Bir müddet önce bu sütunlarda bilhassa Türkiye’deki “Kim” ve “Akis” Dergilerine de yansıyan Kıbrıs’ta 1950 Yıllarında bayağı keskin bir politik çatışmanın olduğunu yazmıştım. Son zamanlarda bazı gazete ve dergilerimizde yayımlanan anıları okuduğumuzda bu görüşümüzün ne kadar haklı çıktığını görmekteyiz. Kıbrıs’taki liderliğe karşı kendini daha fazla CHP ile özdeşleştiren ve genelde sol Kemalist çizgiyi takip eden siyasal grupla liderliğin desteklediği Menderesci grup arasındaki farklılıklar Türkiye’deki Kim ve Akis dergilerine de yansımıştı.
“Kıbrıs’ın Akisi” (Mehmet Hasgüler,2005 ) adlı kitapta yer alan, 27 Mayıs Devrimi hakkındaki yazıda, Kim’in bir haberi ilginçtir: “27 Mayıs Inkilabı, Kıbrıs’ta bir bomba gibi patlamıştı. Sabık liderlere pek bağlı ve bilhassa koyu bir Menderesci olan” lider “ haberi alır almaz denizden çıkmış balığa dönmüştü. Daha bir ay evvel, 28 Nisan nümayişlerini öğrenir öğrenmez, 120 bin Kıbrıslı Türk namına Menderes’e bağlılık telgrafı çeken ve emrinizdeyiz” diyen o zamanki Kıbrıstürk liderini suçlayan kitapta.” Devri saatte Kıbrıs’ı baştan aşağı Menderes ve Bayar isimleriyle konusu donatan” Kıbrıslıtürk liderinin, 27 Mayıstan sonra, gençliğin tazyiklerine dayanamayarak, Adnan Menderes Lisesi ve Celal Bayar Lisesi ve Menderes köyü levhalarını süratle indirtti, fakat Menderes caddesi ile Fatin Rüştü Zorlu Caddesi’nin hala isimlerini muhafaza etmesi, kardeş Ocağı lokalinde 28 Nisan talebe nümayişlerini övdükleri için” liderliğin adamlarının tehditlerine maruz kalan aydın Kıbrıslılar, “Anavatandaki ustalarına muvazi bir terör havası yaratan lidere ve arkadaşlarına karşı açıktan açığa cephe almağa başlamışlardı ve beyannameler şimdiden tesirini gösterir olmuştu. Kıbrıs’ta gazetecileri dövdüren, gazete kapatan, muhaliflerine korku salan” ikili ortaklığın “ durumu bir hayli nazik görünüyordu ve 27 Mayısı takip eden günlerde Türkiye’deki yeni liderlere karşı gösterdikleri suni bağlılık tezahürleri de Kıbrıslıları eski Menderesçilere karşı büsbütün soğutuyordu” (sf.185).
Kıbrıs’taki liderlikle Menderes’in yönetimlerinin benzediğini vurgulayarak Kıbrıs’taki Türklerin ekonomik sıkıntısına dikkat çekiliyor, böyle giderse o günkü liderlerin lider olarak kalmasının beklenemeyeceğini yazan dergiler: “…Ankara’daki Kıbrıslılar Kıbrıstürk liderliği aleyhine nümayişler yapıyor ve “Gürsel Paşa bizi de kurtar” diyorlardı diye yazmaktaydılar.
“…Bir orta halliler memleketi olan Yeşilada, onun liderliği devrinde ikiye ayrılmış, çok mahdut bir zümre alabildiğine zenginleşmiş, çok büyük bir kısım Türkler ise fakirleşmişti. Lider zevk-ü sefada o kadar ileri gitmişti ki kurduğu Anadolu kulübünde Türkiye’den hususi aşçılar bile getirmişti. Buradakilerin bazı polislerle yaptırdığını” Kıbrıslıtürk lider “orada başka adamlara yaptırıyordu. liderler de yüksek tahsil gençliği ile iyi geçinemiyordu. Türkiye’nin ödediği bursları kendi yakınlarına veriyor…Burs verdikleri arasında Türkiye’de Kıbrıs plakalı arabalarla fink atanlar” vardı.
“Varsın gitsinler beyim, burada işsiz kalıp da başımıza bela kesilmeleri daha mı iyi?” Her ay Kıbrıs’tan hicret edenlerin arkasından Kıbrıs Türklerinin iki numaralı lideri böyle söylüyordu. Gidenler gitsindi. İkilinin umurunda bile değildi. “Ötede Rum cemaat liderleri Ada’da mümkün olduğu kadar yerleşmek ve çoğalmak için bilgili ve müşfik bir idare tesis ederlerken beri tarafta Türk cemaati liderleri yarattıkları baskı idaresiyle kendi vatandaşlarını Ada’dan kaçırıyorlar ve arkalarından da bir beladan kurtulduk diye seviniyorlardı”. Hani bu gidişle cemaat küçüle küçüle sadece iki liderin taraftarlarından ibaret kalacaktı. Onların sayısı da pek kalabalık değildi. İki lider kendileriyle kader birliği yapmış bir takım sadık adamlarla işleri yürüteceklerini sanıyorlardı. Cemaatin hoşnutsuzluğuna rağmen baskıyla ve kuvvetle iktidarlarını devam ettirmek hülyasından vazgeçmeyen ahbap çavuşlar, Baf’taki ve Limasol’daki adamlarıyla sistemlerini müdafaa ediyorlar ve yürütüyorlardı, muhaliflerini ve korkuttuklarını adadan kaçırmayı marifet sanıyorlardı.”Şimdi, yetişmiş insan cevherine en fazla ihtiyaç duyulduğu bir sırada dışarıdaki okumuş, meslek sahibi olmuş Türkleri tekrar adaya döndürmek gibi idealist bir cereyanı yaratmak dururken, okumuş, meslek sahibi olmuş Türkleri tekrar adaya döndürmek gibi idealist bir cereyanı yaratmak dururken”bizim liderlerin mukallitleri “son hadiselerden de ders almadan kaçırma-sindirme siyasetlerini devam ettiriyorlardı. Adada liderlerin etrafında teşekkül etmiş bir menfaatçi zümrenin dışında herkes gayrı memnundu”. liderliğin arkalarından sevinç çığlıkları kopardığı “gidenler, artık eskisi gibi işsiz güçsüz değildi. Artık küçük esnaf ve sanatkarlar kaçıyordu. Muhalifler kaçıyordu ve bizimkiler Kıbrıs Cumhuriyeti’nin istikbali üzerinde güya pek çekişmeli bir müzakere safahatını devam ettiriyorlardı. Bütün gayretler garip bir surette kuruluşu geciktirmek maksadına yöneltiliyordu. Başlangıçta liderlerin hiç ehemmiyet vermedikleri yüzde 30 meselesi, Anayasa meselesi hallolduktan sonra birden bire bayrak haline getirildi. Ve Türk Cemaati arasında bu yüzde 30 memuriyetler kadrosunu dolduracak kifayetli elemanların bulunmadığı bir sırada söz ayağa düşürüldü”. liderler “devlet işlerinin ehil memurlar tarafından yürütülmesi endişesinde değillerdi. Onlar kendilerine sadık kalacak adamlarına senelik iyi bir gelir temin edecek işyerlerinin açılmasını istiyorlardı”(sf.187).
Poli Dergisinin8 Nisan 2002 Pazar sayısında “1960-64 Yılları, Toplumun Karanlık Dönemi Olarak Hatırlanacak (1)” başlığıyla Dr. Turhan Korun yukarıdaki alıntıları destekleyen mahalde bilgiler vermektedir:
“27 Mayıs 1960’da Türlkiye’de yapılan askeri darbe ile Menderes Hükümeti iktidardan uzaklaştırılırken, bu olayın Kıbrıs Türk toplumunda da çeşitli yansımaları olmuştur.
İstanbul’daki Kıbrıslı Türk yüksek öğrenim gençliğinin, 1950-60 yılları arasındaki Kıbrıs Türk Liderliği’nin uyguladığı ceberrut uygulamalara her zaman karşı çıkmakta olduğu bilinmektedir. Darbe olması ve siyasi kadroların değişmesinden cesaret bulan öğrenciler, 23 Haziran 1960’da İstanbul’da Harbiye-Taksim arasında sessiz bir yürüyüş düzenlemişlerdi. Yürüyüş gerekçelerini en iyi anlatan pankart şu idi: “Dr. Küçük Yassı Ada’da sana da yer var…”Bu pankart basına yansımış ve Kıbrıs’ın gündemini oluşturmuştu. Bu yürüyüşü Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kıbrıslı Öğrenciler Derneği de desteklemişti.
Bu yürüyüşün Kıbrıs’ta etkisi görülmüş, Arasta esnaflarından Memduh Erdal’ın öncülüğünde 50-60 kişi “Liderliğimize bağlılık yürüyüşü” yapmışlardı. Bu gösteriden sonra Türkiye’den tatil için Kıbrıs’a dönen öğrenciler 27 Mayıs olaylarında hayatlarını kaybedenler için Selimiye Camii’nde mevlit okutmuşlardı. Bu mevlit vesilesiyle toplanan halka, öğrenci liderleri konuşmalar yapıp Türk Liderliğini alenen eleştirmişlerdi. Bu konuşmalarda öğrenciler, 1950-60 arasında Türk toplumunun yaşamış olduğu terör olaylarını, sokak ortasında adam öldürmeleri, kulüplerde yapılan masum konuşmaları yapanların çalışma ofislerinde, kliniklerde, evlerinin önünde dövülmelerini açıkça protesto etmişlerdi”
Dr Turhan Korun bu yazısında bizlere karanlıkta kalmış birçok olayları, işyeri ve dövme olaylarını gözler önüne getiriyor. Bu arada eski siyasilerden ve liderlerden rahmetli Burhan Nalbantoğlu’na yapılan baskıları anlatıyor. 1950’lerde başlayan aydın ve halka yönelik baskıların 1963-64 yıllarında da devam ettiğini, toplumlarası çatışmalar vesile edilip muhaliflerin enklavlarda da sindirildiğini ve Kıbrıstürk toplumunda demokrasi namına herşeyin ortadan kaldırıldığını zaten biliyorduk. 1950’li yıllarda başlayan sürecin bir başka versiyonunun da şimdilerde nasıl devam ettiğini yaşamakta ve görmekteyiz. Tüm bunlara rağmen gerçek ve somut analizler yapılmadan, strateji olmadan halkı özgürlüğe ve gerçek demokratik bir yapıya ulaştırmak yanlış olsa gerek. Bu sadece geçici bir makyajdan başka birşey olamaz. Olayı daha ciddi boyutlarda alıp öncelikle Kıbrıstürk halkının gerçek siyasal iradesinini yaşamına yansıtılması önşarttır. Bu olmazsa her zamanki gibi gelip geçici seçim rüzgarlarıyla savrulup gidecek ve Kıbrıstürk halkının değişim arzuları her zaman hüsrana uğrayacaktır.