27 Aralık tarihinde gazetelerde yayınlamış olduğu ve askerde şiddet olduğunu içeren yazısı nedeniyle Güvenlik Kuvvetleri Disiplin Mahkemesi tarafından on gün hapis cezası ile cezalandırılan Halil Karapaşaoğlu, bu kararın ardından Yüksek İdare Mahkemesi’nde dava açmış ve hapislik kararının uygulanmamasını talep etmişti. Karapaşaoğlu’nun avukatlarından Öncel Polili tarafından yapılan ve hapislik kararının yürütmesinin durdurulmasını talep eden başvuru, Çarşamba günü sonuçlanacak. Başvurunun kabul edilmesi ve ara emri verilmesi halinde, Halil Karapaşaoğlu’nun serbest bırakılması söz konusu. Güvenlik Kuvvetleri Disiplin Mahkemesi’nin adil yargılama yapıp yapmadığı ise davanın ilerleyen aşamalarında netleşecek.
Adil yargılanma prensibinin ihlal edildiği iddia ediliyor
Halil Karapaşaoğlu’nun başvurusu, Disiplin Mahkemesi’nin kendisini yargılarken avukattan yardım alma imkanı vermediği, kararın açık bir oturumda okunmadığı, yazılı olarak kendisine dava tebliğ edilmediği, savunmasını hazırlaması için kendisine yeterli zaman verilmediği gerekçeleriyle adil yargılanma ilkeleri ile bağdaşmayan ve doğal adalet ilkelerine aykırı bir şekilde olduğuna dayanmaktadır. Ayrıca, Halil Karapaşaoğlu tutukluluğu süresince, avukatları ve ailesi ile de görüşemediği için bu hususlar ile ilgili de talepte bulunmuştur.
Bir yandan hukuk mücadelesi sürerken insan hakları savunucuları, ifade özgürlüğü taraftarları ve askerdeki şiddet olaylarını protesto edenler, her akşam saat 17.00’de Hamitköy Askeri Cezaevi önünde eylem yapmaya devam ediyor.
Yeniçağ’ın daha önceki haberi şöle:
Bak şu GKK’nın dediğine!
5 Ocak’ta Avukatlar Halil Karapaşaoğlu’nun savunması için yargılanmanın yapıldığı yere doğru yürümek istediler ama polis barikatı ile karşılaştılar
Halil Karapaşaoğlu’nun mahkûm edilmesi ile ilgili GKK Basın Bürosu açıklama yayınladı.
Açıklama aslında skandalı tam anlamı ile gözler önüne seriyor.
Askerden terhis ne zaman olunur?
Açıklamada “12 aralık 2011 tarihinde terhis olması gerekirken, almış olduğu hava değişimlerine bağlı olarak, terhis tarihi askerlik yasasının 45’inci maddesi gereğince, 28 aralık 2011 tarihine kadar uzamış” denmekte… Yani Halil 28 Aralık’a kadar askerdi, o zaman Halil 28 Aralık’tan beri asker değil. O zaman asker olmayan biri 5 Ocak tarihinden beri nasıl olur da askeri hapishanede tutulur?
Uğur Kantar davasında Girne’deki TSK askeri mahkemesi işkence yapan erlerden birinin terhis olmasından dolayı davayı sivil, ağır ceza mahkemesine havale etti yani askerlik yaparken bir suç işlemesine rağmen askerlik süresini tamamladıktan sonrası için yargılamayı sivil mahkemeye havale etti. Koca askeri mahkeme buna karar verirken, daha alt seviyede olan GKK’nın disiplin mahkemesi 28 Aralık’a kadar asker olduğunu kabul ettiği Halil Karapaşaoğlu’nu 5 Ocak’ta GKK Komutanlığında disiplin mahkemesinde yargıladı ve mahkum ederek, askeri hapishaneye gönderdi. TSK askeri mahkemesi mi hata yaptı, GKK disiplin mahkemesi mi?
Suç ne zaman örtülür, ne zaman suç olur?
Açıklamada “yapılan tebliğlere rağmen, halil karapaşaoğlu 27 aralık 2011 tarihinde bir yerel gazeteye yazı yazmış, ayrıca 16 aralık 2011 tarihinden itibaren, sekiz kez izin almadan güney kıbrıs rum yönetimi bölgesine geçiş yapmıştır” denmekte, yani bu cümlenin anlamı “geçmek suç, 8 kez de geçmiş, göz yumduk ama yazı yazınca bu suçu da üstüne yıkalım” denmesinden başka bir şey değildir.
Bütün geçişlerin online yapıldığı bilinmektedir yani Halil yasadışı değil, yasal yollardan geçmiştir, bir veya 2 kez değil ama 8 kez geçti. 9. defa geçmek isterken yazısı gazetelerden çıktığı için GKK uyandı ve bunun da suç olduğuna karar verdi. Tebrikler!
Zaten yazış şekli de bunu anlatmakta, güneye askerken geçiş tek başına suç değil, yazı yazıp askerdeki işkenceyi açıklayınca suç oluyor!
“doğal adalet ilkelerine” karşı savaş
Avukat tutma konusunda Zaim Necatigil’in Anayasa ve Yönetim Hukuku kitabında sayfa 112’de şöyle denmektedir: “Hakkında disiplin işlemi yapılan kişi, suçlamanın ne olduğunu öğrenebilmeli ve buna karşı savunmasını yapmak için kendisine her türlü fırsat verilmelidir. Savunmasını yeterince yapabilmesi için hakkında yapılan savların esasları ilgili kişinin bilgisine getirilmeli, bunlara yanıt vermesine fırsat tanınmalı ve dilediği takdirde kurul huzurunda bir avukat tarafından da temsil edilmesine izin verilmelidir.”
Buna rağmen GKK basın bürosu açıklamasında şöyle denmek:
“6.Disiplin mahkemeleri kuruluşu, disiplin kabahat ve cezaları ve yargılama usulü yasasının 25’inci maddesine göre, sanığın üstlerinden birini müdafi tutabileceği gibi, üstü olan müdafi yoksa veya kendini müdafaadan aciz ise, disiplin mahkemesince de kendisine üstleri arasından bir müdafi tutabileceği esasından hareketle, sanığın avukatları, ilgili yasa gereğince disiplin mahkemesine alınmamıştır.”
Yüksek İdare Mahkemesi’ndeki bir davanın kararında yukardaki Zaim Necatigil’den alıntı yapıldıktan sonra:
“Görüleceği gibi bir disiplin kurulunda suçlanan kişinin arzu ettiği takdirde avukatı vasıtasıyle temsil edilebileceği geçmiş içtihatlar tarafından benimsenen önemli bir ilkedir.
Müstedinin ısrarlı taleplerine rağmen avukatının kendisini temsil etmesine izin verilmiştir. Bu konuda Disiplin Kurulu kararının onaylanması hem genel ilkeye ters düşecek hem de tüzüğün çok dar bir yorumunu benimsemek anlamına gelecektir. Dolayısıyle Disiplin Kurulunun Müstediye avukatı vasıtasıyle kendini savunma hakkı vermemekle hatalı hareket ettiği görüşüne katılıyorum.”
Aynı kararda şu cümle de dikkat çekicidir:
“Disiplin Kurulu Müstediye avukat tutmak hakkı vermemekle doğal adalet ilkelerine aykırı hareket ettiğinden kendilerine verilen yetkiyi kötüye kullandılar”
http://www.tanererginel.com/dokumanoku.asp?id=162
Piyade astsubay çavuşun hakkında verilen disiplin kararı üzerine YİM 135/87 kararında şöyle bir paragraf dikkat çekicidir:
“Hemen eklemeliyim ki Mahkeme, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığının mezkûr kararının Anayasanın 121. maddesinin (4). fıkrası ile doğal adalet ilkelerine uyulmadan alındığı için iptal etmiştir. Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, arzu ettiği takdirde Müstediye söz hakkı veya savunma hakkı vermek ve ilgili yasalara uymak koşulu ile Müstedi hakkında gereken disiplin işlemini yapmakta serbesttir.
http://www.mahkemeler.net/cgi-bin/kararindir.aspx?cnt=2561
Yani GKK basın bürosu’na cevap çok önceden yargıçlar tarafından verilmişti ama doğal adalet ilkelerine savaş açan GKK disiplin mahkemesine kim dert anlatacak bilinmez!
Sonuç
Tüm bunlarla beraber düşünüldüğünde GKK basın bürosu ortadaki skandalı ifşaa eden bir açıklamadan başka bir şey yapmadı…
TAK’ın haberi
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK), askerliği sürerken izinsiz olarak yerel bir gazeteye açıklamalarda bulunan ve Güney Kıbrıs’a geçiş yapan Halil Karapaşaoğlu’nun, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Disiplin Mahkemesi’nde yargılandığını ve suçlu bulunarak mahkûm edildiğini açıkladı.
GKK Basın Bürosu Halil Karapaşaoğlu’yla ilgili şu açıklamayı yaptı:
1.27 aralık 2011 tarihinde yayımlanan bir yerel gazetede “Halil Karapaşaoğlu’nun görevli olduğu bölükte bazı askerlerin üstleri tarafından darp edildiği” iddialarını içeren bir yazısı yayımlanmıştır.
2.Halil Karapaşaoğlu, 12 aralık 2011 tarihinde terhis olması gerekirken, almış olduğu hava değişimlerine bağlı olarak, terhis tarihi askerlik yasasının 45’inci maddesi gereğince, 28 aralık 2011 tarihine kadar uzamış olup, gazetede yazısı yayımlandığı 27 aralık 2011 tarihinde halen askerlik hizmeti devam etmekteydi.
3.Tüm askerlere yapıldığı gibi, halil karapaşaoğlu’na da asker olduğu sürece “izin almadan basın yayın organlarına yazı yazmanın ve izin almadan güney kıbrıs rum yönetimi bölgesine gitmenin” yasak olduğu tebliğ edilmiştir. yapılan tebliğlere rağmen, halil karapaşaoğlu 27 aralık 2011 tarihinde bir yerel gazeteye yazı yazmış, ayrıca 16 aralık 2011 tarihinden itibaren, sekiz kez izin almadan güney kıbrıs rum yönetimi bölgesine geçiş yapmıştır.
4.Halil Karapaşaoğlu yapmış olduğu bu hareketler ile disiplin mahkemeleri kuruluşu, disiplin kabahat ve cezaları ve yargılama usulü yasasının 46’ncı maddesinin (2)’nci fıkrası (itaatsizlik) ve (10)’uncu fıkrası (hoşnutsuzluk yaratmak) kabahatlerini işlemiş ve aleyhinde iki adet soruşturma dosyası tanzim edilmiştir.
5.Halil Karapaşaoğlu’nun belirtilen kabahatleri işlediği tarihte halen askerlik hizmeti devam ettiği için, disiplin mahkemeleri kuruluşu, disiplin kabahat ve cezaları ve yargılama usulü yasasının 77’nci maddesinin (1)’inci fıkrası (disiplin mahkemesine sevk edilen veya sevk edilmek üzere olan sanıklardan askerlik süresini doldurması sonucu terhise tabi olanların terhis işlemleri yapılır, ancak yargılamalarına devam edilir) kapsamında, güvenlik kuvvetleri komutanlığı disiplin mahkemesinde yargılanmış ve suçlu bulunarak mahkûm edilmiştir.
6.Disiplin mahkemeleri kuruluşu, disiplin kabahat ve cezaları ve yargılama usulü yasasının 25’inci maddesine göre, sanığın üstlerinden birini müdafi tutabileceği gibi, üstü olan müdafi yoksa veya kendini müdafaadan aciz ise, disiplin mahkemesince de kendisine üstleri arasından bir müdafi tutabileceği esasından hareketle, sanığın avukatları, ilgili yasa gereğince disiplin mahkemesine alınmamıştır.
5 Ocak tarihli haber:
Kıbrıs Postası ÖZEL – Sevdiye GÖKAYDIN
Fikrin ve Hukukun Üstünlüğü Hareketi Başkanı Avukat Barış Mamalı’nın ve Avukat Öncel Polili’nin yolları bugün Askeri Disiplin Mahkemesi’ne gitmek isterlerken, askerin emriyle polis tarafından kesildi.
Askerde gördüğü kötü muameleyle ilgili yazı yazarak “işkence”yi bir kez daha gündeme taşıyan Halil Karapaşaoğlu asker tarafından mahkemeye verilesi ve bugün de Askeri Disiplin Mahkemesi’ne çıkartılması sonucu, mahkemede Halil Karapaşaoğlu`nun yanında olmak isteyen Avukatlar Mamalı ve Polili, polislerce mahkemeye 500 metre mesafede engellendi.
Konuyla ilgili olarak Kıbrıs Postası’na konuşan Avukat Barış Mamalı, bu sabah saat 10:00’da duruşmaya gitmek üzere Avukat Polili ile yoldayken, mahkemeye 500 metre mesafede polisin askerin talimatıyla yollarını kapattığını ve kendilerine mahkemeye giriş izni verilmediğini kaydetti.
POLİS “MAHKEMEDE AVUKATA GEREK YOK” DEDİ!
Polis subayının kendilerine; “Avukata gerek olmadığı” yönünde emir aldıklarını ve “mahkemeye geçişlerine izin vermeyeceklerini “ söylediğini kaydeden Mamalı, kendilerinin ise Polis subayına bir avukat olarak mahkemede bulunmalarının bir Anayasal hak olduğunu söylediklerini ancak, polisin de Anayasal haklarından bahsettiğini ifade etti.
O sırada Polis subayının hemen telefona sarılarak birileriyle görüştükten sonra yine avukatlara mahkemeye geçiş emri vermediğine değinen Barış Mamalı, polise “yürüyeceyiz ve buradan geçip mahkemeye gireceğiz” demeleriyle, polisin önlerini iyice keserek, buna izin vermediklerini vurguladı.
SÖZÜN BİTTİĞİ YER!
Tüm bu yaşanan anti demokratik olaylar ardından avukat olarak mahkemeye giremediklerini söyleyen Mamalı, Halil Karapaşaoğlu`nun ise tek başına, tamamen savunmasız bir şekilde yargılandığını ve 10 günlük de hapis cezasına çarptırıldığını kaydetti.
Mahkemeye gitme yolunda avukatların polis tarafından engellenmesini “sözün bittiği yer” şeklinde değerlendiren Mamalı, bu emri verenler ve yaşatanlar adına utandıklarını dile getirdi.
“BU HUKUK DIŞILIKTIR”
Mamalı, “Bu çocuğu askerin emriyle açılan soruşturma neticesinde, yine askerin emriyle açılan soruşturmada mahkum ettiler. Bu hukuk dışılıktır. Bu kadar utancı daha ne kadar sırtımızda taşıyacağız” dedi.
Halil Karapaşaoğlu’na mahkumiyet getiren yazısı:
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına;
Lokmacı Askerlerine Uygulanan Şiddete HAYIR!
Bizler günde 10 saat nöbet tutarken, güneye, Kıbrıslı Elen askerlere doğru bakmıyoruz. 10 saat kuzeye bakıyoruz sadece. Çünkü gerçek tehlike içimizde. Rütbeleri hala alınmayan, hayatı boyunca ne paylaşmasını bilmiş, ne sevmesini bilmiş, vicdanı olmayan komutanlarda. Her an o dokunulmazlığı olan komutan, ne zaman gelecek, ne zaman hakarete uğrayıp, abuk subuk konuşmalarla aşağılanacağımızı bekliyoruz! O yüzden günde 10 saat sadece kuzeye bakıyoruz! >>
İnsan ne yazık ki çevresinde gördüğü, kendisine karşı yapılan bazı şeyler karşısında ya duyarsızlaşıyor ya da bunlara alışıyor. Alışmak bir anlamda duyarsızlaşmayıda beraberinde getiriyor. En son ne zaman şaşırdınız? En son ne zaman “hade yahu” dediniz? Şaşkınlık ifadesini eğer hala gösterebiliyorsanız, demek ki hala duygularınızı, vicdanınızı hayata karşı hassasiyetinizi kaybetmediniz demektir.
Eskiden “niçin?” diye çok sorardım. Eskiden şaşırırdım da insanın ve insanlığımın hallerine. En son ne zaman niçin dedim? En son ne zaman şaşırdım? Bilmiyorum. Sanırım şarkıda olduğu gibi “biz büyüdük ve kirlendi dünya!” Dünyanın kirlenmesinin nedeni, insanların niçinlerden, nelerden, nasıllardan uzaklaşıp, karşısında, gözlerinin önünde çürüyen insanlığa karşı şaşkınlığını yitirip, herşeyin normal, olağan olarak kabul edilmesi değil midir?
Askerliğimi bitireli iki hafta oldu. Üç yıl öncesine geri döndüğümde, vicdanı rettini açıklamayı düşüp, bu konu üstüne kafa patlatırdım. Çeşitli nedenlerden dolayı olmadı. İki yıl Londra’da kaldıktan sonra, gidecek, göç edecek bir memleket olmadığını, adalı, akdenizli olduğumu ve başka türlü yaşayamayacağımı anladıktan sonra geri döndüm. İnsan, zeytin ağaçlarının gölgesinde, hellim, ekmek, domates yediği günleri hep yüreğinde taşıyormuş. Meserya ovasındaki, yanlız zeytin ağaçlarının gölgesiymiş, yüreğimdeki kavurucu sıcakları dindiren, içimi biraz ferahlatan. Bunun ne demek olduğunu size anlatamam. Yanlız bir ağacın gölgesinde en son ne zaman piknik yaptınız ve dünyanın en güzel yemeği olan zeytin, hellim, ekmek, domates biraz da golyanduro yediniz? Ben en son ne zaman çakızdezin çekirdeklerinden gezegenler yaptım? Bilmiyorum.
Konumuza geri dönelim. 1. Alay, 3. Piyade Taburu, 7. Piyade Bölüğü’nde askerliğimi yaptım. Burası ünlü Lokmacı Bölüğü! Bazılarına göre Kamboçya, bazılarına göre Vietnam! Eskiler öyle dermiş Lokmacı için. Çok şeyler gördüm, çok şeyler yaşadım. Lokmacı Bölüğü, Lefkoşa’nın göbeğinde, Arasta’nın içinde, sınırda olan bir bölük. Diğer bölüklerden daha farklı; hem siville iç içe, hem de Kıbrıslı Elenlerle. Tabii ki diğer bölüklerden yalıtılmış bir durumda. Ermu caddesinin göbeğinde, ilk önce duvarların yüksekliğiyle sizi biraz korkutan, hapishane havası olan daha sonra da o duvarların zamanla yıkılmasıyla büyük bir utancın yavaş yavaş çöktüğü bir yer. Benim için sınırda askerlik yapmak, sınıra düşmek büyük bir şanstı. Lokmacı’da düşünemeyeceğim kadar çok hikaye var. Transeksüellerden tutunda, satranç taşlarına, satranç taşlarından tutunda sorgu odalarına… Ve tabii ki Askerlik…Lokmacı çarşıymış eskiden. Yeşil Gazino, şimdiki bölüğün olduğu yerdeymiş. Daha sonra Hapishane olmuş. Şimdilerde uzmanlarla, askerlerin sürgüne gittiği bir yer oldu. “Suç” işleyen, hapishaneye girip çıkan kim varsa, Lokmacı’ya sürgüne geliyor. Askerlik çekilir birşey değil, bir de sürgünün sürgününde olunca, ah o geçen günlerim… Hikayeler yavaş yavaş, daha sonra yazılacak ve yayınlanacak tabii ki! İçimdeki zehiri ancak bu şekilde atıp, iyileşebilirim. Kanser olmamak için yazı yazmak bire bir! Şunu da belirtmekte fayda var ki, askerlik korktuğumuz, ürktüğümüz kadar değilmiş. Herkes rol yapıyor, gününü geçirmeye çalışıyor. Ama ne yazık ki hastalıklı insanlarda var. Tedavi görmesi gereken, acılarını, ayıplarını ve zayıflıklarını kendi rütbesini kullanarak örtbas etmeye çalışan. Zavallılar…
Geçen gün Lokmacı’ya gittim. Herkesin yüzü asık. Askerliğinin bitmesine 10 gün kalan arkadaşlar mutsuz. Gerçi bizde çok sevinemedik. Çok mutlu olamadık. Askerliğimizin, son gecesine kadar nöbete gittik. “Noldu?” diye sordum arkadaşlara. Sormaz olaydım. Bölük Astsubayı olan HÇ, gece içtimasında duvara dayandı diye M. E ismindeki eri ilk önce yanına çağırmış, daha sonra sürün diye emir vermiş. E. da tam sürünecekken, E’ye tekme tokat girişmiş. E. garajlara doğru koşmaya başlamış. Ona atılan yumruklardan kaçmak için. HC.’da onun arkasından ona daha fazla yumruk atabilmek için koşmuş. E. bizim bölüğe sonradan geldi. Sürgüne… Yanlış anlaşılmalardan dolayı, fatura birilerine kesilecekti, E’ye kesildi. E’yi yakından tanıma fırsatı buldum. Bir kaç kez 4’er saatlik nöbetler tuttuk E. ile. Şimdiye kadar gördüğüm en saygılı insan. Bir günden bir güne ağzından “hayır” kelimesi çıkmadı. Hiç kimseye karşı ne kıdemcilik yaptığını ne de birini kırdığını gördüm.
E., H.C’nin yumruklarına karşı bir yumrukta O sallayabilirdi. Sallamadı. Sallasa ne olacaktı? E ilk önce sabah içtimasına çıkarılacaktı, daha sonrada bir güzel yine dövülecekti. Sonra ne olacaktı? Hakkında yasal işlem başlatılıp, hapishaneye gönderilecekti. Neden? Çünkü M.E. bir er. Bütün denetlemelere katılan, bütün bölüğün işlerine koşan, bir işçi ailesinin “değersiz” askeri. Her şeyden önce bir er. En altta! Ne hakkını arayabilir ne de kendini savunabilir! Kime karşı ne söyleyecek! İnsanlığını unutmuş bir kaç tane adama rütbe veriliyor, karısıyla kavga ediyor, arkadaşıyla kavga ediyor, dönüp hiçbirşekilde hakkını arayamayacak, savunmasız 20 yaşındaki genç bir askere tekme tokat girişiyor! Bunun hesabını kim soracak? H.C’yu kim cezalandıracak? Lokmacı’da yaşanan ilk dayak olayı bu değil. Lokmacı’da Astsubay olan M. K de, yine E. ile ayni celbten olan iki askeri dart tahtasının önüne koyup bir gece vakti, demir okları göğüslerine fırlattı. Benim ………..ayyaş bir şekilde gelip, kasatura soktu, sigara içmediğim halde sigara arayacakmış sözde. Diğer çavuş arkadaşlarımın bazılarına tokat attı, bazılarını da boynundan sıkarak duvara dayadı. Bir tane arkadaşımın yüzüne cüzlan attı. Kendine çavuş dediğim için yanlışlıkla, az daha yüzüme çay bardağı atıyordu. Böyle bir adam çavuşlara bunları yaparsa, erlere neler yaptı ya da neler yapar düşünebiliyor musunuz? Bunun yanında uğradığımız hakaretler cabası. Geçenlerde öğrendiğim kadarıyla M. K., sivil hayatında da tabanca taşıyor. Hangi zihniyet, böyle hastalıklı bir adama tabanca taşıma rusatı verdi? M. K. neden sivil hayatında da tabanca taşıyor? Sinirlense, hastalansa, kendinden geçse yani, çekip birini vursa, vurduğu kişi ölse bunun hesabını kim verecek? Yoksa faili meşhur mu sayılacak bu cinayette?
H.C’nin M. E’ye attığı dayaktan, yumruklardan Tabur Komutanı’nın ve Alay Komutanı’nın haberi var mı? Güvenlik Kuvvetleri Komutanı’nın böyle bir olaydan haberi olmadığı kesin! Yoksa eminim böyle bir cehalet karşısında tepkisiz kalmaz! En azından bizimle tek tek konuşup, bize sorular sormuştu. Her ne kadar önceden bişey söylememek için tenbihlenmişsekte! Bizler istesekte istemesekte, askere gidiyoruz belki ileride de gideceğiz. Bunu şu an bilemiyoruz. Ama şu gerçek ki, bizler ne hakarete uğramak, ne aşağılanmak ne de şiddette maruz kalmak için askere gidiyoruz. Bizler günde 10 saat nöbet tutarken, güneye, Kıbrıslı Elen askerlere doğru bakmıyoruz. 10 saat kuzeye bakıyoruz sadece. Çünkü gerçek tehlike içimizde. Rütbeleri hala alınmayan, hayatı boyunca ne paylaşmasını bilmiş, ne sevmesini bilmiş, vicdanı olmayan komutanlarda. Her an o dokunulmazlığı olan komutan, ne zaman gelecek, ne zaman hakarete uğrayıp, abuk subuk konuşmalarla aşağılanacağımızı bekliyoruz! O yüzden günde 10 saat sadece kuzeye bakıyoruz! Neden mi? Askerlik süresi boyunca biraz daha insan olduğumuzu unutmamak için!
M. E’ye atılan yumruk bu ülkenin bütün gençlerine, insanlarına atılmıştır.
Halil Karapaşaoğlu
33-2 Çavuş Celbi