konular günün birinde hiç istemediği bir ortamda hemen karşısına çıkıyor ve ona ayak bağı olabiliyor. Açıkçası bir sorunun çözülmesi gerekiyor ve eğer çözemezseniz yıllar sonra da torunlarınız daha da şiddetli bir şekilde o sorunla karşı karşıya gelebiliyor. “Ermeni Tehciri” de devamlı olarak Türkiye’nin önüne konmakta ve zaman zaman gerek uluslararası camiada gerekse Türkiye’de tartışıldığını görmekteyiz. Ermeni tehciri konusu gündeme gelirse Türkiye’nin parçalanacağı noktasına gelmek oldukça yanlış. Türkiye bunu detaylı belgeleriyle tartışmalı ve artık bu dosyayı dünya gündeminden çıkarmalıdır. Gerekirse aynen Almanya’nın Yahudilerden özür dilediği gibi özür dilemeli ve dosyayı insanlığa havale ederek kapatmalıdır. Tabi bunun arkasından da demokratikleşme gelmeli ve şu anda Türkiye’de yaşayan tüm insanlara Türkiye’yi yaşanası bir toprak parçası yapmalıdır. Türkiye’nin iddia ettikleri de esasında belki de böyle bir tartışmada doğrulanıp takdir edilecek. Yoksa konuyu kapalı kutu haline getirmek daha da tepki toplamaktadır.
Türkiye’de devletin kurduğu Ergenekon’un bu konuda geçmiş senelerde Hrant Dink’in cinayetine karışması da ayrı bir olay olmuştu. Esasında Hrant Dink anlaşılmış olunsaydı onun genelde makalelerinde Ermenistan Devleti’ne hezeyanlarını ve eleştirilerini gönderdiğini anlayacaklardı ama onu anlayamadılar. Hrant Dink’in Ermenistan’da da anlaşılmadığını ve oradaki milliyetçilerin onu görmek istemediğini kimse makalelerini okumasa bilmeyecekti. O “Damarlarınızdaki zehiri çıkarın…” derken aslında Ermenistan Cumhuriyeti’ne seslenmekteydi. Fakat Türkiye’deki şövenist kesimler onu anlayamadılar. İşte aslında demokratların en büyük trajedisi de buradadır. Hrant Dink’i anlayanlar , Kavazoğlu’nun, Akel “Enosis” politikalarını benimserken neler çektiğini veya Akel’e sığındığında, sığındığından dolayı Akelcilerin onun hakkında neler konuştuklarını ve onun psikolojik durumunu çok iyi anlayacaklardır. Avukatlar muhalefet yaparken liderliğin onlara yaptığı baskı ve tehditler de aynı durumdaydı. Onlarda demokratlığın sorumluluğunu yerine getiriyorlardı. Hele hele Sol kemalist ve halkçı politikaları benimseyen Baf ve Kıbrıstürk liderlerinden İhsan Ali’nin hezeyanlarını, toplumu için neler çektiğini, izole edilişinin üzüntüsü ve stresini nasıl çektiğini de bu olayları takdir edemeyenler anlayamazlar. Nazım Hikmet de Stalin’in politikalarını benimsemiyordu, aydınlar sırf paranoya ve şüphe yüzünden ortadan kalkarken onun çektiği üzüntüleri de bilemeyenler, yukardaki yaşantıları da takdir edemezler diye düşünmekteyim. İhsan Ali’nin fikirlerini taşıyan ve Kuzey’e yaşamak için geçen Özdemir Özgür’ü de iyi anlamak gerekiyordu. Özdemir Özgür, Güney’de bir Kıbrıslı demokrat olmanın sıkıntılarını çekerken, Kuzey’deki tepkileri de yakından bilmekteydi. Özdemir Özgür sanıldığı gibi Güney’de rahat değildi. Kıbrıslıtürk olmasından dolayı hem BM’de oradaki Kıbrısrum delegasyonu başkanı Rossides’in aşağılamalarına tanık oldu, hem de Kıbrıstürk liderliğinin amcasından dolayı kendine karşı yapılanları içine sindirebildi…Evrensel bir aydın olmanın sıkıntılarını çekti Özgür üzerinde. Güney Kıbrıs’taki ırkçılığı ve şövenizmi en fazla algılayıp yaşayan ve oradaki yükselen milliyetçilikle ırkçılığın sıkıntılarını üzerinde en fazla görendi Özgür.
Herhalde 2004 yılındaydı. Özdemir Özgür İhsan Ali için önce Baf’ta bir büst açtırdı. Bu büstün açılışında Kuzey Kıbrıs’tan bir ben bir de Şener Levent konuştuk. Açılışa Kuzey’den ve Baf’tan epey Kıbrıslıtürk komşusu ve dostu Kıbrıslırumlar katılmıştı. Kıbrıslılık ve birleşme için hayatı ve ailesi pahasına mücadele veren İhsan Ali’nin bu açılış törenine ben, daha fazla insanın katılmasını bekliyordum. Belki de katılan Kıbrıslıtürkler daha da fazlaydı oraya gelen Kıbrısrumlardan. Daha sonra Özdemir Özgür bir panel düzenledi gene Güney’de. Lefkoşa’da. … Katılanlardan Ahmet An, ben, Ümit İnatçı ve babası Kenan İnatçı, bir benim gibi bildiri sunan Alman bir akademisyen (şu anda ismini unuttum), Özdemir Özgür ve birkaç Kıbrıslırum vardı. Yaklaşık üç yüz kişilik salon bomboştu. Bu beni oldukça sükut-u hayale uğrattı. Söylendiğinin aksine ben bunlara şahit olduktan sonra bırakın Kuzey’i, Dr. İhsan Ali’yi Güney’de de Kıbrıslırum çoğunluğunun sevmediğine ve mücadelesini takdir etmediğine o gece şahit oldum. Özgür bana o gece davetin geniş kesimlere yapıldığını söylemişti. Şunu da vurgulamalıyım ki Dr İhsan Ali anısına Kuzey’de Mağusa’da açılan sergide yüzlerce insanın olması bana göre oldukça gurur vericiydi ve bunu da unutamam. Hiç olmazsa onu Kıbrıslıtürk aydın ve halk çoğunluğu Kuzey’de anlamaya başladı diye düşündüm. Özdemir Özgür’ün Kuzey’e geçişiyle hata yaptığını hatta “döndüğünü” söyleyen çok fazla kişiyle karşılaştım. Tabi onun yaşının ve hastalığının da getirdiği bir unutkanlığı vardı. Bunun yanında belki de çok fazla iyi niyetinden İhsan Ali hakkında yapılan filimde önyargıların ortadan kalkacağını sandı ama o filimde gerçekler gene deşilmedi ve daha fazla ona karşı olan Kıbrıstürk liderliğinin sesi daha fazla duyuldu ve Özdemir Özgür istediği vurgulamaları da yapamadı. Oysa öyle bir filmde daha fazla kişiler ve belgeler olmalı ve iş mat etme aşamasına veya “convergence” aşamasına gelmemeliydi diye iddia ediyorum. Bu arada filme katılma talebim de dinlenmedi.
Demokratlara, ne Güney’de ne de Kuzey’de değer veriliyor aslında. Eleştiriye daha açık değil Kıbrıs. En demokrat ve en ilerici iddiasında olanlar da kendilerini eleştiren bir ortam oldu mu hemen bozulup sizi sansür edebiliyorlar. Güney’de de aynı… Politis gibi demokrat gazetelerin karşılaştığı engelleri burada yazmak başka bir makale konusu. Hele ilerici ve demokratlara karşı Akel’den bile gelen tepkileri saysam diliniz uçuklar. Sol da bazen aynen sağ gibi hareket ediyor. Geçmiş senelerde evime kadar gelip beni tehdit eden geçen dönemdeki iktidardaki “ İlerici partimiz” in militanından mı söz edeyim yoksa biz Güney’e geçtiğimizde bu militanı çevremize iyi bir insan olarak tanıtıp Güney’e götürürken onun bizi Güney’deki arkadaşlarımıza ve çevremize bizi nasıl kötü gösterdiğini mi yazayım. Hele malum radyoda her konuşmamdan sonra sanki de suç işlemişim gibi aynı militanın beni telefonla arayıp tehdit etmeleri… Benim Güney’deki barış aktivitelerim için hem Pile’de , hem okulda, hem sosyal hayatta, hem de mahkemelerde senelerce sürünmem ise ayrı bir maceraydı. Ama öncelikle kendisine aydın diyenlerin rejimi eleştirmeden önce de aykırı ve kendilerinden farklı fikirlere saygı göstermeleri gerekiyor.Çünkü bir kurumu eleştireceksen senin de onun gibi davranmaman gerekiyor.
“Ayrılma” ile “Ayrılma Hakkı” nı savunanlar bir olamazlar. Kaldı ki “Ayrılma Hakkı” Marksizmin demokrat ve devrimci bir tanımlaması. Bunun bile ayırdında olamayıp, “Ayrılma Hakkı” nı savunanları “taksimci” diye suçlayan kendini bilmez ve aydın geçinen, aslında sol gösterip anti demokrat olan sağcılar var içimizde.
Kuzey ve Güney Kıbrıs gerçekten demokratikleştiği ve Kavazoğlu, Dr İhsan Ali, Avukatlar ve Özdemir Özgürleri takdir edip onların pozisyonlarını takdir edip içine sindirdiği zaman çözüme ulaşacağız. Herşeye karşı ve tüm kayıplarını da düşünerek, hayatlarını da öne koyarak, herşeylerini feda etmelerini takdir ettiğimizde başaracağız barışı…. Anlayışlarımız gerici milliyetçilik ve katı anlayışlar oldukça bir türlü çözümü de bulamayacağız….