Sayın İsmail Bozkurt, Mete Tümerkan’la Havadis Gazetesinde birkaç gün devam eden ve 6 Aralık 2011, Salı gün tarihinde yayımlanan söyleşisinde Dr İhsan Ali’nin vatan haini olmadığını belirtirken onun fikirlerine saygı duyduğu şeklinde açıklama yaparken, Makarios’un danışmanı olmasını onaylamadığını, fikirlerini yansıtmak için o şartlar ve zamanda Kıbrıstürk Bölgeleri’ne de geçebileceğini söylemektedir. Sayın İsmail Bozkurt anılarını bu şekilde bizlere yansıtırken elbette toplumun hafızasına da bir katkıda bulunmaktadır. Yalnız o dönem ve şartlarda, bilhassa 1962 yılında, Dr İhsan Ali ile birlikte hareket eden Ayhan Hikmet ile Ahmet Gürkan’ın öldürüldüklerini de burada anımsamak gerekmektedir. Yine 1964 yılı sonrasında İhsan Ali’nin akrabaları dahil taraftarı birçok insanın baskı ve şiddetle karşı karşıya kaldıklarını, 1964 sonrasında Doktor’un sempatizanı olan bir kadının Baf’ta (Esasında iki cinayet olmuştu ama diğer kadının doktorla siyasal bir teması olduğunu sanmıyorum) faili meçhul bir şekilde öldürüldüğünü, nitekim merhum lider ve aydın bir demokrat olan İhsan Ali’nin de anılarını okuduğumuzda, kendisinin de öldürülme telaşında olduğunu ve bu şekilde bir korku içerisinde olduğunu anılarında okumaktayız. Bana da aynı düşüncelerini 1975 yılında karşılaşmamızda aktarmıştı. Bir başka gerçekse Dr İhsan Ali gibi düşünenlerin, ki bunların arasında Türkiye’de anımsanmayacak sayıda bürokrat, aydın, lider ve politikacının olduğunu bilmekteyiz, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin terkedilmesinden yana olmadıklarını ve bunu savunduklarını hatta 1964 yılında Merhum Sayın İnönü ile Kıbrıs’taki liderler arasında bile böyle bir tartışmanın olduğunu son yayımlanan birçok belgede öğrenmiş bulunuyoruz. İnönü’nün o dönemlerde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin terkedilmesi durumunda ileride Kıbrıs’ta oldukça büyük zorlukların yaşanacağı konusunda telkinlerinin olduğu da bilinmektedir. Kıbrıslıtürklerin egemenlikte bayağı önemli bir yerleri olduğunu ve Kıbrıs’ın egemenliğini terk etmeleri durumunda “Garanti Andlaşmaları’nın da tehlikeye düşebileceği konusunda telaş içerisinde olduğunu o günlerde yapılan tartışmalarda da okumaktayız. İnönü 1964 yılında, Güvenlik Konseyi’nin “hükümet” ifadesini ‘her iki toplumu da içeren meşru hükümet olarak yorumlayacağını söylemektedir (Bk. Sabahattin İsmail Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu-Çöküşü ve Unutulan Yıllar, sf. 294-295). Bu olgular devam ederken terkedilen bölgelerde kalan Kıbrıslı Türklerden sadece Dr İhsan Ali’nin değil, onun dışında bazı siyasi, ekonomi veya hukuk alanlarında isim yapmış önemli kişilerin de görevleri başlarında kaldıklarını ve işlerine devam ettiklerini de görmekteyiz. Gerçi görevlerine geri dönen birçok memurun ve çalışanın da o günlerde EOKA tarafından yolları kesilerek veya barikatlar kurularak alınıp götürüldüklerini de çok iyi bilmekteyiz. Fakat bir şekilde Kıbrıs Cumhuriyeti içerisinde bulunan Kıbrıstürk halkının siyasal haklarını da koruyarak, o kurumları terk ederek Kıbrısrum şovenizmine bırakmamaları gerçeği şimdilerde tartışılan bir olaydır.
Dr İhsan’ın Türkiye’de de Ecevit dahil Türkiyeli politikacılardan birçok aydın kesimle teması olduğunu belirtmek gerekmektedir. İlk Bayraktarlardan Kemal Coşkun’un da 2000’li yılların başlarında bir toplantı sırasında Dr İhsan Ali’nin “Vatan haini” olmadığını, aksine birçok milliyetçi diye bilinen önemli kişiden daha da yurtsever olduğunu söylediğini ve bu yüzden de o zamanki erkin ileri geleni tarafından Sn Şener levent, Sn Arif Hasan Tahsin ve Sn Kenan İnatçı aleyhinde bu konuşmanın yapıldığı yerde tatsız bir havanın meydana geldiği şeklinde yazılar yazılmasından sonra Afrika Gazetesi ve ismi geçen şahıslar aleyhine davalar açıldığını da çok yakından bilmekteyiz. Bu arada Dr İhsan Ali Danışman olduktan sonra zaman zaman Türkiye Büyükelçisi Asaf İlhanla bazı toplantılarda karşılaştığını ve konuştuğunu da Merhum Özdemir Özgür “Hayatımda Kıbrıs” adlı kitabında bize nakletmektedir (sf.79-80):
“…Amcam, 5 Şubat 1971 tarihli diğer bir mektubunda ise bir resepsiyonda Türkiye’nin maslahatgüzarı Asaf İnhan ile aralarında özerklik hakkında bir konuşma geçtiğini yazmıştı. İnhan Amcama eğer Yunanlılar Enosis’ten vazgeçerlerse, Türklerin de özerklikten vazgeçeceklerini belirtmişti. Bu, Türklerin Enosis’e ne kadar karşı olduklarının diğer bir göstergesidir. Kanaatımca, sadece Kıbrıslı Rumlar değil, İstanbul, İzmir, Ankara ve tabii olarak İstanbul’un Fener Rumları da asla ulaşılamayacak olan Enosis amaçları yüzünden acı çekmek durumunda kalmışlardır. Yunan politik kültürünün idealist yapısı hakkındaki bilgilerin bana bazı Rumların Enosis’ten asla vazgeçmeyeceğini söylemektedir”
Aynı kitapta merhum Özdemir Özgür, Dr İhsan Ali danışmanken birçok Kıbrıslıtürk’ün Kıbrıs Cumhuriyeti’nde engellenen işlerini yaptığını belirtirken, yine resmi bürokratların birçoğunun vize ve pasaport işlerinden tutun, birçok sorununu da çözdüğünü Sayın Özgür, birlikte karşılaşmış olduğumuz zamanlarda da bana nakletmişti. Özgür kitabında isim de vererek bazı Kıbrıslıtürk bürokrat ve işadamlarının telefon sorunlarının bile Dr İhsan Ali tarafından çözüldüğünü belirtmektedir. Bu arada Baf’a 1966-67 yılında gelen Sancaktar Kamil Doğan veya diğer ismiyle Demir Adam’ın, gelir gelmez Dr İhsan Ali’ye İnönü’den getirmiş olduğu bir mektubu ilettiğini ve karşı yanıtta da Dr İhsan’ın İnönü’ye özel ve Cumhurbaşkanlığı’nın kullandığı bir şifre ile mektup yazdığını bana bizzat aracılık yapan ve öğretmen olan Kıbrıslıtürk komutan aktarmıştır. Bu yazışmadan sonra 1964 yılında teşkilatın baskılarıyla Rum tarafına geçen Dr İhsan Ali taraftarı ve akrabası bazı Kıbrıslıtürklerin Baf Türk tarafına geçtiğini ben hatırlamaktayım. Başka bir şahit olduğum bir olayı da burada hem Sayın Bozkurt’un anılarına ve söyleşisine bir katkı hem de bir bilgi olarak vermek istiyorum: Daha sonraları önemli görevlerde bulunacak olan bir Baflı Kıbrıslıtük tanıdığımız da (O dönemlerde Türkiye’de öğrenciydi) 1973 yılında Ecevit Başbakan olduktan sonra bu kişi aracılığıyla merhum (1978 yılında Dr İhsan vefat etmiştir) Dr İhsan Ali’ye bir mektup iletmiştir. Yani Sayın Ecevit’le Dr İhsan Ali arasındaki başlayan dostluk (Ki bu dostluk birlikte dergi çıkarmaya kadar varmıştı ve yakın bir dostluktu) Dr İhsan Ali’ye mektup yazmaya kadar varıyordu. Ben bu kişinin kendisi açıklamadan adını buradan açıklamak istemiyorum. Umarım kendisi günün birinde anılarını toparlayıp bir kitap basar ve kendisi bu olayı açıklar. Ama ben şahsen bu mektubun içeriğini bilmesem bile zarfını gördüm ve mektubun da nasıl İhsan Ali’ye gittiğini biliyorum.
Yukarıdaki bilgileri de sayın İsmail Bozkurt’un açıklamalarına bir katkı olsun diye yazdım. Dr İhsan Ali Makarios’a Danışman olmuşsa bu kendi çevresinin kendisine yaptığı öneriler, o çevrenin vizyonlarının ve dünya görüşlerinin bir yansıması olarak ifa edilmiştir.