yaklaşımlarÖzkan YıkıcıTARİHLE YÜZLEŞME O KADAR ZORMU? - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

TARİHLE YÜZLEŞME O KADAR ZORMU? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Hafta içinde Türkiye’de Devrimci vekil Ertuğrul Kürkçü direk Kıbrıs işgalinden söz yaptı. Alışılmamış konuşmayı ilk denecek şekliyle direk olarak Kürkçü açıklıyordu. Açıklarken de özelikle B.M. kararını da okudur: Bildik şahlanış tepkiyle de hemen diğer vekiller atıp tutarlar. Hatta öyle atıp tutarlar ki “kimsenin burnu kanamadı” sıkması da yapılır. Oysa Kıbrıstaki kayıpların büyük kısmının dahi o tarihlerde olduğu resmen kayıtlarla ortada savruluyor. Ama hep olanlar değil başka Kıbrıslar anlatıldı duruldu. Öyle anlatıldı ki herkesin bildiği veya yaşadıkları dahi bambaşka kılındı. Burada ayni oyunun başka versiyonu da yerleşti: Yaşanan özelikle yakın tarih bilinmesine rağmen hep günlük resmi ideoloji kurtarma argümanı kullanıldı. Hatta yargıda alınan cezalar ödenirken, alınan Uluslararası kararlar ve daha nice yerleşen kurumsal kavramlar varken, tutup tam aksi “Egemenlikten, kurtarılmaktan ve uluslararası hukuk haklılığından” söz edilmektedir. Kürkçünün en önemli durumu, Türkiye meclisinde böylesi konuşmanın yapılmasıdır. Üstelik durmadan resmi çevrelerin tekrarladığı Uluslar arası kararı da okuyarak nasıl bir kandırmacanın olduğunu da kanıtladı. Kanıtladı ama gelin görün ki yerleşen anlayış direk karşı çıktı: Bildik tekrarı yeniden okuyarak öfke kustu.

Tarih öyle bir bilim alanıdır ki artık dönüp yeniden yaşanamayacak bilgilerle örülüdür. Yaşanan geçmişle ilgili olması sonucu, geçmişin yeniden yaşanamayacağı kadar gerçeklerin de değiştirilemeyeceği ortadadır. Tıpkı Kıbrısda olanlar veya bu hafta alınan çocuk yaşta asılan Erdal Eren gerçeğinde olduğu gibi: Anımsayın cunta o dönemde ne dedi; “Asmayıp da besleyelim mi”; Belki ayni resmi görüşler Tarih gibi oldukça can yakan bilgilerle yüzleşme zorunluluğu yaratan olgulardan bir dönem kaçma şansınız vardır: Ama sora dönüp bu gerçeklerle mutlaka yüzleşirsiniz. Siz resmi güçle kaçsanız da sonuçta istemediğiniz anda mutlaka bu paranoyal sis yırtılır.

Kıbrıs yakın tarihle ilgili aslında çok yeni bilgilerle aydınlanma şansı oluştu. En büyük engel ise resmen bu yanlışlarla egemen olan siyaset olmaktadır. İngiliz belgeleriyle dahi sistemin adadaki konumu, Türkiyede özelikle Özel Harp dairesi ışıkları ve başka aydınlatıcı açılımlarla buradaki yansımaları oldukça fazla ortaya çıktı. Ama tüm bunlar hala yapılanların sorgulanmasını ve en azından doğrularla arayış olması noktasına getirilmedi. En kirli kanlı eleştirilen yapılar iş Kıbrısta olanlara gelince derin sessizlik olup gider. Başka sözler edilir. Amerikan bağı, İngiliz siyasal çıkarı, derin güçler oyunları ve daha niceleri sıralanırken, hala bunları Milli örtüyle ve konuşulmaz psikolojik korkusuyla süslemektedirler. Bunları tekrar yaşıyoruz. Hele de bizim zaten bildiğimiz ve söylemekten çoğunun kaçtığı bir konu Türkiye meclisinde söylenmesine karşın ayni ifadeyi kullanan medyanın dahi haber yapmama ayıbına ne demeli?

Bizdeki paradoksu tekrarlayalım; Aslında resmi değil de normal gibi konuşursanız veya kelime anlamlarına bakarak ifade derseniz, resmen karşınıza başka dünya çıkar. İşgalin, savaşın, barışın, demokrasinin içerikleri belli: Ama iş boşaltıp kendini övmeyle sınırlanırsa da nasıl bir anlam çıkacağını da yaşıyoruz. Kıbrısta bunlar düşünce ekseninde yaşıyor. Çünkü oluşan yapıyla çıkarlar ve egemen olmalar güçlenmeler sonucu bir anda en çirkin iş dahi tatlı olur. Tıpkı yalanın güzel tatlı olması gibi: Onun için çok önemli çelişkiyi hep görürüz: Şu noktada dahi olur: Herkes Türkiye gerçeğini ve yaptırım olgusunu konuşup yeri geldiğinde kendini acıtma sonucu eleştirirken, ansızın dönüp “egemen olmaktan” söz etme uçurumu oluşur. Hatta bazen başkaları kendi düşündüklerini söylerken sırf kendi yandaşı etkilendi diye de karşı çıkmalar hep oluyor. Unutmayalım ki işgallerin artık “kurtarma” adıyla Afganistan’dan Irak’a hep kullanılan güzel örtme kelimler oluyor. Binlerce öldürülen insanlar için de “kimse öldürülmeden, burnu kanamadan” yalanı da sıkılır. Bunlar normal hayatta size ters gelse de, güçlü siyasal yapı yapınca siz tekrarlar ve bilim dahi bu yalanlarla yazarsınız.

Tarih yaşanan bir dönemdir. Yeniden yaşanamaz: Olan oldu ve artık tekrarlama şansınız da yoktur. Sadece düzeltme ve bilme durumları söz konusu oluyor. Ama çok acı başka gerçek de vardır; Tarih resmi siyasetlerin en çok kullanıp tahrip edilen bilimdir. Hiç uzağa gitmeyin; Bize bakın yeter; Net yazılı kararlara karşın ve yaşadıklarımızın acıları dururken, nasıl Tarih yazıldığı sorusu oldukça çarpıcıdır. Bakın benim Kıbrıs ile yüzleştiğim önemli olayı aktararak konuyu bağlayayım:

Yetmişlerin ortasında Gazi Mahallesi Halkevi seminer verecek kişileri dağıtırken, bana da Kıbrıs konusunda sunum yapmam önerildi. Bazı tercüme yardımları yapma sözlerinden sora ben kabul ettim: İlk çarpıldığım gerçek şu oldu: Bizde bolca anılan kutlanılan Erenköy 64 olayları vardı. Çocukluk anım hep o çatışmalarla doluydu. Tamda bu dönemle ilgili bilgiler kafamdayken özelikle Yunanistan ve Kıbrısta ilgili tarihlerde tartışılan Kıbrıs belgeleri ve bazı uluslar arası bilgilerde şu çarpıcı sonuca ulaşıyordum. Ayni tarihlerde Erenköy olayları yaşanıp Kıbrısta gerilim iki toplum arasında tırmanırken, Garantörler ve efendi Amerika Kıbrıs için ilginç planı Açerson olarak hazırlıyorlardı. Buradaki hedef Kıbrıstan Türkler bir Yunan adasına gönderilecek, Türkiyeye Karpazda üst verilecek ve diğer kesim Yunanistana bağlanacaktı. Buna kim karşı çıktı? Makariyos. Bu nedenle Makariyosa dahi darbe düşünüldü: Ancak İngilteredeki siyasal yeni gelişmelerle bu plan rafa kaldırıldı. Şimdi Türkiyenin kafasına yerleşen Karpaz stratejik öneminin de temeli orda atıldı.

Ama biz bunları şimdilik hiç konuşmayalım: Hep daraltıda Eroğlundan çözüm bekleyelim: Tabi Çözüm de gelecek de hepsi içi boş başkası doldursun. Bakalım Kıbrıs tarihi ne zaman doğru dürüst yazılacak? Belli olan Türkiyede Ertuğrul Kürkçünün açıklamasıyla yine bir adımın atıldığı da ortada. Hep bilinen ve yine yanlışı da kabullenen ezber dışında başka seslerde vardır. Tarih ne kadar örtülse de sonuçta Dersim olaylarında veya tüm Latin Amerikadaki darbelerle Amerikayla yüzleşmeler bir gün bize de gelecektir. Kaçınılmaz tarih bize bunu öğretti.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin