Görünüş o ki gene bu Kıbrıs görüşmeleri de savuşturulmakta. Liderlik pozisyonunda olanlar bu işin de tutmayacağı şeklinde beyanatlarda bulunuyorlar ki esasında bu beyanatlar işin başından beri devam etmekteydi. Hani başından beri geçen dönemden kalan normlara bağlı kalınacaktı sözü de pek geçerli değil artık. Gene bir motivasyonsuzluktur ki gidiyor. Gideceğimiz köyün minareleri bayağı artık belli olmuş durumda. Statükoya devam demek…Kıbrıstürk toplumunun 2000’li yılların başlarındaki o çok övünülen motivasyonu zaten kalmamış, süpürülüp götürülmüş. Güney Kıbrıs’ta ise zaten yoktu. Orada ise kilise, milliyetçiilik, ırkçılık ve şövenizm ve kafalardaki bağnazlıklarla zaten hiçbir görüşme değer bulmamış. Kıbrıs konusunun karışık yapısı, Kıbrıslıların elinde değil. Kıbrıslıların dışında herkes bu durumdan faydalanmakta. İstediğini de elde etmekte. Şunu açıkça söylemek mecburiyetindeyiz; artık Kıbrıslıtürklerin kendi kaderlerini belirleme imkanı da kırdırılmış. Hiçbir yere ve hiçbir politikacıya inanç ve güven kalmamış. Çünkü halka gösterilen alternatif yok, söylenilen meclis içerisine girilerek istenilenlerin elde edileceğiydi. Hele hele 2003 seçimleri ve 2004 sonrasında tüm özgürlükler elde edilmiş ve halk da artık istediği özgürlüğü elde edecekti. CTP ağırlıklı hüklümetler, devletin başına CTP’nin eski başkanının cumhurbaşkanı seçilmesi ve CTP’nin hükümet dahil heryerde etkin olması da pek birşey elde etmedi ama aksine CTP’nin birçok çelişkisinin hem devlete hem de hükümete yansıması, özgürüz denildiği halde AKP’nin paketlerle Kuzey Kıbrıs’ı idare etmeye çalışması, halktaki güveni zaten eritmişti. Halbuki başından itibaren halka karşı şeffaf olunsa ve açıkça engellerin ne olduğu üzerinde halk kesimleri aydınlatılmış olsaydı bu umutsuzuluğun birçoğu ortadan kaldırılmış olabilirdi. Ama öyle olmadı; tümüyle şaha kalkıp değişim isteyen halk, CTP’nin çelişkilerini yaşayıp statükonun hala daha ayakta olduğunu görünce daha da edilgen bir duruma girdi. Mefta oldu denilen, statükonun bir zamanların en güçlü partisi mezardan kaldırılıp iktidara getirildi ki halk onları iktidara getirirken CTP’nin uygulamak istediği paketler belki engellenir ve Ankara ile temas bu şekilde sağlanır diye düşünüldü ama o da olmadı çünkü Ankara’daki AKP hükümeti, UBP iktidarında istediklerini açıkça yapmaya cesaretlendi. UBP’nin ise boynu artık kıldan inceydi çünkü zaten son 30 yıllık icraatları da bunu göstermekteydi.
TKP’nin mirasını üzerinde taşıyan TDP ne yapabilir? Yapacağı açık. O da 38 yıldır görüldüğü gibi biraz fazla milletvekilini toplar ve sonuçta o da aynen benzerleri ve eski mirasını yüklendiği parti gibi yelkenleri suya indirerek boynunu büker ve oturur. Bu şartlar içinde yapılacak başka birşey yok da onun için. Seçimlerde biraz konuşur, güvence verirsin sonra meclise gelip oturur ve artık olanları seyredersin. 38 yıldır olan kavboy oyunudur ve bu filmi hep yaşamaya ve görmeye devam ederiz aynı rutin davranışlar içinde. Sonra ortaya gene bir paket çıkar bir parti bununla uğraşır. “Bizim paketimizdir bu der” ama sonra yaptırımlar nefes kısarsa istifa edilir ve sonra tekrar UBP’ye tavla teslim ve şikayetler gene gırla…. Şimdi tekrar duyar gibiyim ve seçim çıkmazından kurtulamayanların tüylerinin ne kadar diken diken olduğunu sezmekteyim. Gerek TDP’li gerekse CTP’li seçim tutkunu çevreler hep seçimlerden medet ummaktadırlar. Doğrusu da maalesef bu halkın hep seçim isteyerek ve hep meclise kilitlenerek statükoya boyun eğdirildiği ve özgür olma istencinin 38 yıldır ortadan kaldırıldığıdır. Seçimlerden de önce bu halkın gerçek temsilcilerinin açıkça Türkiye ile konuşup 38 yıllık süreci bir karara bağlaması ve ona göre hareket etmesi gerekmektedir. Son öğrendiklerimiz şunlar: Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınan Güney Kıbrıs’ın bunca şaklabanlık ve bunca bağırmaya rağmen gerek Tansu Çillerin ve gerekse Ecevit Hükümeti’nin rızasıyla AB’ye sokulduğu…Kıbrıs Anyasasına göre Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir başka pakta veya birliğe girişi garantör Türkiye’nin de iznine bağlıysaydı niye bu izin bir al-ver süreciyle el altından bu şekilde kararlaştırıldı? Kıbrıstürk halkı bu şekilde sessiz olarak kendi kaderini sadece seçim boylarında meclislere kapanarak kaybedecekse ve şu anda kendisini hiç kaale almayan bir ortam içerisine girmişse, bunu devam ettirecek meclise girip de oturmak mı yoksa açıkça Türkiye ile bu durumları görüşmesi mi gerekiyor?
Seçimi bu halka ilaç diye sunanların bu gelişen durumu çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Aksi olursa kendilerini seçecek halk da bulamayacaklar ve halkın yokolmasındaki önemli bir faktör de kendileri olacak.