Yetmişler sonundan beridir ki ister verdiğim seminerlerde, isterse yazdığım yazılarda Özeliştirme denilen nesneği hep anlattım: Bunun sınıfsal gerçeğinden uluslarası sermaye sömürgecilik içeriklerini defalarca vurguladım. Başlangıçta “Bunlar olmaz” denilip burun kıvıran çoktu: Sora daha paradoksal tutumla travmanın rezaletiyle, Olmaz diyenlerin birden çıkar uğruna bunu en doğru siayset ekonomi olarak savunma pozisyonuna geldiler. Özeleştirme Neoliberalist Kuramın bir parçası olarak Yetmişler sonunda Latin Amerika ve daha sora Seksenlerde tüm dünyada uygulandı. Uygulanma şekli ise yıkımdan yoksulaşma çizgilerine dek yeniden yapılanış olarak yaşama girdi. Öylesi örnekler yaşadık ki artık en azından birileri Özeleştirme kelimesiyle nelerin olacağını anlaması gerekiyordu. Ancak Son Kuzey Kıbrıs gerçeğinde de tanık olduğum gibi, malasef hala miyadını tüketip krizlerle boğuşulan bu siaysetin daha ne olduğunu anlamayan çok: Daha da fantezisi, kendi gelecekerini yok edenlerin dahi sıra onlara gelinceye dek savunduklarını da tanık oluyoruz. Oysa Dünyada artık Özeleştirmenin temel değil, sermaye pazarının Kamuyu yok etmenin sadece önemli adımlarından bir olduğu kanıtlanan en çok örnek olmaktadır.
Kuzey Kıbrısta Ben Özeleştirmenin ne olduğunu özelikle Seksenlerden beri anlatım durdum: Özelikle sol kesimin olduğu ve Sosyalist şekilde düşünülen kısa dönemde, bu kuram çok yankı getiriyordu. Bunun geelcekteki tehlikesini hep söyledik: Kaçınılmaz olarak Kuzey Kıbrısa da geleceğini defalarca belirtik: Ancak özelikle Ganimet furyası ve yakına göre Rumdan kalan malların kapurşariciliğinde bunun pek de anlamı yoktu. Hatta Sanayi Holdink kapatılarak ekonomik darbe dahi kimseye bir şey anlatamadı. Duyulan Özeleştirmeden diğer Neoliebralist ilkeler “burada uygulanmaz” safsaklanılıyordu. Nitekim kalan ganimet sayesinde oluşan yapı da ileriyi görmede hep engel oldu. Tıpkı Kıbrıs gerçeği gibi:
Doksanlarda özel olarak zemin kayışı ve Kıbrısın Kuzeyine direk yabancı gayrı nizami sermayenin gelmeye başlamasıyla, artık Neoliberal ilkeler yaşama giriyordu. Defalalrca uyarmakla uğraş verdik: Özelikle “arpalık” olarak kulanılan Kamu Kuruluşlarının başına geleceğini anlatmaya çalıştık. Ama yönetenler bunlardan rüşvetsel pay ve partizanlıkla faydalanıp, orda çalışanlarda burayı kamusal değil de sistemin yolsuzluk kayırma kuruluşu olarak kulanmaları sonucu, olayda resmen elden gitmesi için koşullar yaratılıyordu. Bunları anlatmakta oldukça zorlanıyorduk: Dünya yaşamından değil, çalışılan kuruluştan hakların ötesinde avanta ve özel kulanma, siaysetcinin de kayırmadan rüşvete varan yapılanışı zaten adı kamu olsada gerçekte yönetimin arpalığı olarak konuşuluyordu. Helle hizmeti alacak yurtaşa çıkarılan zorluklarla farklı davranışlar, hizmeti vermedeki hantalıklar la bunun üzerinden özel paydaşlıklr oluşturma zaten ilgili kuruluşların hiçbir zaman Kamusal özeliği hiç konuşulmadı.
Dış Sermaye gelişi ile içsel ele geçirme hamlesi kamusal alanlara sıçrarken, sıra gelmedikçe kimse umursamıyordu: Ortak payda oluşamıyordu. Burda resmen Kapitalist bilimselik eksikliği, Neoliebral anlayışı zaman zaman iyi dahi savunma ve cihaletle kendine sıra gelmeme kurgusu, konunun kavranmasında hep olumsuz etki yaptı. Helle bu kuruluşların girişlerinden başlayan partili ayrımcılığı oldukça gerçeklerden kopmayı getirdi. Oysa mesajlar net oluyordu. Önce belirli hizmetler elerinden alınıp özele veriyorlardı. Bir de kurumun pazarı da sermaye eline geçiyordu. Giderek kurumların ya batması veya kelepir fiyatla özele devri gündeme gelmeye başladı. Yeniden anlatık; Ama kimse tınmıhyordu. Hatta şimdilerde sokağa çıkmaya çalışan Elektrik ve Telefon kesimleri buna tıs çıkarmıyordu. Nitekim elden gitmeler yurt dışında içerek dansederek kutlandı. Elektrik özeleştirilmesi uçak dolusu iralanda Filandiya yolunda gezip tozarak acı adımları atıldı. Yazdık ama bana “sen ne anlarsın” dediler.
Bazılarının tavrı daha hazindi; Nasıl olsa partili oldukları için, özeleşse dahi kendilerinin kayırmacılıkla kurtulacaklarını zanediyorlardı. Oysa şunu dahi görmediler; Burdaki özeleştirmeler bizim kendilerine “Bakan” diğenler tarafından değil resmen Türkiye talimatıyla oluyordu. Bu dahi anlaşılmadı. Sonuçta şimdi de sıra Telefon ve Elektrikte: Zaten çoğu alanları elerinden gitti: Ama elerinden görevleri alınırken, sırf ayni maaşla talim etme sonucu hiç tepki vermediler. Altan dahi daha az iş kalması nedeniyle sevinenler de oldu. Bundan dolayı şimdi gündeme gelen her özeleştirmelerde halk yaratılan kamu oyu olumsuz görüntüler nedeniyle konudan uzak duruyorlar. Özelikle özeleştirmelere karşı çıkan genel kesime dahi destek vermemeleri ve konuyla ilgili grevlere katılmamaları da destek eylimini alhete etkiledi.
Son Yıllarda Kuzey Kıbrısta söylendiği zaman “olmaz” yüksek sesle karşı çıkılan olaylar yaşanıyor. Özeleştirme artık geliyorum veya olurmu noktasından direk bir gecede meclis yolunda oluyor. Sıraya giren paketin zaten içinde vardır. Olmayan; Onca gerçeğin yazılmasına karşın sıra gelinceye dek ilgili kesimlerin yokmuşcasına sesiz kalmalarıdır. Hatta özeleşerek elden gidecek kesimelrin arasında ortak dayanışma dahi yoktur. Bazı kendini açıkgöz gören partili yalakalı kişiler de parti odalarında veya yeni efendilerine yağ çekerek yeni dönemde ayrıcalık aramaktadır. KTHY DAK sadece son yaşanan acı örnekelr bize bunu gösterdi. Bu ise duyarlı bir çok insanın konuya dayanışma göstermesine engel olmaktadır. Halla anlaşılmadı ki Kuzey Kıbrısta yeni ilhak ve sömürgeleşme poletikasında dış sermaye el değiştirme hareketi yaşanıyor. Bu eldekilerin ele geçirilip yeniden ekonomik yapının şekilenmeidir. Özeleştrme ise kamusal alanların hizmetlerin elden gitmesi ve yabancı sermaye kontrollu olmasıdır. Yabancı el koymada sadece kurumlar değil çalışma alanından kültürleşmeye dek kendi değerlerini oluşturacaktır. Esnek emek, kaçak çalıştırma gerçekleri, ucuz işçilik, soysa güvencesiz ve hizmetlerin metalaştırılıp insanların insan değil müşterileşmesi olmasıdır. Bunların sosyal olarak en korkunç durumu ise hiç söylenmez: insanlar kamusal dönemde onca yanlışa karşılık en azından mücadele ederek düzeltme şansı vardır. Çünkü karşında devlet veya yönetim kesimi olarak halk taleb etme şansınız vardır. Oysa piysalaşınca mühatap dahi belli değildir. Hem örgütsüz güvencesiz çalışılacak, hem metalaşarak müşteri olacan ama düzeltme şansın olmayacak. Erdoğanın Samsun tekel işçilerine dediğini hiç unutmayın: Samsun tekel işçileri kamusalken hükümete karşı gösteri yapıp taleb söyerken, özeleştirdikten sora yeniden taleb için Ankaraya gidince, Erdoğan onlara, “Sizin muhatabınız ben değilim; Amerikadır” dedi. Bunu herkes aklının bir köşesine yazsın.
Tüm bunları yazdıktan sora şimdi bizde elektrik ve telefon kesimi iş sonuna gelirken aklına Özeleştirme geldi. Zaten geliyorum dendi ve elden giderken de sesiz kaldılar. Artık iş son halkaya gelince tepkiler oluştu. İşin daha vahimi; Kararı dayatan ankaranın elçisine laf dahi atmadan, sadece gelen emri uygulayan birkaç yerde bağırdılar. Oysa onlar istesede geri adım atamacaklarını sadece partili kayırma dışında ve avantalarla koltuk sevdası yapma daraltısındadırlar. Kesin olan ve bir daha yazacağım; Özeleştirme zaten burada sırayla yapılıyor. İnsanlar ortak değil geldiği zamanda dahi kendi içlerinde birlik olamıyorsa, bu işler zor. Bu sistem işidir ve amaç insan değil sermaye pazarı olmaktadır. Bunu onutarak ve hele kendi ipini çeken koltukcu ve ekonomistin lafıyla da umut ararsa, daha çok yenilgiyle savrulacaklar. Bakın işin travmasına. Elektrik özeleşeceği beliyken yönetici adındakiler hem elektrik zammı yapıyor ve kurumu iflas ediyor derken de hangi partili istihtamı kavgasına giriyorlar. Konuyu sınıfsal ve sistemsel düşünüp örgütlenmedikçe bunun durdurulması imkansızdır.