Anayasalarımız ve anayasalı olmamız hep başka ülkelerde yaşanan deneyimlere bağlı olur. Tarihi yapanlar başkaları olunca o konularda bunu doğal olarak yaşarız. Ancak içimizde bir şeytan vardır ve milliyetçilik de denilen bir başka şeytandan beslenir. Bu şeytanlar doğru iş yapmamıza engel olur. Bize derler ki “yabancıların yolundan gitmeyelim, kendi deneyimlerimizden yani kültürümüzden yararlanalım. Milli kültürümüzü ihmal etmeyelim. Biz bize benzeriz”. Böylece anayasalar sakat çıkar ama içinde henüz o ünlü ananemiz işe karışmadığı için güçlü idare fikrimize aykırı bazı kurallar kalır. Arkasından anayasaya sıra gelince önce geçecek uzun zamanda karar alınmayacağını, mahkeme masraflarını, mahkemeye başvurdu diye kızacak ve ayrım yapacakların varlığını ve üşenmeden devlet, üniversite veya kurum aleyhine karar verecek bir yargıç bulma ve konuya uygun bir tazminat aykırılık iddiaları sürer gider. Anayasaya aykırı işler yapılır ama mahkemeye başvurma hakkını kullanmaya elde etme şansını değerlenmek gerek. Bunu yapan da olmuyor.
İş yasasına göre işveren bir çalışan hakkında işten çıkarma gibi bir işlem yaparsa yalızca işi yapışıyla ilgili nedene dayandırmak zorundadır. Çalışan bunun kayırmacılık veya ayrım yaparak yaptı diye iddia ederse işveren işle ilgili nedenle yaptığını kanıtlamak zorundadır çünkü çalışan kanıtlayamaz. Amma tek bir çalışan işvereni mahkemeye verip ispata çağırmaz. Hakkının savunulabileceğini düşünmez. Korkar.
İnsanlarımız mahkemeden adalet aramaya sıra gelince bile korkusunu yenemiyor.
İşçidir sendikası greve gider, o da girecek ama görünmek istemez, bir doktor raporu arar ki işe gitmedi ama hasta idi diyebilsin.
Korku dağları bekliyor. Korkanlar sadece çalışanlar değildir. Herkesin korktuğu açıktır. Bir yargıcın ailesiyle ilgi olarak telefon açarak veya makamına çağırarak avukatlık hizmeti vermeleri için baskı yaptığı iddiasıyla hakkında yüksek adliye kurulunda disiplin duruşması yapıldı. Şikâyetçiler belediye başkanı, şirket müdürü ve benzer sözde güçlü kimselerdi. Amma duruşma sırasında şikâyetlerini geri çektiler duruşma sırasında yargıç ve savcıların şikâyetlerini geri çekmesi, üzerine çıkan tartışmalar mahkeme koridorlarını tuttu. Bir yargıcın oldu olacak bizi mahkûm edin dediği konuşuluyor.
Bir kınama ile iş kapatıldı. Mahkûm da bildiğini okumaya devam ediyor.
Korku ayrım yapmaz. Belediye başkanı da müdürler de özel şirket sahipleri de onun esiridir. Hal böyle iken insan idareyi değil idare insanı korkuttukça demokrasi işlemez.
Ne yazık ki bu yönetimin politikaları ve süratle yasa geçirme olanağı yüzünden yasalarla oynayarak memur olmayan işadamlarını da tehdit edebilir. Şimdiye kadar tek bir iktidar milletvekilinin bile bir yasayla ayrım yapma olanağı ortaya çıktı deyip de itiraz ettiği görülmediğine göre devlet desteği olmadan ayakta duracak tek bir sektör olmadığı için herkesi cezalandırmak olanaklıdır. Onun için herkes bu idareden korkar.
İsterse bu devlet gümrük yasası uyarınca koruma oranlarında veya stopajda veya ihracat primlerinde oynayarak istediğini mahvedebilir. Bundan şikâyet edildiği gazete haberlerinde sık sık yayımlanır. Ancak tek bir mahkeme kararıyla savunulduğu görülmedi.
Devlet ihracat primi verme kararı aldığı ihracatçıya karşı miting yaptırıp ihracatını engelledi ve yüz binlerce lira zarara soktu ama dava bile edilmedi. İşadamı dava açmaya cesaret edemedi. Çünkü bir daha iş yaptırılmayacağına inanır.
Mahkeme vardır. Anayasaya göre de başka ülkeleri kıskandıracak kadar bağımsızdır. O kadar ki adalet bakanı olmadığıyla iftihar edilir ama insanlarımız bunun yararını görmez. Bağımsız yargı ve yargıçlar devleti savunmayı ilke kabul eder gibi davranır ve yüreklerdeki korku yargıçlara yön verir. Onun için bağımsız yargıya başvurmaktan insanlarımızı yararlandırmayı belli konularda göze almazlar.
Öyle suçlar vardır ki istatistiklere göre hiç ülkemizde işlenmezmiş! Bakın ne dava edileni vardır, ne mahkûm olanı. Bunların başında da görevini savsaklayan memurların dava edilmemeleri gelir. Ayrıca yanlış açılan davalarla paçayı sıyıranlar gelir. Bakın hepsi de sırtını iktidara dayayan insanlardır. Bunlar insanlara arkan varsa gemini karada yürütürsün mesajı verir. Gemisini karada yürütemeyenler de iktidara yamanmamaktan korkmayı getirir. İktidardakilerle iyi geçinmek şarttır kanısını pekiştirir. İnsan korkar ve siner.
Orada demokrasi mi olur?
Direnmeye kalkanlar bile görünemeye özem gösterir. Direnişçilere devam edin diye hay verenler hatta genel kurullarla gidip direneceklere oy verenler seçilenleri yalnız bırakır.
Rusya’da insanlar devletin çok güçlü olması ve gücün çok ele dağıtılıp dengelenememesi yüzünden sindirildi ve nihayet özgürlük kalmadı diye isyan ettirerek rejim yıktı. Temsili demokrasilerde kurumlar arası bir gücü başka güçlerle dengeleme kurumları vardır. İnsan devlete karşı bağımsız yargı ve mali denetim kurumlarıyla en büyük denge kurumudur. İnsan dava açar ve devleti sınırlandırır. İnsan sınırlandıramazsa devletten korkar ve demokrasi işlemez olur. İnsanın tek sınırlandırma şansı seçimse yetmez. Bu denetleme göstermelik olur ve seçimler arka sağlama ve seçmen avlama işine döner.
Bizde olan da budur.
Bağımsız yargı da yetmez. Yargı içinde de denetçi (Watch dog) kurumu olmalıdır. Poliste de olmalıdır. Düzenli bilgi verme işi de yasayla olmalı ve bilgi alma hakkı ilave edilmelidir. Devletin kayırma ve cezalandırma olanakları yetki dağıtılarak dengelenmelidir. Sayıştay ve kamu denetçisi (ombudsman) çalışmalıdır. Bunların kararlarının işe yaraması polis yasası ile sağlanmalıdır.
Herkesin bir diğerinden korktuğu bu korku rejimi ortadan kaldırılmalıdır.