UBP becerip sallantıda bir hükümeti sürdürüyor. Tatlı hükümet olanaklarından yararlanırken tabii ki kıskançlıklar yaratıyor. CTP giderek seçimden kazançlı çıkacağına inanmaya başladı ve garantilemek için AKP ile iyi ilişkiler sürdürmeyi başarmak istiyor. ÖRP şiddetli karşı çıkışlarla en ayrılıkçı parti hüviyetine bürünüp yok olmaktan kurtulmaya çalışıyor. DP referandum talebiyle gündem oluşturmayı ve görüşmeler kesildikten sonraki döneme önde girmeyi planlıyor.
Halkımız ne yapacak? Bunlar arasında nasıl yer tutacak? Aklı ve çağın değerlerini önde tutmaya çalışan YKP’ye meyledecek mi? Bunlar sorular. Ne yapacağını, daha doğrusu ne kadarının ne yapacağını tayin etmek zor. İtiraf etmeliyim ki yeni yapısıyla halkın nabzını tutmakta zorlanıyorum. Ancak YKP’ye meyletmenin çok az olduğu ve haklısınız ama size çare gözü ile bakamıyoruz diyenlerin çok olduğunu söyleyebilirim. Oyunun anlaşılmamasından ve bilinçli seçimin yapılamamasından sonuç böyle olur.
Diğerlerinin halleri içler acısı. Başarı oy almaksa alacaklardır. Kimin aldığı u8murumda değildir.
Ancak bunların tavırları bundan sonra başımıza ne geleceğini anlamakta kullanılabilir. Kendilerinin ne yapacakları fazla önem taşımaz ama Türkiye güçlerinin ne yapmak istediklerini istihbar ederler onun için önemlidir. Şimdilerde gazetelerde 1981 ve sonrasının aktörlerinin hatıraları ve yediği naneler açıklanıyor ya; bakın onları Türkiyeli güçler yakından markaj edip birbirimize düşmemize ve partilerimizin oyuncak olmasına sebep olduklarını anlatıyorlar.
Bazıları hayal içinde yüzüp burada yaptıkları bir entrika ile Türkiye’den bağımsızlık elde edilebileceğini düşünebilir. Onların Mao’nun iktidar silahın namlusunun ucundadır deyişini bilmelerine rağmen inanmasını hayretle karşılayabiliriz ama insan böyle hataları yapabilir. Çağatay TKP’ye geçecekmiş ve Türkiye burayı artık yönetemeyecekmiş sanmak veya devlet ilan edince uzak duracakmış diye düşünmek maalesef düşünülebilir ve başka maksatlarla bu işine geldiği için destekleyecek olanlar da bulunur. Örneğin Denktaş gibi Türkiye’ye bağlanmak ve bağlı davranmak için canını dişine takan birisi Türkiye’yi görüşmeleri terk etmesi için zorlamaya çalıştığı zamanda yararlanmak istemesi çok anlaşılır bir şey. Denktaş’ın karşısında olan benim gibilere savaş açmaları da doğal sonuç
Saray önünde istediğini ilan edebilirsin. İstersen karlık ilan et. Dünyanın dediği gibi burası Türkiye’nin tam denetimi halindedir ve sorumlusu da Türkiye’dir. Türkiye’ye krallık ilan edeni yola getirme talebi iletilir, o da isterse kralı devirir, istemezse ir süre krallık varmış gibi gider. Sonrası daha hızlı bir antlaşma olur.
DP o kadar hayal kuran parti mi? Geri adım attığında başına dert gelmediği için hayaller kurup ona göre davranabilir. Referandum zaten Türkiye’nin onayı ile olabilir. UB P onun ağzına bakar. DP bunu bilir, ona göre öneri atar. Anayasaya KKTC bağımsız bir devlettir dersen bağımsız olur, demezsen olmazmış diye düşünmek kafa selametinden şüphe uyandırır. KKTC halkı egemendir, egemenliği meclis eliyle bu anayasaya göre kullanır dedikten sonra ve tabi başka maddelere göre ne eksik kalmış ki! Denilecek denilmiş ama bir bağımsızlık bildirisi eklenmiş. Daha da ne derseniz suyundan da koy demekten başka bir şey kalmaz. DP’nin referandumu öyle bir şey.Hepsi Saray Önüne toplanıp “son, son, son! Görüşmelere son. Federasyona son” diye bağırsak ve sandık çıkarıp ezici bir çoğunlukla onaylasak dünya Kıbrıs sorununu unutup Türkiye üçte birine sahip çıksın diyecek mi? Buna nasıl inanırsınız? DP inanır mı? O aklınca Türkiye’ye şirin görünecek, halkı da Türkiye’yi zorladığına inandıracak.
CTP de Talat’ın üslubu bir süre Türkiye’nin olumlu adımlar attığına inanılmasını sağladı inancıyla yeniden hizmetlerini sunacağını göstermeye çalışıyor. Becerirse seçimde engel görmeyecek sanıyor. Ama hizmetlerinin arzına Türkiye’nin gerek duyması için UBP’nin hizmetinden vazgeçmesi lazım. Görüşmelerde Kudret yoldaşları arayı kapattı. Başka bahara. Hizmetini satmak istiyorsa işçiler önemli değil tüm kaymağı yemeye aday sermayesini de ağırlaması lazım. Emekçi edebiyatıyla işçileri savunmak yeterli değil, Rum ve kamu mallarını da yeşil ve mavi Türk sermayesine ikram etmelidir. Sosyal hakları savunur gibi yaparken onları ürkütmemesi de lazım. O zaman değil güçlenmek solcularını kaybetmek de olası.
Olmaz kardeşim Kıbrıs netameli bir yer. Söylemek yetmek yapabilmek sorundur. Her taşın altından Kıbrıs sorununun kaynağından neşet eden unsurlar ayağına takılır. Görüşmelerde dünyanın dilinden konuşmaya çalışabilirsin ama insanı bir kere kandırırsın, her zaman kandıramazsın. Bu başlığı sonraya bırakalım derken ileri bir adımla destekleyip razı edebilirsin lakin uzun sürerse konu gene önüne gelir. Bu sefer de artık duvara dayanırsın. Asker, garantiler ve dış ilişkilere gelecek değil misin? Ne kadar saklanacaksın? O zaman foyan meydana çıkar.
TDP avara tüfek ortada sallanıp durur. Barajı ya aşar ya aşmaz derlerken tehlike yaratmanın yanından bile geçmez. Sermayesi de Kıbrıs sorununun yüzeysel unsurlarına daha işleri adım önermekle sınırlı. İleri ama bir kara saplı çakının sapı kadar.
Siyaset sahnesi bu minval üzere gider. Halkımız isyan edip parti merkezlerine dayanmadıktan ve başarıyla parti merkezlerinin bu duruma karşı çıkmasını temin etmedikten sonra siyasiler La Dam O Kamelya’nın fesli figüranları olarak kalırlar.
Referandum denilince hep Bulgaristan’da Bulgaristan Türklerinin mallarını iade edip etmeme kararı için düzenlenmeye çalışılan referandum gelir. Dünya yakalanınca referandum başlamadan bitmişti. Dünya “sen insan haklarına aykırı referandum düzenleyemezsin” diyerek referandum hakkının sınırları olduğunu Bulgaristan’a anlatmıştı. Bizim referandumla çözümü reddetmemize izin verecekler mi? Karabağ’ın ulusal bağımsızlık hakkını ileri sürmesine benzer. Karabağ Ermenileri de haklı Kuzey Kıbrıs Türkleri de!
Egemen Bağış seçenekleri saydı. Bir tanesi de sahibi belli KKTC’nin Türkiye’ye bağlanması imiş. Kendisinin ve Türkiye’nin seçeneklerinin ne olduğunu söylemiş oldu. Ters tepki yaratacağını düşünmemiş. Okuyun anlarsınız demiş. YKP doğru okuduğunu ve seçeneklerden biri değil Türkiye’nin hedefinin Türkiye’ye bağlamak olduğunu iddia eder. Onun için seçenek sayarken hata ettiğini aslında görüşmelerle bir yere(Kuzey Kıbrıs’ın birleşmesi hedefine) varılmamasını istediğini ve dünyanın çare yok deyip gözünü kapamasını sağlamaya çalıştığını söyler. Onun için birleşmeyi isteyenler Egemen görüşünün reddedilmesini ister. Bağlanmaya tepki gösterenlerin bunu açıkça söylemesini ve birleşmeyi sağlamak için öyle birleşme böyle birleşme demeden birleşmeyi önerir. Birleşecek Kıbrıs’ın geride kalacak eksikleri sonradan tamamlamak için birleşen Kıbrıs’ın ortak organlarına güvenilmesini düşünmeye davet eder.