z Güncelson siyasal gelişmelerSon politik gelişmeler: UBP’nin “daha iyi olacağız” mesajları öfke yaratıyor
yazarın tüm yazıları:

Son politik gelişmeler: UBP’nin “daha iyi olacağız” mesajları öfke yaratıyor

Yeniçağ podcastını dinleyin

Her demeçlerinde alışkanlık olarak “daha iyi olacağız” demeyi “iyileştireceğiz veya kötü durumu düzelteceğiz” demeye tercih eden taktik ustası UBP’liler artık asap bozuyor. Basında açıklamaları çıkan kesimler, bu öfkelerini şimdi de art arda gelen zamlar dolayısıyla kusuyorlar. Kusuyorlar dedik çünkü alayla karışık öfkeli nitelemeler yapılıyor.

Doğru tabii; mali sıkıntı var ve Türkiye her beş yılda bir yardımı veya bizimkilerin anlayışına göre geri almayacağı kredileri iki katına çıkarmazsa kriz ancak yeni vergiler toplamakla önlenebilir. O da vermek istemeyen bir halka işkence etmek ve aslında alamamak anlamına gelir. O yüzden mali kriz zamlara rağmen yok olmaz.

Devlet borçlarını zamanında para bulup ödeyemediğine göre haftalık aylık giderlerini bile programlayamaz. Nüfusu bile bilmediğine göre daha doğrusu sayıp döküp sosyal hizmetlere katkılarını olsun alabileceği kaçakları tespit edip soysal sistemi iflastan kurtaramıyor. Devlet maaş ödemediğinde boğulan sermayeden de kazanç vergisi almaya gelince alamıyor. Hesapsız kitapsız yeni gelir kapıları arayıp bulmak baş meşgalesi oluyor, bu devletin.

Beğenmiyorsanız UBP’yi seçmeyin deseniz, yerine gelmeye aday ve mali krizi yeni gelir kapıları bulmadan atlatamayacak olduğunu kabul etmeyen bir parti de ufukta yok.

CTP’nin eski başbakanı Ferdi bey “Ankara elini çek yakamdan” diye bağıranlara “Türkiye’nin kapısını çalarak cari giderleri karşılayabilme kültü” değişmelidir diyerek siyasetinle, sivil toplum örgütlerinle, iş ve emek dünyasıyla birlikte hedefini “ben kendi devlet gelirimle kendi cari giderlerimi karşılayabilmeliyim noktası” olarak saptamalısın dedi. Tam bir eyyamcılık örneği… El birliği ile herkes kendi kapısının önünü temizlerse kentimiz de temiz olur diyen orta tabaka kasabalıların öğüdü iddialı program diye sunulmuş.

Onun için içinden çatır çatır çatlayan UBP olmayan paraları paylaşarak çoğunluğunu koruyor. Ferdi’nin çağrısına uyup kimse UBP’yi çatlatmaya kalkmıyor. Sivil toplum örgütleri de kulak vermiyor.

LTP’deki grev de geçicilerin istihdamı şartını ve onlara da 13. maaş ödenmesi şartını koyarak yapılan bir grev… Yani fazla personele çare aramak için adım atacak olanın başına gelecek olan belli… Ferdi bey gibi ortaya laf atıp susun da ben çare bulacağım, bir süre katlanın diyeni dinlemeye hazır kimse ortada yok.

Aklıma tabii ki CTP’nin eski günlerdeki muhalefeti gelir. CTP mazeret mi dinlerdi? Dün vaat ettiniz bugün vereceksiniz diye bağırırken hesap tutmadı, yasal hak yaratmayalım altından kalkılamaz diyecek olanı dinler mi idi? Emeğin hakkı masumluğundan gelir, sermaye iktidarının mazeretlerini dinleyecek değiliz derdi. Bazen yanlış uygulama hak doğurmaz diye ona verdin bize de ver diye ortaya çıkan haksız insanların isteklerini desteklemeyen muhalefete de saldırırdı.

UBP alışkanlık olarak “daha iyileştireceğiz” nakaratını söylerken CTP de her isteğe selam durmaya devam ediyor. Elektrik kurumundan gelen “fazla personele iznimiz yok, sadece boş olan kadrolar doldurulsun” çığlığını duymak isteyen yok.

Hem özelleştirme diyeceksin hem de özelleştireceğin yere personel dolduracaksın… Bu tam bir kokuşmuşluk örneği…

Şimdi de zamlarla devlet gelirlerini arttıracaklar. Anayasa der ki harçlar ve ücretler maliyetine göre konur. Var mı anayasanın koruyucusu? Olsa bir dava da bu amaçla açılmalı. Pasaportu vermek daha pahalı mı oldu? Hesap versinler.

 

Sözde liderler son iki randevuya başlayacaklar

Haberimiz hazırlanırken Eroğlu ile Hristofias New York buluşması öncesindeki son iki toplantılarından birincisi için görüşmeye gidiyorlardı. Gitseler gitmeseler kimse bir olumlu sonuç beklemiyor. Sadece Egemen Bağış sanki Manitu’ya dua eder gibi Haziran’a kadar çözüm bulup Kıbrıs sorunun dertlerinden kurtulmayı istediklerini belirtti. Eskiden olsa ya herru ya merru diyeceklerdi, yeni diplomasi artık atıp tutmayı azalttı. Eroğlu da bir şey beklemiyor ve devletin adını da anayasasını da yasalarını da değiştirmekten bahsetti. KTFD’yi KKTC yapıp “büyük bir iş” gerçekleştirdiklerini iddia ederek, Denktaş’ı gene ve daha çok oyla seçtirmek becerisini takdir edenler oldu ama Kıbrıs sorununu ortadan kaldırdı mı idi? Muhalefet bile KKTC’yi tartışmama aptallığını göstererek bugünlere hazırlandı. Şimdi de yeni devlet adına yeni anayasadan bahsediliyor. Yeni yasalar dan da bahsediliyor. Nasıl birincisini yaptınız da ne kazandık diyecekler? Hele o muhalefette iken KKTC komplosuna destek olduğunu iddia edenler ne diyecek?

Türkiye burada öyle bir çark kurdu ki her beş yılda bir yardımını iki katına çıkarmazsa yaşayamaz ama Kıbrıslılara “bu sizin suçunuz” dediğinde çoğunluk utana sıkıla senin yolladığın nüfusu da hesapla da arttır der. Ne paranı ne memurunu” diyenleri de “muzır unsurlar sayar. Sorunların kökünde sendikalar yatar diyen sermayeye alkış tutunlar dahi görülür. Bu tel örgüler böyle bir düzeni korumak içindir, garantörü de bellidir diyenleri suçlu saymaya kalkarlar hem de aralarında hatırı sayılır solcu iddiasında olanlar var.

Eroğlu’da “Yahudi pazarlığını bırak, anlaşılan noktaları teslim et, yeni anlaşmazlık çıkarma, esas sorunlar olan toprak, mülkiyet, garantörlük ve yabancı askerler sorununu AB içinde halli için ileriye bırak” demeden, barışı sağla demekle barışçı olunmaz. Bol askerli, garantili, bol nüfuslu, aldım vermemli barış olmaz.

Belki Türkiye’nin AB macerasına Ortadoğu’da alacağı yükümler hatırına baskı ile bir yeni kapı açılır yoksa New York’tan bunlarla bir hayır gelmez.

 

İlk kez ve yeniden Ercan havalimanı uluslararası standarta getirilecekmiş

Bilmem kaçıncı kez Ercan havalimanı restore edilip uluslararası standarda getirilecekmiş diye müjdeyi aldık. Ayni günde Akçiçek hastahanesinin acil yardım odasının damı çöktü. Eski genel hastahanenin de yerine yenisinin yapılacağı ağızlarında pelesenk oldu.

Strasburg’a gönderilen bol ödenekli heyetlerin hiç değilse gidenlere görgü kazandırdığını iddia edenler vardı. 1985’te giden heyeti, Osmanlı topları Mağusa’yı bombaladığı zamanlarda inşa edilen lokantada ağırlamışları. Bakarsan 1571’de inşa edilen dolma bina 1985’te iftiharla Strasburg’un en ünlü lokantası olarak hayatta kalır ama bizde Girne’nin güzel mimari örneklerinden olan hastahane de terk edilir, Akçiçek’in de başına gelmedik kalmaz ve eski idi fakir denilir, Nalbandoğlu hastahanesinin terk edilme haberi de müjdelenir!

Ercan da orası burası ha bre yıkılıp yerine yeni, binalar yapılır ama abdesthanelerine girmenin yürek kaldırdığı pisliğe birkaç ayda ulaşılır.

Dev Jumbolar bile inebilir diye övünenler şimdi utanıyorlar mı? Anayasal güvencelerle donattığımız hangi memur halka bu yapılanlar yetersiz dedi de uyanık anayasa bekçileri olması için halka bilgi alma hakkını sağladı? Son politik gelişmeler: UBP’nin “daha iyi olacağız” mesajları öfke yaratıyor

Her demeçlerinde alışkanlık olarak “daha iyi olacağız” demeyi “iyileştireceğiz veya kötü durumu düzelteceğiz” demeye tercih eden taktik ustası UBP’liler artık asap bozuyor. Basında açıklamaları çıkan kesimler, bu öfkelerini şimdi de art arda gelen zamlar dolayısıyla kusuyorlar. Kusuyorlar dedik çünkü alayla karışık öfkeli nitelemeler yapılıyor.

Doğru tabii; mali sıkıntı var ve Türkiye her beş yılda bir yardımı veya bizimkilerin anlayışına göre geri almayacağı kredileri iki katına çıkarmazsa kriz ancak yeni vergiler toplamakla önlenebilir. O da vermek istemeyen bir halka işkence etmek ve aslında alamamak anlamına gelir. O yüzden mali kriz zamlara rağmen yok olmaz.

Devlet borçlarını zamanında para bulup ödeyemediğine göre haftalık aylık giderlerini bile programlayamaz. Nüfusu bile bilmediğine göre daha doğrusu sayıp döküp sosyal hizmetlere katkılarını olsun alabileceği kaçakları tespit edip soysal sistemi iflastan kurtaramıyor. Devlet maaş ödemediğinde boğulan sermayeden de kazanç vergisi almaya gelince alamıyor. Hesapsız kitapsız yeni gelir kapıları arayıp bulmak baş meşgalesi oluyor, bu devletin.

Beğenmiyorsanız UBP’yi seçmeyin deseniz, yerine gelmeye aday ve mali krizi yeni gelir kapıları bulmadan atlatamayacak olduğunu kabul etmeyen bir parti de ufukta yok.

CTP’nin eski başbakanı Ferdi bey “Ankara elini çek yakamdan” diye bağıranlara “Türkiye’nin kapısını çalarak cari giderleri karşılayabilme kültü” değişmelidir diyerek siyasetinle, sivil toplum örgütlerinle, iş ve emek dünyasıyla birlikte hedefini “ben kendi devlet gelirimle kendi cari giderlerimi karşılayabilmeliyim noktası” olarak saptamalısın dedi. Tam bir eyyamcılık örneği… El birliği ile herkes kendi kapısının önünü temizlerse kentimiz de temiz olur diyen orta tabaka kasabalıların öğüdü iddialı program diye sunulmuş.

Onun için içinden çatır çatır çatlayan UBP olmayan paraları paylaşarak çoğunluğunu koruyor. Ferdi’nin çağrısına uyup kimse UBP’yi çatlatmaya kalkmıyor. Sivil toplum örgütleri de kulak vermiyor.

LTB’deki grev de geçicilerin istihdamı şartını ve onlara da 13. maaş ödenmesi şartını koyarak yapılan bir grev… Yani fazla personele çare aramak için adım atacak olanın başına gelecek olan belli… Ferdi bey gibi ortaya laf atıp susun da ben çare bulacağım, bir süre katlanın diyeni dinlemeye hazır kimse ortada yok.

Aklıma tabii ki CTP’nin eski günlerdeki muhalefeti gelir. CTP mazeret mi dinlerdi? Dün vaat ettiniz bugün vereceksiniz diye bağırırken hesap tutmadı, yasal hak yaratmayalım altından kalkılamaz diyecek olanı dinler mi idi? Emeğin hakkı masumluğundan gelir, sermaye iktidarının mazeretlerini dinleyecek değiliz derdi. Bazen yanlış uygulama hak doğurmaz diye ona verdin bize de ver diye ortaya çıkan haksız insanların isteklerini desteklemeyen muhalefete de saldırırdı.

UBP alışkanlık olarak “daha iyileştireceğiz” nakaratını söylerken CTP de her isteğe selam durmaya devam ediyor. Elektrik kurumundan gelen “fazla personele iznimiz yok, sadece boş olan kadrolar doldurulsun” çığlığını duymak isteyen yok.

Hem özelleştirme diyeceksin hem de özelleştireceğin yere personel dolduracaksın… Bu tam bir kokuşmuşluk örneği…

Şimdi de zamlarla devlet gelirlerini arttıracaklar. Anayasa der ki harçlar ve ücretler maliyetine göre konur. Var mı anayasanın koruyucusu? Olsa bir dava da bu amaçla açılmalı. Pasaportu vermek daha pahalı mı oldu? Hesap versinler.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin