Kayıp kemiklerinin kimlik tespiti için genetik incelemesi sorun oldu. Kamu kuruluşu olan ve kamu kuruluşu gibi yönetilen enstitü genetik nesnelerin yurtdışına çıkarılmasının yasadışı olduğunu ileri sürmesi ama BM görevlisi Girod’un tahlillerin yapılması için ihale ile bir özel kuruluşa göndermek isteği kavga başlattı.
Kuzey ve Güney Kıbrıs’taki özelleştirme baskısı nihayet genetik tespit çalışmaları nedeniyle kayıplar komitesini de tıkadı.
ABD özelleştirme baskısını yıllardır BM’nin ensesinden kaldırmıyor. O kadar ki UNESK O’nun ABD yardımı almasını olanaklaştıran inatlaşmaya bile yol açmıştı. AB de ayni yola girerek AB yardımlarıyla bile özelleştirme baskıya başlamıştı. Evrensel kapitalizm sosyalizm kavgasının bir devamı olarak sürüp gidiyor.
Girod’un enstitüye pahalı ve verimsiz iş yapıyor diye ithamda bulunduğu hakkında bir habere rastlamadık ama verilen haberlerdeki nedene de rastlamadık. Girod nedeni kendine saklıyormuş gibi bir durum var. Ancak ihale ile kimlik tespitinin yapılmasını istediği vurgu yapmadığı tutanaklardan anlaşılmış. Öyleyse bu bir özelleştirme baskısıdır. Örneğin enstitünün de ihaleye katılması çağrısı yapılsa kalıntılar yurtdışına gitmeyecek ama ihaleyi alan özel firma laboratuarını buraya taşımayı kabul etmesi gerekecek diye ihale yurtdışına açılamayacak. Bunu BM kabul ederse para desteği verenler problem yaratacaklar.
Kapitalizm saldırısını devam ettiriyor. AB üyesi ülkeler bu saldırıya daha ne kadar boyun eğecekler ve ayni zamanda anayasalarında ideolojik devlet olamaz fikrini devam ettirebilecekler belli değil. Bunun sonunda devletin ideolojik saldırılarla özelleştirmelere paralel olarak sol karşıtı propaganda da yaptığını nasıl gizleyecek? Örneğin enstitü de ihaleye katılsa ona şans vermeyen bir kararın ideolojik olmadığını nasıl iddia edebilecekler?
Sol daha büyük kavgalar için hazırlıklı olmalı ve özelle rekabet edebilecek kadar verimli ve etkin çalışabileceğini göstererek kavgasını ileri götürmelidir. Örneğin enstitü ayrı bütçesi ile ayrı idaresi ile hesap verebilirlik kazanabilecek bir kuruluştur. Kendini ispat etmelidir.
UBP TÜRKİYE İLE KOALİSYONA ZORLANIYOR GİBİ
Emir kulu olduktan sonra kim kiminle koalisyon yapacak umurumuzda değil ama bundan da menfaat sağlayacak olanların masrafı sonunda hazineden çıkacak. ÖRP’ün koalisyona alınarak veya ÖRP’ü UBP’ye katarak koalisyonu gerçekleştirmek öyle masrafsız olmaz. ÖRP’ün borçlarının hesabını da ödemek gerekecek. Bu da hazineden sağlanmadan olmaz çünkü UBP borçlu bir partidir. Onun kaynağı hep hazine olmuştur. Türkiye yardımları da ex tresury olarak sağlanmıştır. Girne Değirmenlik yolunda kaza yapıp da ex tersury paraları döküp saçtıkları haber verilenlerin Ergenekon davasında bile dile getirildi ama Polis aramaya başlamadı, belli değil mi nereden çıktığı!
Böylece acentanın meclisten daha kolay özelleştirmeleri geçirmesi sağlanmış olacak. İkide bir nisap sorunu dolayısıyla toplanamama sorunu bir az aşılacak. Bakalım UBP muhalifleri nelere kalkışacaklar?
UBP tamamdır da Küçük- Eroğlu ekibi kötüdür diyen yeni partisiyle Ertuğruloğlu ne söyleyecek acaba?
Beceremezlerse CTP ve TDP’ye gün doğacak. Halkın sıkıntılarına bir nebze olsun çare bulacak ustalıklarını gösterme şansı elde edecekler. Deneyebilecekler mi göreceğiz.
Aslında son zamanlarda ve bilhassa TC AB işlerini tedvirden de mesul nazırı Egemen’in demecine gösterdikleri tepki nedeniyle Rum muhibbi diye damgalanmaları şanslarını yok etti ama belli olmaz. Ahali de imdat çağrısı yapar. Kolay mı hayır demek!
BM İPİN UCUNU KOYVERMEK İSTEMİYOR
BM’ye rapor verildi. Şimdi sırada Downer’in özel Greentree’de kararlaştırılan raporu var. Hiçbir adım atılmadığına göre Dorner’in bunlardan hayır yok, Greentree’de söyledikleri gibi üstlerine düşeni yapmayacaklar demesi gerekir. Lakin bunu demeyecekmiş ve görüşmeleri uzatıp 1 Temmuz’u aşacak ve Cumhurbaşkanlığı seçimini bahane gösterip gelecek yılda da görüşme yapılmasını mazur gösterecek bir rapor hazırlayacakmış.
Bazıları bunu Hıristofias’ın yerine AKEL’in neden olduğu hiç anlaşılamamış olan ilerici parti dediği DİKO ile anlaşarak bağımsız gibi birinin aday gösterilmesi ve kazanması halinde Anastasiyades’in daha iyi olacağı değerlendirmesine dayandırıyor. Yani AKEL lideri gidecek yenine Anastasiyades gelecek hesapları gene iştah kabartıyor. Bir türlü bunların esası değiştirmediği kabul edilemiyor. Annan Planı bile yutturulamadıktan sonra görüşmelerin geldi noktadan ileriye gitmenin ve çözümü sağlayıp Kıbrıs’ı birleştirmenin olanaksız olduğunu bunca tecrübeye rağmen göremiyorlar.
Konunun dayandığı temeller, 1. burasının Kıbrıs ve ayrı bir devlet olduğunun kabulü ve güçlendirilmesi (ki Türkiye’nin çözümden sonra da burayı kontrolünün olanaksızlaşması),2. burada her işe maydanoz ve ne zaman müdahale edeceği belirsiz askerlerin bulunmaması ve3. İngiliz üslerinin tam kullanılması için gerekirse havasını, suyunu, işgücünü ve denizlerini kullanmak istemesine karşı bile yetkisiz olmasına izin verilmemesi gibi temellerdir. Ortak yönetime girecek olan Türklerin seçimini bile etkileyebilecek dış mali yardım antlaşmasına kanatların yetkili olması ve nüfus yapısının değiştirilmesine fırsatların olması gibi esaslardır. Mülkiyet ve idari hudutlar da bunlardandır.
Taraflar bunları ele alacak ve çözeceklerse o ehliyete sahip olmalıdırlar. Türk tarafının öyle bir ehliyeti yoktur ve Türkiye’yi ikna etmek de uluslararası topluma düşer.
Türkiye’nin bu arada Maraş’ı açıp bir adım ileri gitmek isteyeceği söylenirken tam tersine Maraş’ı açarım ve dağıtırım demeğe çalıştığı da iddia ediliyor. Türkiye’nin bir jestle görüşmeleri kurtarmaya çalışması mı yoksa Maraş’ı açar ve dağıtırım deyip tehditle mi yola çıkacağı tutumunu değerlendirmeye neden olacak. Jest olması olasılığı AB üyelik müzakerelerinde yeni başlıkların açılmasına dayalı olacak diye konuşanlar oluyor. Yani jest olsa bile bu Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olmak değil AB yolunda adımları da hedefleyen bir görüşmeleri kurtarma ve sonuçsuz sürdürme çabası söz konusu olacak.
ÖZELLEŞTİRME YASASI GEÇİYOR
Özelleştirme yasasının görüşmeleri haberi hazırladığımız sırada ele alınmış bulunuyordu. Ancak bir kamu kuruluşunun özelleştirilebilecek hale gelmesi için şirketler yasasının kurallarına göre kuruluşunun değişmesi ve hislere bölünmüş sermaye ile alınır satılır hale getirilmesi gerekir. Bunun için bazı konular yasa tasarısında varsa da tam netlik yok. Örneğin elektrik kurumu ve telefon dairesi gibi yasası unutulup gitmiş olan bir kurumun daire olmaktan çıkarılıp şirket haine getirilmesi ve sıfır da değil eksi sermayeli bir kuruluşun satılması nasıl olacak. Sokaktaki adama göre iş kolay ihaleye çıkarsın grisi sonra gelir!
Hâlbuki hesaba gelir veya hesap verebilir bir kuruluş haline getirmek isteselerdi bunların hesaplarını ta bilanço çıkararak izlemeye başlarlar ve kendileri de halk da bunların kaç para ettiğini görürdü.
Bunların hizmet verdiği alanlar kamuyu ilgilendiren ve kamunun söz söyleme hakkını elde etmek istediği alanlardır. Üstelik bunlara sözü geçen siyasilerin geçim kaynakları olarak da ilgi uyandırırlar. Onun için satın alacak olan kendini emniyette hissetmek için siyasi tavlama uzmanı olmalı ya da siyasilerle aşık atacak kadar nüfuzlu olmalıdır. Yoksa mafya bağlantılarına güvenecek kadar güçlü olmayanları görünce ihaleden kaçacaklardır.
Son yayımlanan rekabet edebilirlik raporuna göre yöneyimin usulsüzlük ve siyasi istikrarsızlık hastalığı oldukça mafyadan destek almayan birileri tutunamayacağını bilir ve müşteri olmaz.