Ortalık toz duman, birçok kişi birçok yerde vicdani ret nedir diye konuşmakta…
Yazarlar, çizerler, vekiller, savcılar herkes kendince bir vicdani ret tanımı yapma derdinde ama Gün Zileli’nin yazısında belirttiği gibi bazıları bir nokta farkı ile bunu yapmakta…
Bir nokta farkı ile bazıları aslında vicdani reddi değil, vicdanı reddi konuşmakta…
Vicdanın reddi ile başlayınca tartışmaya gideceğiniz yer de bir o kadar kısa olur…
Gelin bir kez daha vicdani ret tanımlaması yapalım; belki resmi yetkililer, bu konuda bilmeden biliyormuş gibi yapıp yazı yazanlar bu kez okur yazılanları!
Bu konuda Coşkun Üsterci’nın Türkiye’de hazırlanması düşünülen yasa üzerine yazdığı yazıdan bir alıntı yapalım, bu alıntıdakilerin anlaşılması halinde vicdani ret aslında net olarak anlaşılacaktır:
“Vicdani ret dini, ahlaki, etik, insani ya da benzer güdülerden kaynaklanan köklü kanaatler de dâhil olmak üzere vicdani ilke ve gerekçelerle yapılan bir eylem niteliğindedir. Bireyin kendi benlik duygusunda “kötü” olarak tanımlanan bir edimi gerçekleştiremeyeceği bilincine dayanır. Ancak kişilerin böylesi bir bilinç ve farkındalık içinde olması hali sadece askerlik öncesi bir zamana indirgenemez. Tam aksine vicdanın sesi belirli durumlara ve deneyimlere bağlı olarak herhangi bir zamanda işitilebilir ve bu elbette profesyonel ve yedek askerler içinde mümkündür. Bu bakımdan vicdani ret hakkı sadece askerlik çağı gelmiş kişilerle sınırlanamaz. Nitekim Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi adına hareket eden Daimi Komisyon tarafından kabul edilen 2001/1518 sayılı tavsiye kararında sadece zorunlu askerlik hizmeti yapmakla yükümlü kişilerin değil silahlı kuvvetlerin daimi üyelerinin de vicdani ret statüsü için başvuru yapmaya hakkı olduğu belirtilmektedir. Epey bir süre önce zorunlu askerliği kaldırmış olan Hollanda’nın gönüllü olarak orduya katılmış profesyonel askerler için bile vicdani reddi bir hak olarak tanımış olması bunun güzel bir örneğidir. Dolayısıyla yapılacak yasadan muvazzaflık hizmetini sürdürmekte olan er, erbaş ve yedek subaylar ile yedekler de mutlaka yararlanabilmelidir.”
“(…) Vicdani retçiyi harekete geçiren motivasyonlar kuvvetli bir anti-militarizmden tutun da kişinin bireysel kimliğini askeri istismara karşı koruma ihtiyacına kadar çok geniş bir vicdani kanaatler yelpazesi oluşturmaktadır. Dolayısıyla yasa düzenlemesi vicdanları zorlamayacak ve hakkın özüne müdahale etmeyecek biçimde olmalıdır. Başka bir deyişle yasa hiçbir koşulda hiçbir zorunlu hizmeti (zorunlu askerlik veya zorunlu sivil hizmet) yapmak istemeyen vicdani retçilerin (total retçilerin) durumunu da dikkate almalıdır. Ancak düzenleme total retçilere yönelik ek bir ceza içermemelidir.”
Bunun üstüne ne söylense eksik kalır, bu nedenle “zorunlu askerlik” ve vicdani retti paralel tutmaya niyetli olanların bu yazılanları anlamasını umalım!
Hukuksal olarak da bir daha anlatalım, Hasan Kemal Elban yazısında, AİHM’in Erçep’in vicdani retten davasından dolayı Türkiye’yi mahkum etmesini değerlendiriyor, AİHM’in son vicdani ret kararlarının sürecini inceliyor;
“Vicdani reddin inanç özgürlüğü bağlamında Sözleşmeye uygulanamayacağına ilişkin Mahkeme’nin daha önceki yerleşik içtihadı, İnsan Hakları Avrupa Komisyonu’nun 12 Aralık 1966 tarihli Grandrath v. Federal Almanya Cumhuriyeti (Başvuru No. 2299/64) kararına dayanıyordu. Başvurucu Bay Grandrath, daha 1964 tarihinde dini inançlarına ve vicdani kanaatlerine aykırı bir askerlik hizmetini Alman makamlarının kendisine dayattıkları ve bu hizmeti yerine getirmeyi reddettiği için kendisinin cezalandırıldığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 9. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştü”
“(…)Ancak Grandrath kararı verildikten sonra köprünün üzerinden çok sular akmış, 2000’li yıllara gelindiğinde artık vicdani ret bütün Avrupa çapında genel olarak kabul gören bir hak olarak görülmeye başlanmıştır. Mahkeme’nin kullandığı ifadeyle belirtmemiz gerekirse, vicdani ret hakkının tanınması konusunda günümüzde artık bir Avrupa konsensüsü (“European consensus”) vardır (bkz. yukarıda anılan Bayatyan kararı, § 103 son cümle). Bu çerçevede (Osman Murat) Ülke kararının verildiği tarihte bile Avrupa Konseyine üye ülkeler içinde vicdani ret hakkını tanımayan ülke sadece Türkiye ve Azerbaycan (…) bulunmaktaydı. Avrupa’da Türkiye’nin ayarındaki ülkelerin ezici çoğunluğunun çok uzun bir süredir vicdani reddi tanımış olduğu unutulmamalıdır (İngiltere/1916 – İsveç/1923 – Finlandiya/1931 – Almanya/1949 – Fransa/1963 – İtalya/1972, Portekiz/1976 ve İspanya /1978). Görüldüğü üzere Avrupa’nın Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerinin Yunanistan (vicdani reddi tanıyan düzenleme 1997 yılında yürürlüğe girmiştir) ve Türkiye dışındakilerin tamamı daha 1960-1970’lerde vicdani ret sorununu bir çözüme kavuşturmuşlardır”
“Sonuç olarak, Avrupa genelinde vicdani reddin din ve vicdan özgürlüğünün içinde bir hak olarak tanınmasına yönelik başat tutum biraz gecikmeli de olsa, 7 Temmuz 2011 tarihli Bayatyan kararında yansımasını bulmuştur”
(AİHM) “Büyük Daire, 9. maddenin ihlaline karar verirken, daha önceki yerleşik içtihadından dönme gerekçesini, Sözleşme’nin günün koşulları ve bugünün demokratik devletlerinde egemen fikirler ışığında yorumlanması gereken yaşayan bir araç olduğu olgusuyla açıklamıştır. Büyük Daire’ye göre, hukuki kesinlik, öngörülebilirlik ve yasa önünde eşitlik yararına Mahkeme’nin önceki davalarda oluşturduğu içtihadından iyi bir neden olmaksızın dönmemesi gerekliyse de dinamik ve evrimci bir yaklaşımı sürdürmekte başarısız olması halindeyse Mahkeme’nin reform ve ilerleme önünde bir engele dönüşmesi tehlikesi baş gösterecektir (§98)”
“Büyük Daire’nin bu içtihat değişikliğinden sonra, Erçep v. Türkiye kararının başka türlü gelişmesi beklenemezdi. Nitekim Mahkeme, yine Bayatyan kararındaki başvurucu gibi (…) askerlik hizmetini yapmayı reddetmesi nedeniyle mahkûm edilmiş olmasını Sözleşme’nin 9. maddesinin ihlalini oluşturduğunu tespit etmekte duraksamamıştır.”
Yani AİHM bu kararla Türkiye’deki yasa koyucuların yani TBMM’nin kendilerine anayasa ve yasalarla verilen hak ve özgürlükleri kısıtlama hakkını kötüye kullandığını tespit etti, vicdani reddin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesindeki “düşünce, vicdan ve din özgürlüğü” olduğunu net olarak ortaya koydu.
AİHM’in Bayatyan ve Erçep davaları sonrası, vicdani reddin kuzeyde tanınmamasını Kıbrıs’ın kuzeyindeki yasa koyucuların kısıtlamaları olarak değerlendirmek ve ‘maalesef bizim yasalarımız vicdani reddi tanımaz, yasa koyucu kendine verilen yetkiyi kullanıp düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü kısıtlamıştır herkes buna uyacak’ diye savunmak yapmak artık mümkün değildir. AİHM Büyük Dairesi yasa koyucuların vicdani retle ilgili kısıtlamalarının haklı olabileceğin 7 Temmuz 2011 tarihinden yürürlükten kaldırdı.
Tarihi geçmiş her türlü ürün sağlığa zararlıdır, tarihi geçmiş her türlü hukuksal karar ise insan hak ve özgürlüklerine zararlıdır!