Kimin ne deneyim kazandığı ve bir makamda geçen sürenin ne işe yaradığı hepimizin anlaması gereken bir konudur. DGP genel başkanı Tahsin Ertuğruloğlu eski cumhurbaşkanlarının özlük haklarıyla ilgili bir yasa önerisi vermiş, başbakan da bu yetmez hükümetimiz eski başbakan, meclis başkanı ve bakanları da içine alan daha kapsamlı bir yasa üzerinde çalıştıklarını buyurmuş. Nedeni de kurumsallaşma ihtiyacı imiş.
Görüldüğü üzere kurumsal olan Kıbrıs cumhuriyetinden kaçtıktan beri kurumsallaşmanın ne olduğunu da unutmuşlar. Unutmasalardı bu kadar çok uzun süre devlet makamlarını işgal etmiş olan zevat böyle konuşmazlardı. Yasa ile kuruldu diye kurumsallaşma olsaydı dairelerin hepsi yasayla kurulmaya 1980’lerin başında göre çoktan kurumsallaşma ihtiyacından bahsedilmezdi.
Ercan özerkleştirilsin veya elektrik dairesi özerkleştirilsin diye konuşanlar da aslında ülkemizin halini bildiklerine göre bu halden çıkmadan kurumsallaşma olmayacağını ve özerkleşmenin de gerçekleşmeyeceğini bilmelidirler.
Bu yolsuzluk hastalığından batmış idarenin çaresi yoktur. Halk ayaklanıp yolsuzları cezalandırmak için partileri işgale başlamazsa çare bulunamayacaktır.Tüm kurumlar yolsuzluğa batmış haldedir.
Mahkeme koridorlarına abone olun göreceksiniz ki hangi savcının veya yargıcın hangi guruptan olduğu hangisinin terfi edeceği ve onu kimin takip edeceği dahi konuşulmaktadır. Yani yalnız yürütme batmış değildir. Hepsi batmıştır. Görevliler aralarında dayanışma ağları örmüşler bir birlerini destekleyerek yükselmektedirler.
Kurumsallaşma ancak görevde olan bir birimin uygulamalarını kayda geçirmesi ve kayıtların orada çalışanlar tarafından paylaşılmasıyla icraat yapmasının sonucu oluşur. Kayıtların kapsama başarısı da kurumsallaşmanı9n derecesini gösterir. Eski cumhurbaşkanının özlük hakkı Denktaş ölünce hatırlandı ise kurumsallaşma yoktur demektir. Şimdi bir yasa geçirme ile kurumsallaşma olacak demek asla kurumsallaşma olmayacak demektir çünkü eski bir bakan bile kurumsallaşmadan bunu anlıyor demektir. Başbakan da destek veriyorsa ayni kanıttır.
Sayıştay başkanının görev süresi yasayla uzatılıp çoğaltılabiliyorsa orada her kurumsallaşma çabasının manasını kalmadığını anlamak gerek. Çünkü yansız olması istenen bir bağımsız kuruma atananın ilk akla gelen güvencesi görev süresinin kısa olmaması ve kısaltılamamasıdır. Yasayla yapıyorsan artık anlamı kalmaz.
Kurumsallaşma varsa onun manası kuruma verilen yetkilerin başkaları tarafından kullanılamamasıdır. Yoksa ortada bir kurum kalmaz. Bakanın birimin en üst amiri demek kurumdakine yasayla verilen yetkinin üstünde bir yetki tanımak demek değildir. İdari hukuk der ki delegatum non delegare yani verilen bir yetki verenden izin alınmadan başkasına verilemez. Anayasa yetki verirse anayasa değiştirilmeden yani halka başvurmadan o yetki başkasına verilemez. Örneğin meclise verilen yasama yetkisi hükümete devredilemez. Devredilebilecek yetkiler onun için anayasada belirtilmiştir. Ancak orada belirtilen sınırlarla yetki devredilebilir. Bir kurumdaki kişiye verilen yetki de yasayla verildiği için başkasına devredilemez. Bakan da devralamaz. Oradaki kişi bakanı dinlemek zorunda değildir, tam tersine dinlememek zorundadır.
Bakanlar ve siyasi atamalarla gelenler yetki gaspı yaparlar ama şikâyet yok diye herkes seyreder. Bu düzen devam ettikçe kurumsallaşma olmaz.
Tabii kurumdakiler ayaklansa kurumsallaşma olacak diye de ummamalıdır. Çünkü yetki tam tarif edilerek son kamu görevlisine kadar iş tanımı sağlanmadıkça durum düzelmez. İş tanımı zorunluluğunu bir insan hakları sorunu haline de gelmiştir. Çalışanların baştan aşağı iş tanımı almak hakkı AİHM’in de istediği bir haktır.
Kurumsallaşma olursa örneğin elektrik kurumu bir depremle sarsılır. Çünkü hala daha yasal olarak bir elektrik kurumu yoktur. Olsa yönetim kurulu bir bütçe yapmadığı ve elektrik borçlarını ödetmek için gerekli çabayı harcamadığı için çalışanlar tarafından dava edilir ve mahkeme kararıyla görevi suiistimal, ihmal ve savsaklama suçlarından şapa otururdu. Bu siyasilerin yani çetenin tayin ettiği kişiler efendilerini “bana dokunmamam emri verildi” diye ifade verdiklerini düşünün. İşte o zaman kurumsallaşma başlar. Kurum olun demekle olmaz. Cumhurbaşkanına hiç gereği yokken özlük hakkı tanımak ile kurumsallaşma arasında ilişki kurmak akla hayale sığmaz.
Özerkleşmeyi beklemek de ham hayaldir. Çünkü Sayıştay gibi anayasal özerkliğe sahip bir kurum bile yasayla maskara edilebilmektedir. Meclis ki kuvvetler ayrılığı ilkesine göre yürütmeyi meclis adına denetleyecek kurum Sayıştay’dır ama raporlarını görmek bile istemez. Gördükleri de işine gelmez diye raporları reddeder hatta kürsüden hakaret eder, orada kurumsallaşma da olmaz özerkleştirme de.
Aslında memur güvencesi varsa ve yasal yetkilere müdahale edene engel olacak bir idari mahkeme varsa orada özerk kurumlar oluşur. Daha da özerk istenirse o zaman özel önlem alınır ve bütçesi ayrı özerk kurumları görmeye başlarız.
Kuruluş yasalarında baştakinin yetki delege etme de vardır ama telefonla emir vermek delegatum değildir. Yetki devri yazılı olarak yapılır ve delege edileni tanımlayan bir belge ile olur. Bunun yapan tek bir örnekle daha tanışmadık. Hükmü karakuşi emirler var, başka yok.