Son günlerde Kuzey Kıbrısta hem yeni yapılanma adıyla özeleştirmeden yeni baskı süreci hızla yerleşiyor. Diğer yandan kimse inanmasa dahi adı “görüşmeler” denilen nesne ta uzakta bir çiftlikte B.M. sekreteriyle acayip şekilde yapılıyor. Türkiyede artık islamın ve piyasanın mubarek elleri adaletten tutun ekonomiye ve basit sokak ilişkisine de yansıyor. Daha genele gidildikçe bu kez İran geriliminde ambargolar, uçak gemileri ve tehditler aldı başını gidiyor. Bir Orta doğu garip ağıtlı Türkiye ile hep söylenerek kanlar akıp tükeniyor. Kapitalist mucize batıda ise kemer sıkmalar artık fazla öne çıkmazken, hep alınacak borçların bedelinin faturaları yazılıyor. Ama hepsi bir noktaya geliyor; Hani bize gözden kaçtırılan ve unutmamızı çok istedikleri Kapitalist genel ile oluşan sınıfsal egemen durumu ile sömürge yapılanışları beleklere hiç gelmemesine uğraş veriyorlar. Sanki her gelişme dar siyasetçi ile halk ararsında oluyormuş ve gelecek için güzel günlerin ufkunun zor dönemi gibi kandırmacalar oynanıyor. İşte Kapitalist genel gerçekten başlayan ve Uluslararası sermaye boyunduruktan sömürge gerçeklerinden koparsanız, bir kısır döngüde dolaşıp kalırız. Hatta Kuzey Kıbrısta olduğu gibi yalakalı işbirlikçilik koltuksallaşma ile halkına baskıyla ötelendirip yeni buyrukları uygulama gerçekten kopup sanki buradakilerin temel karar organı gibi burada sıkışıp kalırız.
Bu hafta bizde galiba eleştirdiğimiz düşüncede takılıyoruz. Çünkü kuşatılan dünyamızda kapitalist oyunlar ve kriz gerçekleri öylesine bizi sardı ki, karşıt seçenek olmadıkça, ayni oyunlar ayarlar her yerde sermayeye kar getirme adına tekrar tekrar oynanacaktır. Bunu dahi bilen insan sayısı ve bilip de seslendirenler oldukça az. Hatta tepki gösterenlerin dahi ayni gerçeğe ulaşmayıp, sıkışılan daraltılan yerde dönüp sadece gösterilen öfkeyle kalınması sonucu, bunları dikkate dahi alan kalmıyor. Haberciler dahi haber yaparken bunları görmezlikten geliyor. Daha da utanmazlık yapıp, doğrulara tepki gösterenleri olanlardan direk sorumlu gösteriyor. Kapitalist gerçek propagandasıyla bize bunu dahi yaptırdı. Çünkü seçeneksiz ve kriz boğulmasında hep insanların elindekilerini alarak yaşamaya devam etme büyüme hedefleri vardır.
Kuzey Kıbrısta bu hafta oldukça önemli Özeleştirmenin etkilerini yaşıyoruz. Öyle yaşıyoruz ki adı “çözüm” denilen uzaktaki görüşmelere dahi ilgi gösteren olmadı. Bir bakın son Özeleştirme tetiğinin çekilişine; Türkiye egemen erkanı Denktaşın cenazesine geldiler. Sora güler yüzle “Özeleştirmenin” müjdesini verdi. Daha sözler ağızdan çıkar çıkmaz ilahi el ile koşarcasına ve dünya rekorunu kıracakmış yarışıyla yasa meclise gitti. Öyle Cenaze falan dinlemeyip şanlı egemenlik yapısının yeni müjdesi oldu. Sora bildik grevler ve açıklamalar oldu. Ama onca sert sözler her nedense Köstebek adıyla da Deniz Feneri adını duyurtan Beşir Atalay’ın sözleri talimatı pek eklenmedi. İş buradaki koltuklara dek uzadı. Yalnız bizdeki koltukcular o denli acemi ve önlerindekileri dahi okumuyorlar ki sonuçta özelleşeceğini bile bile bildikleri zannedilenler hala Elektrik kurumuna partili hangisi yerleştirilecek kavgasında yakalandılar.
Tepkiler oldu ama kimisi de işe alınma adına beklentiye girdi. Bu arada garip kamuoyu da savruldu. Çünkü en azından kesilen elektrik oluyordu. En kolay suçlanacak yerlerden biri de grev yapanlar oldu. Hele işbirlikci yalakada reklam alma yarışındaki medyalar bunu acemice yapsa da, en azından birilerine yarandıkları da kesindir. Ama onca net olaya karşın hala tepki sadece bura ile sınırlı. Oysa dünya daraldı denilip görselden iletişime reklamları sıralarken, ayni gerekçelerin başka ülkelerde de olduğunu bilmeme cehaleti de yaşanıyor. Yalnız bizde daha tatlı bir yalan da kullanıldı: Ne dedi Beşir Atalay “Ekonomide büyüme oldu ve bu yılda devam edecektir”. Eğer biz büyüme veya diğer ekonomik ölçeklerin sermaye ile ilgili olduğunu unutursak, bu tatlı yalan çok güzel tutar.
Kuzey Kıbrıs bu yeni gelişmelerle takılıp oyalanırken, bir de baktık Derviş bey Amerikaya gitmiş ve orda bir çiftlikte hesapta Kıbrıs sorununu çözecekmiş: Burada dahi kendi yandaşlarıyla en basit işe alınma kavgası yapan Eroğlu şimdi halkın ilerisini çözecekmiş: Konu o denli net ki; Kimse gündemine almadı. Hatta makamlar kesim sözcüleri umutlar savurup veya sora sanki kendileri dememişcesine de “son fırsat” tekerlemesine geçerken, kimse onlara itibar etmedi. Hatta Amerikan uzantısı olduğunu artık herkesin bildiği örgütler de birkaç kelime etti: Ancak onlarda dikkate alınmadı. Herkes bilir ki orda bir gelişme eğer olacaksa yapılacak baskıyla oluşacak. Şimdiden Türkiyenin dışında Eroğlunun bir şey demediği ve hatta sendikaların görüşme taleplerini kabul etmeyip konuya ne denli hakim olduğunun mesajını verdi. Zaten görüşme ve gelecek denilirken kimse neyin konuşulduğunu fazla takmıyor. Bilir ki olayı 2 lider çözmeyip başkalarının baskısıyla istenciyle ayar olacaktır. Zaten Kıbrısa bakacak olursak, doğru yanlışı bir yana, kamu oyu ne görüşmelerle alakalı, nede bunların bir çözüm getireceğine inanıyor. Ama birileri hep tekrarlıyor. Aslında özelikle bizim kendi gerçeğimiz hep orda da dolaşıp duruyor.
Biz buradaki ilhak adımlarını, yöneticilerin işbirlikci gerçeğini, giderek emperyalist yapılanışı unutursak hep yanlış konuşmalarla oyalanırız. Buranın normal yer olmadığını ve hukukta dahi yasa yetki dengesi değil, yetkinin mutlak talimatın mubarek olduğunu akıldan silersek, hiçbir doğru araştırma konuşmaya ulaşamayız. Bakın son günlerin gelişmesi nettir: Talimat geldi ve yapılıyor. Yapılırken de baskı ile kandırma birlikte yürüyor. Bundan uzaklaşan insanlar da bireysel kurtuluş ve kendilerine dokunmayacak hedeflere saldırıyor. Oysa daha genişe gidecek olursak, ayni kararlar her yerde vardır. Amaç kamusal ne varsa her kural böyle. Nitekim artık devletlerin de sermaye alt denetim ayar birimi olduğunu Avrupada dahi yaşarken, biz tutup İrsen beyin ve bakan olmasa kimsenin dikkate almayacağı kişilerin çözüm getireceklerini ummak hayali dahi aşan gerçek oluyor.
Etraf iyice ısınıyor. Biz ise donuyoruz. Ama etrafa bakın ki gerçekler değil yapanların istedikleri gibi ayrışıyoruz. Bu acı ilaç da böyle içiliyor. İran pimi iyice çekiliyor, Türkiyede hakikaten yerleşen sistemle direk bizde etkileniyoruz. Dinin siyasalaşıp otoriteleşmesi ve sermaye egemenlik yeniden oluşumu, adalet denilen olaydan yaşama yansıdı. İlahi eğitimiyle, özeleştirmesiyle, ve bizim işbirlikcilerin daha silikleşip davranışlarını baskıya dökerek Sömürge Tipi Faşizm veya Demokrasi örneklerini sunarken biz nerde kaldığımızı iyi bilmemiz gerekir. Özel denilince de nasıl müdahalelerin olduğu ve çevre kirletmeleri de işin avantası oldu. Sınıfsal genel kapitalist egemenliğin Kuzey Kıbrıs yöresindeki gerçeğini yaşıyoruz. Bunu hiç akıldan çıkarmayalım.