Polis örgütü karakollarında tutuklulara işkence yapılıp yapılmadığı hakkında araştırma yapan Meclis Araştırma Komitesi konu ile ilgili rapor yayınladı.
Kıbrıs’ın kuzeyinde de sistematik ve organize olmamakla beraber Polis Örgütü Karakollarında işkencenin var olduğuna yönelik emareleri ortaya çıkardığını belirten komite işkencenin önlenebilmesi için yasal düzenlemenin bir an önce yapılması gerektiğini vurguladı.
Daha önce de basında yer alan, Fatih Demirel isimli kişiye Girne Polis Müdürlüğünde işkence yapılması olayı ile ilgili açıklamalarda bulunan komisyon bu vakanın hiçbir şekilde mazur gösterilmeyecek şekilde canavarca işlenmiş bir olay ve vahim insan hakkı tecavüzü olduğu değerlendirmesini yaptı.
Ne olmuştu !
Fatih Demirel isimli kişi Girne’de 23 Nisan 2011 tarihinde 6 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz edilmesi olayı ile ilgili gözaltına alınmış ve ifadesi alınmadan sopayla dövülmüş, ardından sopa benzeri bir cismin makatına sokulmasıyla işkenceye maruz kalmıştı. Daha sonra olay ile ilgisi olmadığı düşünülerek serbest bırakılmıştı…
Son günlerde çok çeşitli suçlarla ilgili tutuklanan vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri üyelerinin tutuklu bulundukları karakollarda işkenceye maruz kaldıkları ile ilgili şikayet ve iddialar olduğunu belirten komite, kendilerine ulaşan belgelere dayanarak elde ettikleri tespitler sonucunda gerek polis örgütünün, gerekse Savcılık makamlarının işkence konusunda çok titiz davranmaları gerektiğini vurguladı
Komitenin raporunda öne çıkan bazı kısımlar şöyle :
Komitemiz, Polis Örgütü Karakollarında işkencenin var olduğuna dair aşağıdaki ibareleri tespit etmiş ve bu tespitlere bağlı tavsiyelerini belirtmiştir:
1) İşkence iddiası ile Komitemiz tarafından dilekçesi incelenen Fatih Demirel isimli yurttaş dilekçesinde belirtmiş olduğu gibi; Girne’de 23.04.2011 tarihinde 6 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz edildiği gerekçesiyle işkence gördüğünü iddia etmiştir. Çalıştığı işyerine polislerin gelip iş arkadaşlarına kemerle vurduğunu ertesi sabah Saat 9:30’da iki polisin evine gelerek alındığı ve karakola götürülürken gözüne vurulduğu bilahare Merkeze götürüldüğünü söylemiştir. Merkeze getirildikten sonra ifadesi alınmadan başına bere geçirilmiş, battaniyeyle sarılıp sopayla kendisine işkence yapılmış, ardından sopa benzeri bir cismi makatından sokarak işkenceye devam edildiğini daha sonra birinin geldiğini ve ifadesinin alınacağını söylemiştir. İfadesini alan polis memuru suçu kabul etmesini söylemiş, ancak Fatih Demirel olayla ilgili olmadığını şahit ve delillerinin olduğunu gerekirse kan ve DNA testi yaptırabileceğini söylemiştir. İki saat nezarethanede kaldıktan sonra ayni polis memuru Fatih Demirel’in serbest olduğunu fakat poliste olan işkenceyi kimseye anlatmamasını anlatırsa tüm suçun üzerinde kalacağını söyleyerek tehdit edildiğini ifade etmiştir. Ertesi gün işe gidemeyecek kadar yorgun olduğunu belirten Fatih Demirel ilgili polis memuruna kısa mesaj atarak ne yapması gerektiğini sormuş, polis memuru ise trafik kazası geçirdiğini söylemesini istemiştir. Fatih Demirel hastaneye gittiğini ve yapılan tetkiklerde kalın bağırsağının yırtıldığını ve acil ameliyat için Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesine kaldırıldığını belirtmiştir. Hastane yetkililerine de kaza geçirdiğini söylemiştir. Fatih Demirel’in çalıştığı yerdeki departman Müdürü kendisini ziyarete gelmiş ve kendisine gerçeği anlatmıştır.
Komitemiz, Polis Genel Müdürlüğü ve Savcılık makamını dinleyerek ilgili olayın önce Polise ardından gerekli soruşturmanın yapılabilmesi için Savcılığa intikal ettirildiğini ve Savcılığın vermiş olduğu bilgiler ışığında olayın Mahkeme gündeminde olduğunu tüm ayrıntısına kadar incelemenin yapılacağını tespit etmiştir.
Komitemiz, Başsavcılık ve Polis Genel Müdürlüğünden almış olduğu bilgiler ışığında Fatih Demirel’in şikayetinin 10 Mayıs 2011 tarihinde Polis Genel Müdürlüğüne ulaştığını ardından da gerekli soruşturmanın yapılması için Başsavcılığa ulaştığı bilgisini almıştır.
Komitenin yapmış olduğu araştırmalarda ve toplanan ifadelerde Fatih Demirel olayında bahse konu olan polislerin münferit olarak hareket ettikleri saptanmıştır.
2) Komitemiz, bir kişinin tutuklanmasında Avrupa Birliği topraklarında ve Türkiye’de olduğu gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de derhal tutuklanan kişiye neden tutuklandığına dair bilgi verilmesi değerlendirmesini yapmış ve tutuklandığı andan itibaren zanlıya avukat tutma zorunluluğunun olması gerektiğinin, Anayasanın amir hükmü olan “yakalanan veya tutuklanan herkese, yakalanmasını tutuklanmasını veya tutuklanmasını gerektiren nedenler, yakalanması veya tutuklanması sırasında anladığı dilde bildirilir ve herkes, kendisinin veya yakınlarının seçtiği bir hukukçunun hizmetinden derhal yararlandırılır” kuralının uygulanması ile işkencenin sıfır seviyeye ineceğinin değerlendirmesini yapmıştır.
3) Komitemiz, ülkemizdeki yasal boşluğun giderilerek adli tıp müessesinin kurulmasını ve adli tıp uzmanlarının hiçbir etki altında kalmadan raporlarını hazırlamaları gerektiğine vurgu yapmıştır.
4) Komitemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti karakolları, hücreleri ve sorgu odalarında gizli kameranın olmadığı tespitinde bulunmuş ve yasal düzenleme çerçevesinde kamera yerleştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
5) Yapılan araştırmalarda hiçbir mahkumun tutuklanmadan önce doktor muayenesinden geçmediğini tespit eden Komitemiz, muayene olayının düzenlenecek yasal çerçeve zemininde avukat nezaretinde olmasını ve belli sürelerde muayenenin yapılması gerektiğini belirtmiştir.
6) Komitemiz, Polis Karakollarında teknik-takip imkan ve kabiliyetinin olmadığının tespitinde bulunmuş, Komiteye verilen bilgiler ışığında teknik-takip imkan ve kabiliyetinin polise verilmesinin gereğine vurgu yapmış ve bu konuda Savcılığın yetkilerinin genişletilmesini, soruşturmayı yapan Savcının bizzat kendisinin soruşturmayı yaptığı olayı yürütmesini tavsiye etmektedir.
7) Komitemiz, işkence ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamelenin önlemesi amacıyla mevzuatımızı Avrupa İnsan Hakları İçtihatı mevzuatına uydurulmasını tavsiye etmektedir.
8) İstanbul Protokolünü temel alıp, meydana gelen işkence olayında doktorun, hukukun ve bağımsız bir komisyonun soruşturma kapsamının nasıl olacağını değerlendiren Komitemiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kişinin verdiği bütün beyanı ve gerekli gördüğü taktirde işkenceyi yapanı cezalandırır kuralını benimsediğini belirtmektedir.
9) Komitemiz, Cezaevi Yönetmeliğine göre ziyaret gün ve saatlerinin Cezaevi Müdürünce saptanmasından dolayı gün batımı sonrası tutuklu şahsın avukatı ile görüşmesinin yasak olduğunu tespit etmiş ve bu hususun giderilmesi gerekliliğini vurgulamıştır.
Değerlendirme ve sonuç:
Komitemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde sistematik ve organize olmamakla beraber Polis Örgütü Karakollarında işkencenin var olduğuna yönelik emareleri ortaya çıkarmıştır. İşkencenin önlenebilmesi için yasal düzenlemenin bir an önce yapılması gerektiğini saptamıştır.
Komitemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki suç oranlarında yükselen bir artış olduğunu ve bu hususun önlenebilmesi için yasal mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerektiğini; yapılan kapsamlı çalışmalarda işkence olaylarında sadece Savcıyı yada Başsavcılık makamını sorumlu tutmanın yanlış olduğu vurgusunu yapmıştır.
Komitemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde acilen adli tıp kurumunun oluşturulması gerektiğini bu kurumun olmaması, ilgili makamların somut bilgilere ulaşamayacağını, doktorların bağımsız şekilde rapor yazmasına imkan tanımayacağını ortaya çıkarmıştır.
Komitemiz, kendisine ulaşan belgeler ile yetkililerin vermiş oldukları bilgilere dayanarak elde ettiği tespitler sonucunda gerek Polis Örgütünün, gerekse Savcılık Makamlarının işkence konusunda çok titiz davranmaları gerektiği sonucuna varmıştır.
Komitemizin eline geçen bilgi ve belgeler ışığında, Fatih Demirel olayının kuvvetli delile dayanan bir vaka olduğu ve bu vakanın hiçbir şekilde mazur gösterilmeyecek şekilde canavarca işlenmiş bir olay ve vahim insan hakkı tecavüzü olduğu yönünde bir değerlendirme yapmıştır. Komitemizce kamu vicdanı, insan hak ve hukukun üstünlüğünün ve bu işkenceyi yapanların muhtemel başka bir olaya olanak vermemek için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti tarafından ortaya konulabilmesi ve bu gibi olaylarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhinde açılması muhtemel davanın önlenebilmesi ve/veya hafifletilebilmesi için işbu şahsın sorgulanmasında yer alan Girne Polis Müdürlüğü Cürümleri Önleme Şubesi ve Adli Şube amir ve ilgili personelin sorgulanmak üzere ve bu sorgulanma sonuçlanıncaya kadar açığa alınmasını tavsiye etmektedir.
Komitemiz, sunulan Rapor ışığında konunun değerlendirilmesini Genel Kurula oybirliğiyle salık verir.
“İŞKENCE SUÇ OLARAK DÜZENLENMELİ”
Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı, Cumhuriyet Meclisi’nde oluşturulan polis karakollarında tutuklulara işkence yapılıp yapılmadığıyla ilgili araştırma komitesinin raporunu memnuniyetle karşıladığını belirterek, komiteyi kutladı ve 2012’nin insan hakları alanında bu gibi çağdaş alışkanlıkların iç hukukta yaygınlaştığı bir yıl olmasını diledi.
Vakıf, Meclis’in İşkenceyi Önleme Sözleşmesi’nin yükümlülüklerini yerine getirerek işkenceyi suç olarak düzenlemesini de istedi.
Vakıf hukukçusu Öncel Polili yazılı açıklamasında, raporun yayımlanmasını memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, “Söz konusu raporun sadece işkence iddialarını araştırmakla kalmayıp önerilerde de bulunması olumlu bir gelişmedir. Meclis Araştırma Komitesi’nin yaptığı önerileri benimsemekle beraber, Meclis’in bir an önce İşkenceyi Önleme Sözleşmesi’ndeki yükümlülüklerini yerine getirerek işkenceyi bir suç olarak düzenlemesine de ihtiyaç olduğunu vurgularız” dedi.
Polili, KKTC mevzuatında işkencenin bir suç olarak düzenlenmediğini ancak bunu yapan polislerin “darp, ağır yaralama veya zarar verme” gibi suçlardan yargılanabileceğini kaydederek, ancak bu suçların hiçbirinin işkence kadar ağır bir suç olmadığını belirtti.
İşkencenin hem amaç ve nitelik itibariyle yapılan fiziki ve/veya psikolojik muamelenin ağırlığıyla ilgili olduğunu; hem de devlet görevlileri tarafından işlenmesi nedeniyle diğer bu tür suçlardan farklı kılındığını anlatan Öncel Polili, Başsavcılık ve Polis Genel Müdürlüğü’nün de işkence iddialarını araştırıp kamuoyunu aydınlatmasını istediklerini vurguladı.
“İNSANLIK SUÇU”
Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı hukukçusu Öncel Polili, işkencenin bir kişiye karşı işlenmiş bir suç kabul edilmediğini; insanlığa karşı bir suç olduğunu ifade ederek, tüm devletlerin evrensel yargı yetkisine sahip olduğunu ve işkence suçu nerde işlenirse işlensin, bu suçu işleyenleri kendi topraklarında cezalandırma yetkisine sahip olduğunu anlattı.
Polili: İşkence suçunun sistemin bir parçası olmasını önlemek için de çok ciddi adımların atılması gerekir
Polili, Meclis Araştırma Komitesi’nin raporunun, söz konusu olayda işkence olduğuna dair bulgusu için dayanaklarını açıklarken, işkencenin sistematik ve organize olmadığı sonucuna nasıl vardığına açıklık getirmediğini” kaydederek, vakfa ulaşan şikayetler ışığında, bu eksikliğin de giderilmesini önemsediklerini çünkü işkenceye karşı mücadelede, münferit olayların tespiti yanında, işkence suçunun sistemin bir parçası olmasını önlemek için de çok ciddi adımların atılması gerektiğini belirtti.
Raporun tamamı:
“POLİS ÖRGÜTÜ KARAKOLLARINDA TUTUKLULARA İŞKENCE YAPILIP YAPILMADIĞI HAKKINDA MECLİS ARAŞTIRMA KOMİTESİ (M.A.NO:12/3/2011)” NİN KONU HAKKINDAKİ RAPORUDURCumhuriyet Meclisi İçtüzüğünün 119’uncu ve 120’nci maddeleri uyarınca Toplumcu Demokrasi Partisi Milletvekillerinin birlikte sunmuş oldukları Polis Örgütü Karakollarında tutuklulara işkence yapılıp yapılmadığına ilişkin Meclis Araştırma Komitesi kurulması talepleri üzerine Cumhuriyet Meclisinin 9 Haziran 2011 tarihli 70’inci Birleşiminde 142/3/2011 Sayılı Kararı ile kurulan Komitemiz, 9 Haziran 2011 tarihinde yaptığı ilk toplantıyla çalışmalarına başlamış, 13 Haziran 2011, 20 Haziran 2011, 20 Eylül 2011, 25 Ekim 2011 tarihli toplantıları ile çalışmalarına devam etmiş ve 26 Aralık 2011 tarihli toplantısı ile çalışmalarını tamamlamıştır.
Komitemiz, konu ile ilgili olarak gerekli bilgileri almak için çok titiz çalışmış ve yapmış olduğu toplantılarda konu ile ilgili öneri sahiplerinden TDP Lefkoşa Milletvekili Sayın Dr. Mehmet Çakıcı’yı dinlemiştir. Komitemiz, çalışmalarını sürdürürken Polis Genel Müdürlüğü, Başsavcılık, Fikrin ve Hukukun Üstünlüğü Hareketi Başkanı Avukat Sayın Barış Mamalı’yı Komiteye çağırarak bilgilerine başvurmuş ve işkence iddiasıyla ilgili Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nden elde edilen ve kesin bulgu olduğunu beyan eden raporları da dikkate alarak ayrıntılı ve kapsamlı bir çalışma ortaya koymuştur.
Komitemiz, ülkemizdeki işkence ve kötü muamelenin etkin araştırılması ve dökümantasyonu amacıyla Birleşmiş Milletlerin etkin bir belgesi olan İşkence ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Klavuzu İstanbul Protokolünü tüm Komite üyelerine dağıtmış ve bu Protokol ile çalışmalarına yön vermiştir. Yapılan kapsamlı çalışmalar ve incelemeler sonucu konu ile ilgili Raporu aşağıdaki ana başlıklar altında düzenlemeyi uygun bulmuştur.I. GİRİŞ
II. TESPİTLER VE TAVSİYELER
III. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
I.GİRİŞ:
Komitemiz, öncelikle işkenceyi, bir ehliyetin veya bir kamu görevlisinin soruşturma amaçlı olarak bir kişinin tutuklanması sonucunda sadece fiziki darp değil psikolojik olarak da yaralanmasına sebep olacak herhangi bir hadise olarak tanımlamıştır. Tutuklu kişinin gözünün bağlanması veya avukatıyla görüşmekten mahrum etmek ile ilgili hususları işkence tanımında değerlendirmiştir. Uluslararası İnsacıl Hukukta yer alan; Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, Uluslararası Sivil ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezalara Karşı Sözleşme, işkenceyi açık bir biçimde yasaklamaktadır. Bölgesel sözleşmelerde de aynı şekilde “işkence görmeme hakkı” tanınmıştır. Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi, Afrika [Banjul] İnsan Hakları ve Hakların Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmelerinin hepsinde, işkencenin yasak olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Komitemiz, çalışmaları sırasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre işkence iddiasında bulunan bir şahıs, Mahkemeye başvurduğu andan itibaren vermiş olduğu tüm beyanlarda “kişinin verdiği bütün beyanı kabul eder ve cezalandırır” ilkesi çerçevesinden hareketle hukuksal sürecin çalıştırıldığını tespit etmiştir.
Son günlerde çok çeşitli suçlarla ilgili tutuklanan vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri üyelerinin tutuklu bulundukları karakollarda işkenceye maruz kaldıkları ile ilgili şikayet ve iddialar, özellikle basında sürekli yer alan ve uzunca bir süre gündemden düşmeyen Fatih Demirel isimli yurttaşın darp edildiği iddiaları ve bu kişinin şikayetinin doğruluğunun ortaya çıkması ile Komitemiz, işkence konusunun detaylı bir şekilde araştırılması ve olayların gün yüzüne çıkması gerekliliğini dikkate almış ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nın 14’üncü maddesinde yer alan “kimseye işkence ve eziyet yapılamaz” kuralı çerçevesinde çalışmalarını başlatmıştır.
Komitemiz, darp edildiğini iddia eden 12 yurttaşımızın dilekçelerini detaylı bir şekilde inceleyerek Polis Genel Müdürlüğü ve Başsavcılık yetkililerinin de konuyla ilgili bilgi ve görüşlerine başvurmuştur. Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesinden bazı bulgular elde eden Komitemiz, Şubat 2010 Sel Felaketinden dolayı Hastane arşivinin zarar görmesi nedeniyle bazı kanıtlara ulaşamamıştır.
Komitemizdeki gerek iktidar gerekse muhalefet kanadına mensup üyeler konu üzerinde çok titiz bir çalışma yaparak aşağıdaki tespitleri ve bu tespitlere bağlı çözüm tavsiyelerini ortaya koymuşlardır.II.TESPİTLER VE TAVSİYELER
Komitemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Polis Örgütü Karakollarında işkencenin var olduğuna dair aşağıdaki ibareleri tespit etmiş ve bu tespitlere bağlı tavsiyelerini belirtmiştir:
1) İşkence iddiası ile Komitemiz tarafından dilekçesi incelenen Fatih Demirel isimli yurttaş dilekçesinde belirtmiş olduğu gibi; Girne’de 23.04.2011 tarihinde 6 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz edildiği gerekçesiyle işkence gördüğünü iddia etmiştir. Çalıştığı işyerine polislerin gelip iş arkadaşlarına kemerle vurduğunu ertesi sabah Saat 9:30’da iki polisin evine gelerek alındığı ve karakola götürülürken gözüne vurulduğu bilahare Merkeze götürüldüğünü söylemiştir. Merkeze getirildikten sonra ifadesi alınmadan başına bere geçirilmiş, battaniyeyle sarılıp sopayla kendisine işkence yapılmış, ardından sopa benzeri bir cismi makatından sokarak işkenceye devam edildiğini daha sonra birinin geldiğini ve ifadesinin alınacağını söylemiştir. İfadesini alan polis memuru suçu kabul etmesini söylemiş, ancak Fatih Demirel olayla ilgili olmadığını şahit ve delillerinin olduğunu gerekirse kan ve DNA testi yaptırabileceğini söylemiştir. İki saat nezarethanede kaldıktan sonra ayni polis memuru Fatih Demirel’in serbest olduğunu fakat poliste olan işkenceyi kimseye anlatmamasını anlatırsa tüm suçun üzerinde kalacağını söyleyerek tehdit edildiğini ifade etmiştir. Ertesi gün işe gidemeyecek kadar yorgun olduğunu belirten Fatih Demirel ilgili polis memuruna kısa mesaj atarak ne yapması gerektiğini sormuş, polis memuru ise trafik kazası geçirdiğini söylemesini istemiştir. Fatih Demirel hastaneye gittiğini ve yapılan tetkiklerde kalın bağırsağının yırtıldığını ve acil ameliyat için Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesine kaldırıldığını belirtmiştir. Hastane yetkililerine de kaza geçirdiğini söylemiştir. Fatih Demirel’in çalıştığı yerdeki departman Müdürü kendisini ziyarete gelmiş ve kendisine gerçeği anlatmıştır.
Komitemiz, Polis Genel Müdürlüğü ve Savcılık makamını dinleyerek ilgili olayın önce Polise ardından gerekli soruşturmanın yapılabilmesi için Savcılığa intikal ettirildiğini ve Savcılığın vermiş olduğu bilgiler ışığında olayın Mahkeme gündeminde olduğunu tüm ayrıntısına kadar incelemenin yapılacağını tespit etmiştir.
Komitemiz, Başsavcılık ve Polis Genel Müdürlüğünden almış olduğu bilgiler ışığında Fatih Demirel’in şikayetinin 10 Mayıs 2011 tarihinde Polis Genel Müdürlüğüne ulaştığını ardından da gerekli soruşturmanın yapılması için Başsavcılığa ulaştığı bilgisini almıştır.
Komitenin yapmış olduğu araştırmalarda ve toplanan ifadelerde Fatih Demirel olayında bahse konu olan polislerin münferit olarak hareket ettikleri saptanmıştır.
2) Komitemiz, bir kişinin tutuklanmasında Avrupa Birliği topraklarında ve Türkiye’de olduğu gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de derhal tutuklanan kişiye neden tutuklandığına dair bilgi verilmesi değerlendirmesini yapmış ve tutuklandığı andan itibaren zanlıya avukat tutma zorunluluğunun olması gerektiğinin, Anayasanın amir hükmü olan “yakalanan veya tutuklanan herkese, yakalanmasını tutuklanmasını veya tutuklanmasını gerektiren nedenler, yakalanması veya tutuklanması sırasında anladığı dilde bildirilir ve herkes, kendisinin veya yakınlarının seçtiği bir hukukçunun hizmetinden derhal yararlandırılır” kuralının uygulanması ile işkencenin sıfır seviyeye ineceğinin değerlendirmesini yapmıştır.
3) Komitemiz, ülkemizdeki yasal boşluğun giderilerek adli tıp müessesinin kurulmasını ve adli tıp uzmanlarının hiçbir etki altında kalmadan raporlarını hazırlamaları gerektiğine vurgu yapmıştır.
4) Komitemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti karakolları, hücreleri ve sorgu odalarında gizli kameranın olmadığı tespitinde bulunmuş ve yasal düzenleme çerçevesinde kamera yerleştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
5) Yapılan araştırmalarda hiçbir mahkumun tutuklanmadan önce doktor muayenesinden geçmediğini tespit eden Komitemiz, muayene olayının düzenlenecek yasal çerçeve zemininde avukat nezaretinde olmasını ve belli sürelerde muayenenin yapılması gerektiğini belirtmiştir.
6) Komitemiz, Polis Karakollarında teknik-takip imkan ve kabiliyetinin olmadığının tespitinde bulunmuş, Komiteye verilen bilgiler ışığında teknik-takip imkan ve kabiliyetinin polise verilmesinin gereğine vurgu yapmış ve bu konuda Savcılığın yetkilerinin genişletilmesini, soruşturmayı yapan Savcının bizzat kendisinin soruşturmayı yaptığı olayı yürütmesini tavsiye etmektedir.
7) Komitemiz, işkence ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamelenin önlemesi amacıyla mevzuatımızı Avrupa İnsan Hakları İçtihatı mevzuatına uydurulmasını tavsiye etmektedir.
8) İstanbul Protokolünü temel alıp, meydana gelen işkence olayında doktorun, hukukun ve bağımsız bir komisyonun soruşturma kapsamının nasıl olacağını değerlendiren Komitemiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kişinin verdiği bütün beyanı ve gerekli gördüğü taktirde işkenceyi yapanı cezalandırır kuralını benimsediğini belirtmektedir.
9) Komitemiz, Cezaevi Yönetmeliğine göre ziyaret gün ve saatlerinin Cezaevi Müdürünce saptanmasından dolayı gün batımı sonrası tutuklu şahsın avukatı ile görüşmesinin yasak olduğunu tespit etmiş ve bu hususun giderilmesi gerekliliğini vurgulamıştır.III. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:
Komitemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde sistematik ve organize olmamakla beraber Polis Örgütü Karakollarında işkencenin var olduğuna yönelik emareleri ortaya çıkarmıştır. İşkencenin önlenebilmesi için yasal düzenlemenin bir an önce yapılması gerektiğini saptamıştır.
Komitemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki suç oranlarında yükselen bir artış olduğunu ve bu hususun önlenebilmesi için yasal mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerektiğini; yapılan kapsamlı çalışmalarda işkence olaylarında sadece Savcıyı yada Başsavcılık makamını sorumlu tutmanın yanlış olduğu vurgusunu yapmıştır.
Komitemiz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde acilen adli tıp kurumunun oluşturulması gerektiğini bu kurumun olmaması, ilgili makamların somut bilgilere ulaşamayacağını, doktorların bağımsız şekilde rapor yazmasına imkan tanımayacağını ortaya çıkarmıştır.
Komitemiz, kendisine ulaşan belgeler ile yetkililerin vermiş oldukları bilgilere dayanarak elde ettiği tespitler sonucunda gerek Polis Örgütünün, gerekse Savcılık Makamlarının işkence konusunda çok titiz davranmaları gerektiği sonucuna varmıştır.
Komitemizin eline geçen bilgi ve belgeler ışığında, Fatih Demirel olayının kuvvetli delile dayanan bir vaka olduğu ve bu vakanın hiçbir şekilde mazur gösterilmeyecek şekilde canavarca işlenmiş bir olay ve vahim insan hakkı tecavüzü olduğu yönünde bir değerlendirme yapmıştır. Komitemizce kamu vicdanı, insan hak ve hukukun üstünlüğünün ve bu işkenceyi yapanların muhtemel başka bir olaya olanak vermemek için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti tarafından ortaya konulabilmesi ve bu gibi olaylarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhinde açılması muhtemel davanın önlenebilmesi ve/veya hafifletilebilmesi için işbu şahsın sorgulanmasında yer alan Girne Polis Müdürlüğü Cürümleri Önleme Şubesi ve Adli Şube amir ve ilgili personelin sorgulanmak üzere ve bu sorgulanma sonuçlanıncaya kadar açığa alınmasını tavsiye etmektedir.
Komitemiz, sunulan Rapor ışığında konunun değerlendirilmesini Genel Kurula oybirliğiyle salık verir.