Ankara’da önce Gül ile sonra Erdoğan ile görüştükten sonra Eroğlu müzakerecileri ile davutoğlu ile ilerleme olmadan ilerleme var gibi yapacakları ayrıntıları nasıl “her zaman bir adım ilerde” politikalarına bağlayacaklarını ve yutturacaklarını belirleyecekler. Görünen o ki okkanın altında kalmadan hem BM sürecinde Rum tarafını şaşırmış ve kabul ettiklerini bile reddeden bir taraf olarak sunmaya çalışacaklar hem de AB dönem başkanlığı sırasında bir Rum’un yetkili olduğu hiçbir AB eylemine katılmayacak hem de o devrede başlık açılırsa ona katılacak bir tutum takınacaklar.
Rum tarafı milli birlik ve beraberlik içinde düşmana karşı durmak için kullanmak istedikleri ulusal konsey’in artık birlik değil parça parça halinin verdiği sıkıntı ile uğraşacak. Bu yetmezmiş gibi birçok taviz dedikleri görüşlerinden de kurtulmak amacıyla taktikler geliştirecek. Bu taktiklerle BM’yi tahrik edip Annan planı sonrasında olduğu gibi entrikacı olarak damgalanmaktan kaçınmaya ve BM sürecini de canlı tutmaya gayret edecek.
İki tarafın da başarısız olduğu genel kanıdır. Onun için umutsuz çabalar içinde olacaklar.
Rum tarafı olmayacak bir duaya âmin deyip masada vereceği tavizlerle Türk tarafına baskılar yöneteceğini sandı ama beceremedi. Satrançta eşek matı yapmaya kalkıp beceremeyince açılışı mahvolan taraf pozisyonuna düştü. Şimdi dağılmış aletlerini toplayıp yeni bir açılışa geçmesi gerek ama seyirciler bu kadar salakça açılış yapanın oyunundan bıkkınlık gösteriyorlar. Annan planında dünyayı aldattıkları için böyle bir maçı izlemek istemiyorlar. Bereket Türk tarafı da maçı usulüne uygun götürmemekte ısrar ediyor.
Maçta ayrı devlet ilan ettikten sonra bile Türkiye’ye bağlanmadan bahsedebilen bir tarafın oyunun kurallarına aykırı davranmakta olduğunu da gören BM masada kuşkulu davranışlar gösteren Rum tarafının haklı olabileceğini anlamış olmalı. Mülk konusunda Rum’un maslına oturanların esas hak sahibi sayılmasını istemenin ve dönüşümlü başkanlığı bile kabul eden Rum tarafının çapraz getirmesini bile reddetmek anlaşılabilir değil. İki hava sahası ve iki merkez bankasından bahsedip sonra geri adım atıp taviz verdik gibi yapılması Nasrettin Hoca’nın eşeğini kaybettirip sonra semersiz buldurması fıkrasını andırıyor.
Şimdi BM bunların gerçekten ortak bir nokta bularak Kıbrıs’ı yeniden birleştirebileceklerini umabileceği bir ortama girip giremeyeceklerini hesaplayacak. Yoksa yükünü hafifletip beklemeye alacak ve uluslararası toplumun harekete geçmesini sağlamaya çalışacak.
Türkiye aldım vermem politikasını terk etmek için zorlanabilecek mi? Kıbrıslı Türkler içinde halkın Türkiye’ye bağlanma korkusunu yaşaması bir baskıdır ama öyle baskılar şimdiye kadar vız geldi tırıs gitti. Seçimlerde gene Türkiye’ye medyun partiler kazanacak olduktan sonra Küçük gibi Anavatancılar alkışlarını esirgemez. Halkın korkusu da bu. Onun için halkın ne yapacağı yeni bir faktörün ortaya çıkıp çıkmayacağını gösterecek. Tabii artık Türkiye’nin Kıbrıs masrafını azaltma çabası da bir faktör doğurabilir.
Rum tarafı süreç boyunca halkına satmayı beceremeyeceği yollara girmenin sorunlarını da göğüslemek durumunda bulunuyor.
İki tarafın da artık çözmeye mecbur olduğunu kabul edip masadaki kağıtları çöpe atıp ana noktaları bir belgede toplaması ve uygulanabilecek ve bir sürü konuyu birleşmiş Kıbrıs yönetimine terk etmek kararını vermesi ve uluslar arası yanını bir uzlaşmaya bağlamak istediğini göstermek zorundadır. Ancak o zaman konferans mümkün olur ve bu iş biter.
MALİ DURUM KARA BİR TAPLO OLUŞTURMAYA DEVAM
Türkiye’nin paketi mali durumu düzeltmedi. Bütçede kısıntılar oldu ama gelirler de azaldı. Yönetim ise kamu reformunu başlatamadı. Özelleştirmenin de sat da kurtul uygulamasında öteye gidemedi. Ekonomi ise bozulamaya devam etti. Özelleştirmeci ekonomistlerin bile ekonomi ikliminin düzeltilmesi şarttır diye tutturduğu ama para politikasından başka bir şey üzerinde durmamayı öğrenen bir ekolden geldikleri için ama paranın TL olması nedeniyle dokunulamayacağını bildiği için bir yol gösteremediği bir çıkmaza girdi.
Ezberindeki genel laflar ötesinde çantasında bir şey olmayan partiler gibi monetarist kapitalist ekonomistler de çıkmaza ad veremiyorlar. Çünkü verseler TL resmi para olmaktan çıkarılsın veya zararı Türkiye karşılasın diyecekler ama bu da pakete aykırı çünkü devlet desteği istemek demektir. Endokrine oldukları monetarizm buna izin vermez.
KAYIT DIŞI EKONOMİ MASAYA YATIRILMIŞ
Parayı kaçıran Tatar, para ise Türk Bankası’nın dava edeceksin ama yalnız Tatar’ı edeceksin, olacak iş mi? Tabii ki Tatar beraat eder. O dava gibi kayıt Dışı Ekonomi diye kaydolmamış işçi sorununu ele almışlar. Hâlbuki kayıt dışı ekonomi patronların vergi vermemek, standartlara uygun olmayan mal ticaretini saklamak, emniyet önlemlerini almadan insan çalıştırmayı saklamak, bankadan yeni kredi almak için müdürlerle anlaşıp eski borcunu kapattığını gösteren yalancılıklar yapmak ve sair nedenlerle kaydettirmekten kaçındıkları işler demektir. Vergi kaçırma miktarını tahmin ederken oranlardan bahsederler ve kaçağın %60’larda seyrettiği vurgulanır ya işte o halt demektir.
Toplandılar ve kaçak işçileri konuştular. Öneriler de yaptılar. Ancak Kooperatif Merkez bankası hakkındaki haberler gösteriyor ki kayıt dışı ekonomiyi ancak etkin ve verimli çalışan bir kamu yönetimi saptayabilir ve önleyici harekete geçeçilebilir.
Sosyal iler bakanının devletin himayesinde olan ve kendisinin şahsen ilgilendiği birkaç çocuğun kaç parayla çalıştırıldığını bilmediğini söylediği bir ortamda gazetelerde devletin birinin malını başkasına koçanladığını okursak orada kayıt dışı olmaz da ne olur be gavvole!
Kaçak işçi önlense ücretlerin üç dört katına çıkacağını, esnafın battı batıyoruz diye feryat etmesine neden olmayacağı çünkü işyerlerinin %60’ının çalışma izini olmadığını anketlerle tespit edildiği bir zamanda ne yapılması gerektiği bellidir. Bu devleti işletmek gerek. Bunun birinci şartı da yetkililerin yetkililerine bakanın karışmaması, bunun bir suç olduğu kabul ve teslim edilmelidir. Çocuğa iş verilecekse bakan değil yetkili memura yaptırılacaktır. İnşaat kapatıldıktan sonra belediye başkanı bir emirle yeniden açtıramayacaktır. Kapattıran memura niye kapattırdığı sorulacak ve yanlışsa düzeltmesi ve bir daha böyle bir yanlış yapmaması sağlanacaktır. Bakan hiç bir memurla ilgilenmeyecek, personel politikasını yetkiliye bırakacaktır. Hiçbir memur yetkisinin bakan tarafından kullanılmasına sessiz kalmayacaktır. Yetkili kadroların boş bırakılıp yalnız siyasi kadroların doldurulmasına izin verilmeyecektir.
Meclis Sayıştay raporuyla mahkûm edilenlere arka çıkmayacak, komitede usulsüz iş yapıldığı saptandığında işlem yapılması istenecek, görmezden gelinmeyecektir.
Başka yolu yok.