Hukuk yolunu zorlama kuruluşların yeni çabası oldu. Lakin hukuk yolu açık değil. Mahkeme yürütmeyi denetlemeyi çok sınırlandıran kararlar aldı. Örneğin anayasaya aykırılık iddiası yapılan Taşınmaz Mal Komisyonu kuruluş yasasını uygulansın da görelim, yasamaya bakmayalım, yürütme nasıl uygulayacak görelim, şimdiden anayasaya aykırı diyemeyiz dedi. Başka kararlarında da yasama yetkisine sınırlama getirmekten kaçınmak bir görüştür ve bu görüşü savunuyoruz dedi. Onun için kuruluşların çare bulacakları yer artık anayasa mahkemesi değildir.
Hukuk istersen hukuku önce anayasanın sonra meclis kararlarının onu oluşturduğunu hatırlamak gerek. Partiler mecliste yapabildiklerine bakıp “acaba işleyen hukuk devletlerinde de mebuslar bu kadar yetkisiz mi” diye kendi kendilerine sormaya başlamalıdırlar. Anayasayı ele alacaklarmış. Oraya da bakmalı ve mebuslara yetki verilmiş mi diye sorgulamalıdır. Sonra da yasanın olmadığı yerde yürütme olmaz ilkesini hatırlayıp meclisin yasalarını denetlemeyi nasıl yaptığını düşünmelidir. İngiltere’de yasalara uygun yürütme yapılıp yapılmadığını denetlemek için bir daimi komite vardır ve bir de alt komitesi bulunur ki hükümetin her kararı daha alınmadan önce yasal yetki verilmiş bulunuyor mu diye denetlesin ve izin versin. Yoksa o karar alınamaz.
Bizim mebuslar ise hükümet kararlarını basından şayet yazarlarsa duyar. Bunu garipsememeleri eskinin gelenekselleşmiş uygulamalarına hapsolduklarının delilidir.
Kurumsallaşacaklarmış diye kurumlardan beklenti vardır. Politikacılar duydular ya halk bunu duymaktan hoşlanır devamlı kullanırlar. Amma kurumsallaşma kendiliğinden ve geçen zaman içinde oluşmaz. Kurumlar kalıcı olmalıdır yani içindeki personel kuruma kalıcı teamüller getirmeli, bir arşivi ve tutanağı olmalı ve uzun yıllar orada çalışıp orada terfi etmelidir. Temel şartı da dışarıdan birileri başına getirilip kurumun arşiv ve tutanaklarına olmayan kafadan atma emirler verememelidir. Bakan ve hatta başbakan kuruma uygulama prosedürlerine aykırı emirler verme hakkına sahip olmadığını bilerek hareket etmelidir. Bunun sağlanması için de meclis denetlemelidir. Kim ki kuruma yasadan bir yetki almadan müdahale eder pişman edilmelidir.
Lefkoşa belediyesi kurumsallaşamamanın büyük bir örneğidir. Belediye meclisi vardır ama üyelerinin yetkileri yoktur. Onun için azınlıkta olan muhalefetin borusu hiç ötmez. Yani belediye meclisi muhalefet denetiminden hayır görmez. Başkan üyelerden izin almadan toplantıları istediği zaman erteleyebildiğini bu kriz içinde bile gösterdi. İsterse toplantıya çağırır, gündeme istediği konuyu getirir, istediği bilgiyi verir istemediğini vermez. Onun için başkan dilediği kadar personel aldı, dilediğine belediyenin malını devretti. Gazete haberine göre Belça’nın arazisini de devretti. Ne demek devretmek? Sattı mı? Kaça sattı? Belli değil. Madem seçildi dilediğini alır satar demek aklın lacağı iş değil.
Ünal Akifler İngiltere’de yerel yönetimler için kurulmuş olan denetleme organında çalışmış. Orada denetim organının değil yasal yetkilerle harcama yapılıp yapılmadığını yerinde karar alınıp yerinde harcama yapılıp yapılmadığını bile denetlediklerini halkın bilgisine getirdi. Kahvedeki insan bile aslında böyle yetkili ve tarafsız bir kurumun olması gerektiğini bilir ve ”ma bakmazlar ne yaparlar?” diye sorar. Bizde de Sayıştay varmış? Adını bile yetkililere öğretmedi; Sayıştaylık diye konuşmaya devam ederler. Açıklamalara göre yakında performans denetimi de getirmek isterlermiş. Sevsinler. 2007 ve 2008 yılı kesin hesaplarının denetimini bile geçen gün meclise sevk etti. Gene de bize devletin bütçesinin yasalara aykırı kullanıldığını duyurmak zorunda kaldı ama bunu sorgulamadı. Nazikçe aşılma oldu, avanslar yasaya aykırı olarak zamanında kapatılmadı, imprestler de öyle. Meclisin bu usullerle aldatıldığını belirtmedi. Ey meclis ben senin adına yürütmeyi denetledim ama gördüm ki seni takmadan bildiklerini okudurlar demedi.
Muhalefet de şikâyet etmedi. Belli kurumsallaşmışlar ama tersinden. İktidar muhalefet alaguduru iş gömenin eşyanın tabiatından olduğunu benimsemişler.
Ünal Akifler makalesinde BES’in de belediyeye teslim olmağa hazır olduğunu yazdı. Sanki ödenseler derhal anlaşmaya hazır havasındalar dedi. O anda öyle göründükleri doğru. Hatta hatır işi atananlara da sahip çıkmış durumdalar ama ne yapsınlar ki? Kurumsallaşmış ve elindeki yasal yetkileri başkalarının kullanmasına izin vermeyen bir yetkililer örgütü görmemişler. Her seçilen ne belediye meclisini görmek istemiş ne de kurumdaki yetkililere verilen yetkilere saygı göstermiş. Dertleri hizmet aşkları için kimsenin engel olmaması için yasa değiştirmek olmuş.
Ünal Akifler onların gelenekselleşmiş ceberutluklarına bağlı düşünmeyenlerden olduğu için sakatlığı görüyor, sendika da kıt kaynaklarıyla grevi sürdürmenin neye patlayacağını hesaplamak ve gerçekten kurumu düşünen üyelerini korumaya çalışmak dorumunda yoksa sendika demek tehlike demek diyen kültürümüzle grev sürdürmek çok zor. Neyse ki halk bu kez sendika aleyhine dönmedi veya dedikleri gibi hükümet de grevi destekliyor.
Kanuni Sultan Süleyman kanunu ben yaparım ama yürürlükte olduğu sürece ben de uyacağım dediği için kanuni lakabına layık görüldü ve kanuna saygının ilk nişanesi diye İstanbul ABD konsolosluğunda hukuka saygılı adamlar sırasında resmi yer aldı. O da bir yalandı şimdiki saygımız da yalandır. Hala öğrenemedik saygıyı ve saygıyı sağlamayı.