Hala daha ne için görüştüklerini anladıklarını gösteren davranış birliğine girmediler ama görüşmeleri çıkmaza sokan taraf olmama gayretine devam ediyor ve ilerleme gibi satacakları şeyleri allayıp pullayıp öne sürüyorlar. O kadar çok konuya böldüler ki her zaman içinden geri adım atmış veya yeni bir tutum sergilemiş gibi yapacakları şey bulabiliyorlar.
Türkiye dış politikacıları sıfır sorun dediler sırf soruna battılar ama yeni tutum olarak görüşme çağrısı yapma, çağrı varsa kabul etme ve sorun çıkarıp görüşme çağrısı yaparak barışçı yöntemlerle çözüm arar gibi görünme metodunu uygulamaya devam ediyorlar. Hristofias da eski tutum olarak görüşme çağrısına evet diyerek, çağrı yoksa “biz hazırız ama görüşmeye bile gelmiyorlar” diye suçlamak yolunu sürdürüyor. Nerde o eski günler? Denktaş varken hep iyi taraf olma becerisini göstermişlerdi. Arada Kibriyanu Cuellar belgesini reddederek kötü çocukluğu yüklenmişti. Annan planında ise kendileri BM’ye çağrı yapmışlar ve ortaya bir plan koymasını istemişlerdi, sonra buna uzlaşılamayan noktalarda BM’nin karar vermesini bile kabul etmişlerdi ama Papadopulos araya girerek oyunu bozmuş fakat gene de beğenmediği bir planı halkoyuna sunmak gibi bir garabete düşmüştü. Çünkü sunmamanın kendisini suçlamaya neden olacağını, halkoyu reddeder ise kendisinin uluslararası bir yolu tıkamadığına, ne yapsın halk böyle istedi diyerek kaçabileceğine hükmetmişti.
Şimdi ise Rum tarafı dünyaya verdiği sözleri tutmamış ve halkı kasten yanlış bilgilendirerek hayır oyuna sürüklemiş oldu. Bunun etkisi hala sürüyor.
Görüşmelere hayır demeyen ama her gün yeni konuşacak konu icat edip paket görüşme yönteminden yararlanıp ileri geri giden bir yeni Türk tutumuyla uğraşmak durumunda kaldılar. Paketin içinde federal bir ortak devleti kuracak her şey var. Hele başkanlık rejiminin Türk tarafınca kabul edildiği Gali Fikirler demeti de hatırlanınca eksik kalan yalnızca yasamanın tıkanması halinde çözüm üretecek mekanizma saptaması kalır. Onu da sorun çıktığında taraflar arasına görüşme yapılır, olmazsa yeni seçimlere gidilip çare halktan sorulur gibi normal demokratik çözüm kabul edilerek çözüm bulunur. Etnik bölünme olamayan devletlerde meclislerde tıkanma olmaz mı? Şimdi sosyal haklarda UBP içinde kazan kaldırılınca tıkanma olmadı mı? Çözüm ne? İsterlerse hükümetin istifasını sunup erken seçime gitmeyi sağlarlar, o kadar.
Öyleyse ne bekliyorlar?
Ne bekledikleri bellidir. Ya kendileri artık çözüm zamanı geldi diyecekler ve uygulamayı hedefleyip bir çerçeve antlaşma çıkarıp sorunları ortak hükümete havale edecek seçimlere giderler.
Ondan sonra dış güvenlik, garantiler ve toprak konularıyla mülkiyet konularını ortak hükümetin çözmesine izin verirler.
Hristofias, Eroğlu ve Türkiye’nin ortak devlet organları görüşülürken sanki Rum hükümeti konuşuluyormuş gibi davrandıklarını ve verilecek her yetkinin kendilerinden alınıp Rum’a verileceğini düşünerek hareket ediyorlar diye feryat etti. El hak doğruyu söyledi. Açıklamaları bunu düşündüklerini teyit ediyor. Hele bir kez olsun mülklerine ve kiliselerine dönemeyecek Rumların feryadına anlayış belirtmemelerine bakılırsa Hristofias’ın değerlendirmesi doğrudur diyebiliriz. Hristofias’ın kusuru ise çıkmaza girmiş ve artık taviz verilemeyecek bir noktaya sokulmuş görüşmeleri 1. halkı federal bir çözüme hazırlamaması, 2. federasyona ölümüne karşı muhalefetini bile tatmin etmek için Türk tarafını başka konularda da tahrik etmeye çalışması, 3. AB’nin tanınma getirmeyecek konulardaki yaşamı kolaylaştıracak önerilerde desteklememesi ve ipleri eline geçirmesine yardımcı olacak bir unsur olarak Kilisenin gücünü azaltacak vergi almak gibi şeyleri bile uygulamaya başlamaması, 4. eğitimi kilisenin elinden alıp eğitim bakanlığına vermemesiyle çıkmazdan çıkaracak bir reforma gitmemesidir. 5. Siyaseti normal rayına sokacak şekilde kamuda ahbaplara menfaat sağlama yollarını tıkamaması, 6. hukukun üstünlüğüne saygı olduğunu kanıtlayacak şekilde aşırı uçların yabancılara ve Türklere saldırılarının cezasını vermek için de ciddi önlemleri almaması da göze batan şeydir. Etnik kavga nedeni arayan Türk tarafına en iyi yanıt herhalde hukukun üstünlüğüne tam riayet için elden gelenin yapıldığını göstermek olmaz mı?
Görüşmelerde başarı aranırsa hep dediğimiz gibi temel konuları ele almak ve ayrıntıyla vakit kaybetmemektir. Kırmızıçizgilerinin olduğunu ve bunlarda geri adım atmadığını övünme sebebi sayan taraflarla görüşmelerde ilerleme olduğunu iddia etmeyi hoş karşılamak BM’nin en büyük ayıbıdır ve görüşmelerin sırf görüşme olsun diye yürütülmesini istediğini kanıtlar. Masallardaki gibi az gittiler uz gittiler bir arpa boyu yol gittiler olur. Çözüm gelmez.
Ocak’ta uluslararası konferans olasılığı bu şartlarda tek umut kaynağıdır ama Hristofias İngiliz başbakanına bile ulaşıp onu iç yanlarda anlaşma ve tarafların rızasına bağladığına göre korkuları sürüyor ve güvence almazsa izi vermeyecek. Tabii tüm olaya egemen değildir. Ona dayatacak silahları olan garantörler ve ABD arkada bekliyor. Türk tarafı ise Hristofias’ın güvence alması halinde kuşkulanacak ve Güvenlik Konseyi kararındaki tarafların rızasına bağlanması şartını o kullanarak uluslar arası konferansa hayır diyebilecek.
Al da bozdur, buyur bundan da yak!
İÇ GELİŞMELER YORGACİSİN SEÇİLMESİYLE GELEN YENİ AVUNTU
Milliyetçiler eski bir EOKA’cının oğlu Lefkoşa’ya belediye başkanı olmasını halkı tahrik etmek ve bunlarla çözüm olmaz demek için kullandılar. Adamın siyasetten uzak duran birisi olmasını da önemsemediler. Aslında Bir yerde dün kanlı bıçaklı olup vatanı tehlikeye sokan parti diye eleştirdikleri AKEL ile işbirliği, diğer tarafta onunla yarışan başka partilerle işbirliği yapmakta beis görmeyen partiden çok çıkar guruplarını hatırlatan siyasi yapıyı eleştirenler olmalıydı ama olmadı.
Nasıl olur da yerel seçimi yerel konulara ve yerel yönetim kültürüne bağlamadan seçimleri sonuçlandırdılar diye incelemek gerekir ama bizim basının öyle bir kaygısı yok. Nasıl olsa onlar da seçim zamanı edilen yeminler verilen sözler seçim meydanında kalır düsturuna inanıyor.
DİNDAR SALDIRI “KIBRIS İÇİN YENİ” ULEMA KADROLARI OLUŞTURUYOR
İnsanları cenaze kaldırmak için bile imam bulamıyorsunuz ve dindar nüfusun da ihtiyaçlarını dikkate almalıyız iddiasıyla meslek lisesinde imam meslek eğitimi başlatıldı. Eğitim sendikaları yığınla karşılaştığı sorunlar içinde bir de bununla uğraşmak zorunda bırakıldı. Kadınların da dini baskıdan korkmakta en haklı kesim olarak sendikaya destek verdi.
Saldırı bol ödenekli ve devlet destekli başladı. Yardım Heyeti’nin yardımlar kalemleriyle destekli, polis korumasında yürüyor. İnsanların “doğru yahu imam olmak isteyen Kıbrıslı kalmadı” yanılsamasıyla güçlenen hayret dolu tutumu işlerine yarıyor. Halbuki Kıbrıs’ta geleneksel olarak imam ver müezzin yetiştirilmekte ve Türkiye’den gelen her imamla sorun yaşayan Kıbrıslı, kendininkileriyle barışık geçinmekte idi. Ev ev dolaşıp Mevlit okuyan Kıbrıslıların her an hazır bulunmasını da hatırlamak gerek. Amma amaç imam ihtiyacını karşılamak değil halka muskacılık, üfürükçülük dahil dini propaganda yapabilecek ve maaşla destekli militan olacak kişiler yetiştirmektir.
Evkaf kurs başlatsın ve ödeneği tatmin edici imam kadrosu açsın bakın nasıl imamlık için yeterli eğitimi almış insanlar bulunacaktır. Hem de yeni nüfustan insanlar da istifade edecektir.
Amma cemaat oluşturacak militan yetiştirmek yeni sorunlar yaratmak olacaktır.