Artık anlamamız gerekir diyemem çünkü neredeysa herkes anladı.
Velhasıl anladık. Bu idare nüfusu saymak gibi kapsamlı bir işi değil en basit işi bile yapamaz.
Uzun yıllar insanlarımızı hainler hain olmayanlar diye damgaladıktan sonra ve her seçimde esaslı sorunları tartışarak iyi bir idare kuracak şekilde kamuoyu oluşmasına, iyi olmayan ve yolsuzluklardan hesap sorulmasını sağlayarak seçim yapılmasına olanak vermedikten sonra varılacak noktanın bu olacağını biliyorduk.
Seçim ülkenin temizlenmesini sağlayan en etkili mekanizmadır. Bunu işletmezseniz başınıza gelecek olan bugünkü biçarelik idi ve başımıza geldi.
Seçim meydanlarında Rum’a yem olmayacağız nutukları atanlar gerisi haindir diyerek halkla dalga geçtiler. Türkiye’nin onayını almadan seçim kazanan olmaz diyerek tehditler savuranlar seçimi kazandılar ve Türkiye’den destek aldıkları, sonucu Türkiye’nin belirlediği herkes tarafından görüldü. Onun için cahilleşme ve başıbozukluk her şeye egemen oldu.
Örneğin muhtarlıklarla ilgili yasalara göre her doğan on beş gün içinde kaydedilir. Herkes doğumu görünce kaydettirmek zorundadır. Ebe veya hekim görürse on beş gün içinde bildirmezse suç işlemiş olur ve mahkûmiyeti halinde ceza alır. Muhtar bölgesinin sakinlerini kaydetmek zorundadır. Defter tutar ve ölümleri de kaydeder. On sekiz yaşını bitirenleri ayrı yere aktartır ve onları seçmen olarak kaydeder. Kendi seçimleri için de seçmen kayır memuru olarak bu kayıtları kullanır. Onun için on beş gün içinde elindeki kayıtları kaymakamlıklara götürüp kaymakamlığın kayıtları ile birleştirir.
Muhtara doğum kaydı için giderseniz size üç nüsha kayıt tuttuğunu görürsünüz. Onların birini size verir ve güya diğerlerini kaymakamlıkla birleştirmek için kullanır.
Bir arkadaşım doğum kaydını bulamadığı için doğum yerine gitti idik. Kendisi 1940’larda doğmuştu ve köyü Güneyde kalmıştı. Bir vesile ile gittiğimizde benimle beraber ebesini bulduk ve çoktan emekli olan ebe defterini bulup onun doğum kaydını bulmuş ve ona göre bir belge düzenlemişti. Muhtar da ona göre bir kağıt düzenleyip arkadaşımın doğum kaydını almasını sağlamıştı.
Adamız böyle bir yerdi. Doğum ve ölümlerin kaydının şüphe uyandırması ve nüfusun bilinmemesi mümkün değildi.
Şimdi eve kapatılıp davar gibi sayılıyoruz ama sonucuna inanan olmaz.
Türkiye’nin iktidar partilerinin oyuncağı yapıldığımız günlerden beri artık insana saygının kaybolduğu ve idarenin çöktüğü döneme geçtik.
İdarenin aylıklı başları tehditler ve ricalar dolu ifadelerle bize sayılın dedi. Kapımıza sayım memuru gelmedi. Kentin göbeğindeki ve başbakanlıkla içişleri bakanlığının kuş uçuşu beş yüz metre yakınındaki koca 20 hanelik apartmanda boşuna sayım memuru bekledik. Sayım memuru gelmedi dediğimizde haber verdik gelirler sokağa çıkma yasağı sonrasında bile gelecekler diye yanıt aldık ama gelen olmadı.
Sokağa çıksak suç işlemiş olacakmışız tehdidi ile eve hapsolduk ama sayılamadık.
Sayılamamamız insan yerine konulmadığımızın ikinci kanıtı oldu. Birincisi doğum kayıtlarının tutulmamasıydı ve bu yüzden sayım zorunluluğunun ortadan kalkmaması idi. Diğerlerine yerim yok yer veremeyeceğim.
Amma doğum ve ölüm kayıtlarına güvenilmemesi insana saygının olmadığının göstergesidir.
Hamilelik saptanır saptanmaz insana saygılı bir devlet BİR EFENDİ GELİYOR diye alarma geçmek zorundadır. Efendimiz yola çıktı diye müjdeli haberi alıp hizmetini hazırlaması gerekir. Anası nasıl yuvasını, bezlerini, hırkalarını ve oyuncaklarını almak için hararetle harekete geçerse o doğacak olanın hizmetkârı olacak olan devlet de harekete geçmelidir. Tabiatın en son harikası olan bebek de gelecekse hizmetkâr da mucize gerçekleşiyor deyip ayağa kalkmalıdır. O senin efendindir be!
Devlet hamilelik saptanır saptanmaz kaydını tutmakla işe başlar. Başarısız hamilelik izlemesi gereken bir konudur. Ebe saptadı ise ebe, hekim saptadı ise hekim kaydını tutar. Çağdaş devlet budur. Hamileliğe son vermenin kuralları kaydı tutulmazsa uygulanamaz. Nitekim bizim mandırada kürtaj yasağı işlemez. Bu sebepten, yasal olmayan kürtajdan suçlanan, cezalandırılan biri görülemez.
Mahkemede doğum tarihi ihtilafı için görülen davada hekimanım “bir forma var onun altını imzaladım boş olarak doldurulması için verdi” diye ifade verince hâkimin hus olması karşısında apışıp kaldığımı hatırlarım.
Devlet doğumla beraber ailenin bir çocuk bakmaya elverişli olup olmadığına karar verir ve çocuğu uygun olmayan ailede bırakmaz. Doğumun olduğunu bilmezse bu görevini nasıl yapar? Doğumla beraber harekete geçip gereken önlemleri almak ve nüfus bir arttı mı diye kararlaştırıp okul öncesi ve sonrası için hazırlıklarını yapacaktır kaydını yaptırmak ve yaptırtmak asil görevidir.
On sekiz yaşına geleni seçmen sayıp oyunu almak için sıraya girmek de siyasilerin işidir. Bunun için görevli olup maaşını onun için alanlar bize maaşını alıyorsun sayıma katılmak zorundasın hatırlatmasını yapan en yüksek maaşlılara yuh olsun.
Bana televizyon ve radyolardan “kaçaklar sayılacak, sayılmayanlar af-tan yararlanamayacaklar derken ayni konuşmasında sayımın sonuçları DPÖ’den çıkamayacak” demekten utanmayana yuh olsun. Halkı ahmak sayıp onun oyunu aldığı için halkın ahmak olduğunu kanıtlayana da teessüflerimi sunarım çünkü halkı ahmaklaştıranlar onlardır. Ve tabii bu ahmaklaştırma politikasını Rum düşmanlığını körüklemek için yaratan TC iktidar partileri ve TC askeridir.
Biz EOKA terörü başlamadan kimlik kartı bile olmayan bir halktık. Nüfusumuzdan şüphe duyma gereğini duymazdık. Sadece Müslüman nüfusun kasten azaltıldığını iddia eden milliyetçilerin maskaralıklarını işitirdik. Dediğim gibi 1940’larda doğan arkadaşım 1990’larda ebesinin kayıt defterinde kaydını bulabilmişti.
Şimdi şehir merkezinde şehrin en büyük apartmanlarından biri olan 20 dairelik binada sayım memurunu boşuna bekleyen birisiyim.
“Şimdi devletim var, sayım yapıyorum, onlar da saydı, ben onların sayımını kabul ediyorum, onlar da etmelidir” diyen Eroğlu’nu utançla dinliyorum. Nüfusumuzu bilmiyoruz ama kalabalık diyen İrsen’i dinliyorum.