Kıbrıs AB Derneği Başkanı Mustafa Damdelen ‘Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportunun kullanılmasının yasaklanması’ hakkında bir basın bildirisi yayınladı. Açıklama şöyle:
Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportunun kullanılmasını yasaklamak 1960 anlaşmalarından kaynaklanan hakların kısıtlanması ve kendi toplumumuza izolasyon uygulamaktır
Bakanlar Kurulu, 9 Nisan 2012 tarihinde aldığı kararla, kamu görevlilerinin ve sportif kültürel, yurt dışı temas yapacakların KKTC ve TC pasaportu dışında pasaport kullanılmasını yasaklamış, karara uymayanların devlet finansmanı alamayacağını belirtmiştir. Bu karar, Kıbrıs Türk Toplumunun seyahat özgürlüğünün kısıtlanarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyetindeki kurucu ortaklık haklarından mahrum bırakılma girişimidir ve son derece yanlıştır.
1960 anlaşmalarından kaynaklanan haklardan vaz mı geçiliyor?
Kıbrıs Cumhuriyetinde siyasi eşit, kurucu ortak olan Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs Cumhuriyeti ve AB vatandaşlığının sağladığı tüm haklardan yararlanmaları en doğal hakkıdır. Bugün toplumlararası görüşmelerin iki siyasi eşit statüde toplum liderleri sıffatıyla sürdürülmesi ve varılacak federal çözümde siyasi eşit ortak olacağımız 1960 haklarına dayandırılmaktadır.
Kıbrıs ve AB vatandaşı olmak, vizesiz seyahat yanında AB ülkelerinde çalışma, ikamet etme, daha ucuz eğitim, sağlık hizmetlerinde özel haklar, çifte vergilendirmenin önlenmesi gibi birçok hakkı içerir. Bu haklardan veya bir kısmından Kıbrıs Türk toplumunu men etmeye kimsenin hakkı yoktur. 1960 haklarının istediğiniz kısmını alıp hak iddia etmek istediğiniz kısmını da yasaklamak büyük bir tutarsızlıktır.
Hükümetlerin görevi halklarının yaşam kalitesini yükseltici kararlar almak olmalıdır. Bu kararla tam tersi yapılmaktadır. Hem çok masraflı hem çok uğraştırıcı hem de anında seyahat etme imkanını ortadan kaldırıcı bu kararın hangi mantıkla alındığının tesbitini doğru yapmak gerekir.
Esasen hükümet kararında, söylenmeyen Kıbrıs Cumhuriyeti yoktur tezidir, ve bu teze dayalı ilgili hakları kullandırmama gibi gerçeklerle çelişen yanlış politikaların yansıması görünmektedir. Bir yandan KKTC yerine Annan Planı’na atıfta bulunan, Kıbrıs Türk Devleti’ni kullanma niyeti, adanın tamamında Kıbrıslı Türklerin hakları olduğu tezi veya Kıbrıs’ın güneyindeki doğal gaz ve petrol kaynaklarından hak iddia edilmesi,1960 anayasasında işimize geldiği kısımları benimseme mantığını taşımaktadır. Hem Türkiyenin hem de KKTC yetkililerinin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yok sayma politikaları hem çok yanlış hem de uluslararası politikada tutarsızlıktır.
Nihai anlaşma olana kadar 1960 anayasası hakkımızdır, kullanılmalıdır, korunmalıdır. Hükümette demokratik haklarımızı kullanamama Kıbrıs sorununun temel sorunlarından birisidir. Bu sorun nedeniyle tüm haklardan vaz geçmek akılcı değildir.
İzolasyonların kalkması 1960’a dayalı Kıbrıs Türk toplumu hakları odaklı olursa başarılı olabilir:
1983’de kurulan ve BM kararları ile tanınmayan KKTC’yi tanıtıcı veya KKTC’yi ön plana çıkaran hiçbir izolasyon kaldırma çalışması başarılı olmamıştır. Ancak, Kıbrıs Cumhuriyetinde kurucu ortak olan Kıbrıs Türk Toplumu üzerinde izolasyonları kaldırma odaklı çalışmalar çok daha fazla başarılı olmuştur.
Sonuç olarak Bakanlar Kurulunun seyahat özgürlüğünü kısıtlayıcı ve Kıbrıslı Türklerin 1960’tan kaynaklanan haklarını kısıtlama girişimlerini çok yanlış bulduğumuzu belirtir, bu yanlış karardan bir an önce vazgeçilmesini ciddiyetle talep ediyoruz.