AB ülkeleri dahil dünyanın tüm ülkelerinde büyük bir kriz var. Çin’in Hindistan’ın hatta Türkiye’nin bu krizden paylarını pek almadıkları söylenmekte ama bana bunlar da pek inandırıcı gelmiyor. Çin şimdiki refahını milyonlarca proleter’in açlık sınırında Pekin’de Gökdelenlerin yanındaki milyonlarca gece konduda yaşamalarına borçlu. Devlet kapitalizmi oradaki insanların oluşturduğu artı değeri kendi bürokratlarına paylaştırmakla meşgul. Buna ne kadar sosyalizm denir var siz karar verin. Bu arada diğer kalkınma olduğu söylenen ülkelerde de sorunlar var ve gittikçe büyümekte. Ama şu gerçek var ki eninde sonunda kriz bu ülkeleri de aynen ABD veya AB ülkelerinde olduğu gibi vuracak. Belki Türkiye ve Çin gibi ülkeler AB sarmalında olmadığı için depremin artçı etkileri yavaş yavaş o ülkelerde duyulmakta. Bir de bu gibi ülkelerde hala daha hak isteyen veya başkaldıran kesimlerin veya çalışan kesimlerin veya sınıfların başı ezilmekte ve korku heryere hakim olmaktadır. ABD de ise hesaplamalara göre bir zamanlar verilen 25 milyon insanın açlık sınırı altında yaşama oranı şu anda 75 milyon evsiz, aç ve işsize yaklaşmıştır. Yani göreceli olarak iyi veya moral yükseltici veriler olsa bile maalesef içte veya gerçekte o ülkeler de buhranın veya krizin sarmalındadırlar ve kurtulamayacaklardır. Daha fazla Kuzey Avrupa ülkeleri biraz övünülüyordu ki son zamanlarda okuduğumuz makalelerde oralarda da sorunun yansıması başlamıştır. Belçika’dan tutun, İskandinav ülkelerinde de sorun başlamıştır. Onların üzerinde yer alan bir ülke olan İzlanda’nın iflas ettiğini de unutmayın sakın. Heryerde bir isyan dalgasıdır gidiyor. Arap Baharı denilmektedir ama bu ülkelerde elbette tiranlara karşı bir başkaldırı vardı ama oradaki patlamanın da temelinde büyük ekonomik sorunların olduğu göze çarpmakta. Bazı iddialara göre ise AKP’yi örnek almışlar. Eğer AKP’yi örnek almışlarsa vah hallerine demek gerekir ki AKP on yıla yakındır maalesef Türkiye’de birçok kendi ülke sorununu da çözememiş ve son zamanlarda aynen Mübarek rejimi gibi kendi kitlelerinin üstüne balyozla ve copla gitmektedir. Ekonomik durum mu iyi Türkiye’de? O da yok… İki aydır dövizdeki yükseliş nerelere vardı. Euro 2.5 TL civarında, Sterlin 3 TL’yi çoktan buldu. Adamlar Kıbrıs’a yaptıkları güya sözde yardımı da ne hakaretler ve aşağılamalarla kestiler ve Kıbrıslıtürkleri ne beslemeliklerle aşağı gördüler izlenmekte. Yani göstergeler hiç de bize gösterildiği gibi değildir. Birkaç yol yapmışsın veya birkaç cami açmışsın (En büyük başarılar cami açmak zaten) bu ne büyümesinden sayılıyor anlayamadık.
Güney Kıbrıs’ta da sorunlar başladı. AB’ye girmeden önce KL dünyanın değerli en yüksek paralarından biriydi ama şimdilerde o da Yunanistan’ın etkisinde kalarak artık ekonomik sorunlarla cebelleşmeye başladı. Ümidini Akdeniz’de çıkaracağı petrol ve doğal gaza bağladı ama bu devler içinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin alacağı pay ne kadar olacak o da merak konusu. Bu paylaşım içerisinde Kıbrıs Sorunu güme giderse pek şaşmayalım. Ekonomik sorunlar elbette siyasal sorunları etkiler ve etkileyecek de. Önemli olan ileriyi gören kesimlerin gelecek için karar vermesi… ; bana göre bir vizyon ve ideoloji konusu. Eğer geleceği kar ve zarar hesaplarına ve merkantilist ilişkilere bağlarsak, olayı, para konusu olarak görürsek, maalesef Kıbrıs görüşmelerinin de bu çerçeve içinde güme gitmesi olanağı yüksektir. Güney Kıbrıs’ta son zamanlardaki gelişmeler milliyetçi, sağcı ve ırkçı kesimlerin yeniden etkili olduklarını göstermektedir ki bu yükseliş trendi yakın zamanda restleşmelere de sebep olacak gibi görünmekte. Türkiye’de gittikçe sağcılaşan ve demokrat tüm yaklaşımları kırpan şu anda şiddet yanlısı kesilen ve eski Osmanlı sultanları gibi konuşan ve gittik sonra gerçeklerden uzaklaşan bir yönetim var. Eski militer vesayet rejimini eleştiriyordu ama şu anda kendisi de ondan farklı olmayan çözümler getirmekte ve propaganda olarak büyüme ve demokrasi havarisi olma reklamı yapan bir hükümet bu. Oysa sonuçta bilimsel olarak herşeyi masaya koyduğunuzda bu hükümetin de hiçbirşeyi devam ettiremediği hatta daha da kötüleştirdiği bir durum var ortada. Bu yüzden Kıbrıs’ta da herşey akamete uğruyor. Bu yüzden önemli günlerde gelip konuşma yapan Türkiye Başbakanı Sultan Selim kesiliyor Orta Doğu’da. Ama kısa zamanda bütün bu yapılanların genelde birşey getirmediği, ne Türk halkının ne de Kıbrıstürk halkının hiçbirşey eline geçirmediği görülecek. Ama önemli zamanlarda veya noktalarda gerekli adımlar atılamadığı için, belki de gerek bizim durumumuz gerekse Türkiye’nin durumu hiç de iyi olmayacak.Türkiye halkının kendisi oradaki mozaik kültürel çoğunlukla beraber Türkiye’nin sorunlarına sahip çıktığında, ve Kıbrıs’ta kafalarımız her iki tarafta da milliyetçi ve ırkçı düşüncelere garkolmadan, samimi bir şekilde Kıbrıs sorunu çözmek istediğimizde, bana göre iyi bir sonuca geleceğiz.
Ne zaman mı? Bana göre şu anda yaşadıklarımız bunun ne zaman olduğunu pek belirtmiyor. Belki yarın da olabilir. Arap baharı sırasında hiç başkaldırmayacakmış gibi görülen sakin Arap toplumlarının oradaki tiranlıklara karşı nasıl başkaldırdığını gördük.
Bu işin ne zaman olacağı belli değil. Önemli olan halkların ne zaman isteyeceğidir. Ve unutulmasın, demir tavla dövüldüğü zaman herşey olur. Zamana bırakılırsa herşey statükolaşır ve statikleşir yani değişmez olur. Önemli olan işin o noktaya gelmemesi.