yaklaşımlarÖzkan YıkıcıUluslararası hukukta bazı ince ayarlar – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Uluslararası hukukta bazı ince ayarlar – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Ülkemizde fazla konuşturulan ama baş vurulmayan kavramlardan biri Uluslarası hukuk kuramı olmaktadır. İkide bir “Uluslar arası hukuktan” söz edilirken, her nedense ilgili kurama en çok ters uygulama yapan ülkemizin etkilenmeden uzak kaldığı yüzleşmesi pek yapılmaz. Kıbrısla ilgili Uluslararaası belirleyici belge çok: Garanti anlaşmaları vardır; Ama Bağımsız Garantörleri bağımsızlığı katletmekte hep yarıştılar. B.M. kararları vardır; En başta B.M. temsilcisi Kıbrıs görüşmlerinde bu kararları yırtarak ayar arıyor: AİHM yargı kararları vardır: Bunların uygulanmaması için mülk yağması adeta yngınla körüklendi: Yine de Kıbrısta şu Kelime Duyulur; “Uluslar arası hukuka göre” denir ve atılıp sıkılır. Fakat farkında olmadan Kıbrıs dahil bazı ince ayarlar da yapılıyor. Özelikle şu tarih ve sorası oldukça garip hukuksalaşma oldu: hani AİHM birden aldığı kararları uygulamayan Türkiyeye Kuzey Kıbrıs cetsi olarak Tazmin Komisyonu kurdurarak deyim yerindeyse, Rumların mülk sahiplerini bazı koşullara zorlama kararı bizde tartışılmadı: Yine eksik yazdım: istenilen şekliyle tartışıldı. Kimisi nerde ise “KKTC başarısı” diyecek kadar sarhoş yaparken, kimisi de sanki doğalmışcasına yine Avrupayı savunma refleksine girdi. Oysa kurulan Mal Tazmin komisyonunun kararlarını ve ince siyasal ayarı izleyenler, yeni evrensel Emperyalist siyasetin nasıl ayarlaşma uyum boyutu olduğunu anlamaktan uzak kalmayacaklardı.

Yukardaki lafları birden neden yazdığımı dikkatli okuyucularım mutlaka sormuşlardır: Çünkü başlık ile anlatı şeklim benim hin oğlu hinlikmi sorusunu yaratmaya adaydır. Aslında ben bu konuyu düşünmüyordum: hele de Cuma günü Kızıldere katliyamının yıl döümünden dolayı belki makalemi biraz ona yoğunlaştıracaktım: Helle de tarihsel şu basit sorguyu da yapacaktım: “Kızıldere olayından onca yıl geçtikten sora, biz kimleri anıyoruz? Katledilenlerimi; Yoksa katilerimi”? Çünkü bu soruyla aslında katilerin kahraman deyil unutulduklarını buna karşın hala Kızıldere katledilenlerin anıldığını belirtecektim: Ancak ayni ülkeden “Türkiyeden” AİHM kararıyla beni hemen girişteki başlığa yoğunlaştırdı. Neymiş; AİHM yoğunlaşan Türkiyeden gelen dosyaların fazlalığı sonucu; Önerilen Kuzey Kıbrıs tipi komisyon kurulması görüşünü denemeye girişti. Bu şu demekti; Türkiye artık insanının itirazını AİHM gitme deyil Türkiyede kurulacak komisyona yönlendirecektir. Bu Bizim için de önemlidir. Hani derdik ya; “Uluslar arası hukuk” norumu ile yüzleşiyoruz. Çünkü bizi Türkiyenin alt yapısı olarak oturtulduk. Bundan dolayı itirazlarımız direk Türkiyeye yönelik olacaktı. Şimdi bu karar yürürlük şansı olursa, artık bizdeki yanlış kararları da şikayet yeri AİHM deyil Türkiyedeki bizlik Tazmin komisyonu tipi kuruluşa gideceğiz. Gerçi pek AİHM konusunu uygulayan olmadı: Ama yine de şu demektir; “Türkiyeyi Türkiyeye şikayet edeceğiz”.

Bu konuda durmadan AB adına veya Uluslararsı hukuk adına konuşan çok: Sıkıp duruyorlar: Ama şu önemli konuda hala konuşan olmadı. Galiba ezberine giren uygulama olmadığı için olacak, konu anlaşılmadı. Oysa şu gerçek çok sırıtıyor: Türkiye 87 yılında AİHM müracatını kabul etmesine karşın en çok davası olan ülkedir. Yığılan dosyalar binlerce ifade ediliyor. Üstelik pek söyletilmeyen gerçek; Ayni suçların ekeninde dönmesidir. Yine bu konuda ayni kararların alınması gerçeği de vardır. AİHM bunların önlemnmesi için baskı ve genel siayseti zorlama yerine, yükten sığrılmak adına Türkiyede bağımsız komisyonla dosyaları gönderme davranışına girdi. Zaten belirtiğim gibi “Tazmin komisyonu” deneyimi bizde belli: Bir anlamda Rumların mülk yapısını nasıl etkilediği veya kimlerin mülklerini akladığı ortadadır. Bundan dolayı böylesi uygulamalar sorası, yarın başka ülkelerde AİHM olayında kulanacak örneklem sahibi oluyor. Özelikle sıkışan ülkeler bundan kaçış noktası bulacaktır. Gerçi denecektir ki “yine müracat açıktır” ama kandırmacanın daniskası olacaktır. Sadece kendi koydukları “adalet”olgusunun kaybıomasının bahanesi olacaktır.

Özelikle 2004 tarihinden sora Emperyalist hukukta aslında ince ayarlar yapıldı. Bunlar gelecek yeniden sömürgeleştirmede oldukça can yakıcı olacaktır. Sadece yargıyı deyil, sistemin siayseti ekonomisiyle tartışmamız gerektiğinin önemli mesajlarıdır. Bir kaçını yazalım; Öncelikle ansızın bizdeki Tazmin Komisyonu oluşturuldu. Oysa resmen kararlara karşın yine bizde ayni ihlalaler devam edildi: Hatta ilgili yargı komisyonu kurulurken Kuzey Kıbrısta ikinci ganimet paylaşımla resmen mülk ihalilen yeni kanbularlaşma oluyordu. Ama çaktırmadan Kıbrıs gibi yerde yargıda yeni ince uygulama konuluyordu. Sadece Kıbrısta deyildi; Yine direk B.M. baskısıyla Sudanda yapılan anlaşmada resmen ülkenin parçalanması onaylatılıp “Sınırların deyişmez” ilkesi bozluyordu. Nitekim daha önceki yazılarımdaki Sudanın parçalanması gerçekleşip yeni hukuksal koşul oluşturuldu. Başka deneyim ise Kosovada oluyordu: Ayni tarihte Kosovada önemli provakasyon oluyor ve hemen başta Amerika bölgenin bağımsızlığını savunup ilan etirdi. Dahası; Uluslar arası Adalet divanı kararıyla yine ayrılma ve sınırların mutlaklığı ilkesi kaldırılıyordu. Yeni hukuki karar oluyordu. Her karardaki ortak payda ise “Serdeterminasyon ilkesi deyişiyordu”. Bunu kimse sorgulamadı.

Başka bir yapıda kuruluyordu; Uluslar arası Ceza mahkemesi; Nitekim burada da ilk karar D.Kongolu bir general yargılanıyor ve ceza alıyordu. Ancak burada tuhaflık şudur; Örnek Amerika imzalamadığı için yargılanma şansı yoktur. Fakat hukukun çifte sdandartı burada kalmıyor: Sudan imzalamamasına karşın ayni kural uygulanmayarak lideri sorgulanıyor. Böylesi çelişkili ama aslında sistemi ele veren Emperyalist hukuktan söz ediyoruz.

Kıbrıs Uluslar arası hukukun en önemli belgelerine sahiptir. Ama yine bu belgelerin kararların uygulanamadığı hatta tam karşıtın yapıldığı yerdir. Kimse Kıbrıstaki güçlü iktidarların sonucu olduğunu zanetmesin; Sistem Kıbrıs, Kosova, Sudan ve daha nice ülkelerdeki uygulamalarla emsallar yaratıp yasal kendi ayarlarını yapıyor. Bundan doalyı belirtiğim gibi; AİHM kararıyla girişilen Türkiye deneyimi bizi çok etkileyecektir. Tabi uygulamalarla nasıl ayarın ince yanıtını da bulacağız. Varsın yine biz Kıbrıslılar tekrarlayalım; “Uluslaraası hukuka göre”. Ama bizde tam karşıtı yapılsada:

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin