İçinde bulunduğumuz dönem Çin ve ABD’nin geleceğine şekil verecek olan bir zaman dilimi özelliğine sahip. Bu iki ülkeden biri global ekonominin ana belirleyeni halinde iken, diğeri ise ekonomisindeki yüksek büyüme ve iç pazar büyüklüğü, düşük işgücü ücretiyle; geleceğin global ekonomisinde ana aktör olmaya doğru yoluna devam etmektedir.
Onların bu hali genel siyasete çeşitli biçimlerde yansımaktadır.
Ekonomilerin olmazsa olmaz kalemlerinden olan enerjiye hammadde kaynakları, her ülkenin ekonomi politikasında başlı başına yer tutmakta; sahip olma derecelerine göre temin etme politikalarını oluşturmak durumunda kalmaktadırlar.
Çin ekonomisinin enerji hammadde kaynağı olan İran; bugün BM’nin ambargo kararıyla karşılaşmıyorsa, bu birliğin daimi üyelerinden olan Çin’in önemli bir yeri vardır.
Çin ekonomisi gelişirken, bunun yeni teknolojiler üzerinden mi yoksa halen kullanılan teknolojiler üzerinden mi olduğu konusu önem kazanmaktadır. Çin; kapitalizme egemen olan metal endüstrisi üzerinden ekonomisini geliştirmektedir. Bu bir yanıyla da emek değeri yüksek olan ülkelerdeki üretimin ucuz emek sahası ülkelerine kayması sonucudur da.
ABD global ekonomiye egemen halini sürdürmeye çalışırken, yapılan buluşların ve bunların teknolojilerinin haline baktığımızda, ABD dünyadaki bu tür buluşların yüzde yetmiş beşinin patent hakkına sahip olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla geleceği satın almaktadırlar.
Çin, gerek kendi buluşları olsun, gerekse de bulunan buluşların patent haklarını satın almakta olsun hala fakirliğini sürdürmektedir.
Bugün Ortadoğu’da yüz yıla yakın kaynayan kazan fokurdanlığı halinde ise kapitalizm dönemiyle birlikte stratejik değer kazanan enerji hammadde rezervlerinin yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.
ABD ekonomisinin gelişmiş halinin yanı sıra, bu bölgeye hakim olma derecesine göre; enerji hammaddeleri üzerinden diğer ekonomilere etki edebilme becerisine sahip konumdadır. Bu bağlamda ABD’nin İran sorunu; bu ülkenin nükleer enerjiden nükleer silah üretme becerisine sahip olma yetkinliği değildir. İçinde bunun da yer aldığı, ama esas olarak İran’ın enerji hammaddeleri rezervlerine ekonomik ve siyasi olarak hükmedememesidir. Dolayısıyla ABD, Ortadoğu’da siyaset yapılandırmasını yaparken; bölgenin petrol ve doğalgazından satın almada bulunan ülkelerin ekonomilerini de etkileme imkanlarını elinde tutmak istemektedir.
Diğer taraftan baktığımız zaman, ekonomisinin yüksek büyümesinden ve ihracatından kaynaklanan çok büyük dolar rezervlerini Çin; ABD ekonomisinin finansal sistemi içerisinde tutmakta ve bununla da ekonomi siyasetinde eline güç toplamaya çalışmaktadır. Bugün doların uluslar arası güvenirliği, Çin’in dolar rezervlerinin büyüklüğü ile yakın bir alakadarlığı vardır.
Çin, geleceğini kurmaya çalışırken Afrika kıtası devletlerine özel ilgi duyarken; ürettiği malların ihracat alanı olarak görürken, en az bunun kadar önemli olan diğer etmende bu kıtanın yer altı zenginlikleridir.
ABD’nin; Afganistan, Pakistan ve Türki Cumhuriyetlerde konumlanışına baktığımızda bugüne ve yarına yönelik siyaset oluşturmasında Çin’in olmadığını zannetmek bu ülkeye büyük bir haksızlık olur.
II.Paylaşım savaşıyla birlikte global üstünlüğü ekonomide ve siyasette eline geçiren ABD, bu üstünlüğünü kaptırma sürecine girmiş durumdadır.
Almış olduğu önlemlerle kendisine dönüşümler (buluş hakları gibi) yaratmaya çalışırken; Çin ekonomisi de global ekonomi haline gelme potansiyellerini (iç pazar büyüklüğü, ucuz işgücü gibi) taşırken, gerek kendi buluşları gerekse de dünyada yapılan buluşlardan Çin’in alacağı pay; bu ülkenin egemen hala gelme yolunun uzunluğu ya da kısalığını da beraberinde getirecektir.