Kurumsalaşan sistem bizi öylesine kuşatılmış öğreti ile yetiştiriyor ki ona karşı olsak dahi, istediği gibi kavratmayı başarmaktadır. Çoğumuz sistemin yanlışını bilmemize karşın, yeri geldiğinde onun istediklerini söyleyerek duruş segilediğimiz çok oldu. Hatta kavramların dahi yerine göre çıkarın şekilenmesine bakarak eleştiri yapmayı dahi unuturuz. Dönüp verilen algılarla yine sistemin istediği gibi düşünürüz. Çok basit örnek vereyim; Türkiyede Sosyalistler hep devletin kendilerine yaptığı baskıları söylerler: Ancak ayni siaysetin hemde Tabusal yaptığı Kıbrıs konusunda çoğu kez onların çizgisine geldiğine tanık olduk. Ayni şekli bize indirgeyim: Biz hep buradaki yönetimin Kukla olduğunu söyleriz. Ama sora ne acıdır ki Kıbrıs görüşmerinde onların istediği gibi sanki Çözümü dahi bulacaklarına inananlar çok oldu. Bunlar en basit gerçekler olarak her gün yaşadıklarımızdır. Çünkü hep şunu öğrendik; Bize bazı bilgiler verilir ve onları kabul ederek düşünürüz. Ne verilen bilgi sorgusu yapılıyor nede sistemin eleştirisine karşın nasıl doğru yapacaklarını düşünmekten uzak kalırız. Hatta çoğu kez ufak kelimeleri de kulanırken yanlışa düşeriz. Kıbrıs sorununda olduğu veya dünyayı tanımlamadaki algılarla:
Uzun Yıllar ASosyalist çizgisinde olanlar şunu en ufak sorgulamada yakaldı: Emperyalist ilişki: Ancak bunlara karşın ve üstelik yazılı bilgilere kararlara karşın eyer sorunu bilenler dahi yanılıyorsa, demek ki alınacak yol çok. Öğreti ve siaysal yapılanma oldukça yalanlarla örüldü. Bunlarla kendini Bakan, müdür veya avantadan ganimetden pay alan kesimlerle taşlandı. Böylelikle potansiyel kitlesel güç ile resmi idoloji yanına bilim de kondu. Öyle bir yapılanma süreci yaşandı ki eyer yorumsama yapamadan olmaz. Düşünün öyle bir aşamaya geldik ki en basit dayre işini dıştan gelen birokratla ayarlatıyoruz: Yapılacak “üretimden fesdivale” her olay projeli veya destekli olunuyor. Eğtim ise bir başka oluyor. Özelikle öğretilen Tarihte artık herkesin bildiği yalanlar sıralansa dahi, sınava girerken, geçecek not alırken bu yalanları ezberlemek ve bunların sayesinde başarılı olursunuz. Tüm net bilgilere karşın hala Türkiyenin Özel Harp dayresi gerçeğine karşın, tMT bizim ulusal örgütümüz diye dokunulmayan tabu olmaktadır. Haberlerle öylesi algılar oluşur ki bir anda şaşırırız: Hatta istenileni söyleiriz. Örnek olarak; Zaten bizim “liderin” etkisini hepimiz yeri geldiğinde vurgularız. Vurgularız ama sora dönüp kolayca kandırılarak bunun masada çözüm getireceğine inanırız. Hatta şu yalanı da kolayca yutarız: “Çözüm bulacaksa 2 lider bulacak” Bilgili siyaset dahi tutuyor. Hatta sorunun temelini dinamitleyen kesimlerin adada çözüm istediklerini dahi söyleriz. Kararları incelerken Amerikan gerçeklerine karşın hala ayni ülkenin adada Çözüm istediğini vurgularız. En acısı şudur: Aslında son görüşmelerde olduğu gibi resmi siyasetimizin başarısı tartışılmazken, bizler sanki “Başarısız” olunmuş gibi konuşuruz. Bizim deyerimizi bakışımızı sanki resmi siaysetin aynisi gibi düşünürüz. Bundan dolayı kolayca yanılırız.
Birde şu çelişkiyi hep yaşarız. Bazı resmi merkeze yakın kişilerin burada kandırmacalı duruşlarının aynisini başka yerde yaptığına inanmak isteriz. Son yine yapılan Brüksel ziyareti gösterdi ki burada “barış” diyen parlementerlerin birden Brükselde izolasyon dansıyla daraltıp oynadıklarını öğrendik. Adamına göre konuşma veya resmi ile doğal koşulalrda sözcükler hep başka oluyor. Nasıl ki bazı UBP kesimleri veya iki yüzlülerin yeri geldiğinde ve resmi kürsüde olmadıkları zaman “bizde biliriz bu işin kötü olduğunu; Ama ne yapalım” itiraflarını sık sık tanık olduk. Ama yine de bunları sanki kesin doğru gibi de kulandık. Bundan dolayı yine yanılırız: Çünkü bizi bilip ona göre konuşanlar iş çıkara gelince nasıl kıvırdıklarına hep tanık olduk. Ama yine kandırılıyoruz.
Yukarda özetlediklerim bizi ne kadar çelişkili konuma getirdiğini ortaya koyuyor. Çünkü sistemden pay alma ve eleştirinin samimi olma durumu hep oldukça yanılsamaya adaydır. Fakat bu döngüyle yaşıyoruz. Yaşadığımız için de kaypak zeminde kayıp gideriz. Ama şu yanılgı da hep olur: “Halk hazırdır ama” denilen aldatmacalar hep olur. Sora takılırız merkezi idolojinin algısına; “Uluslar arası hukuk ilkeleriyle” başlayan fantezimiz, bazen ilgili kuraların olmadığını veya deyiştiğini dahi bilmekten uzağız. Doğruyu yazalım: Kıbrısla ilgili B.M. kararları vardır, Avrupa kurumlarının yine bolca verilen kararları ortada savruluyor. Ama ne acıdır ki hiç biri uygulanmıyor. Öyle ya; Şimdilerde Türkiye Orta doğu projesinden faydalanma aktörü oluyor. Yeni Osmanlı olayı yaşanıyor. Yalanın bol baskının çeşitlenmesi ve algılarda hep yalanların savrulup uçuştuğu bir ortamdan söz etmekteyiz. Bunlar bizim iyice bilmemiz söylememiz gereken basit olgulardır. Bunlar dahi söylenmez. En demokratik talepte dahi daha ilk adımdan hep şu kuşatılmışlıkta takılırız: “Aman şu slogan atılmasın, bu pankart yazılmasın, Türkiyeye dokunmayalım” sınırlanması hemen sesezilmekle kalmaz, eyer olay olursa hemen saldırıya eleştiriye hazır kesimelr vardır. Hiç onutmam; Demokrat Memur hareketinde şu cümle çok fırtına kopardıydı: “Emperyalis sisteme göbekten bağlıyız” keliemelri çok eleştiri aldı. Hatta kendine demokrat diyenler dahi eleştirdi. Anladım o dönemden beri ki bizler daha en doğal yaşamın yansımasını dahi söyletimeme öğretisini iyi öğrendik.
Kısaca; Bu hafta biraz bizim aynamızdan baktık: Bilip de söylemediklerimizi başkalarının söylemesini bekleyen veya bu pastadan pay alanların pastayı almama beklentileri hep basit algılatmanın yanılgısı oluyoruz. Yalanların rövenşta olduğu ve doğruların tehlikeli olunan konuşturulması dahi sınrılanan durumda elbet son görüşmelerde olduğu gibi sistem başarılı olup siaysetini devam etirirken, sanki onlar bizmiş gibi de biz başarısız olarak görürüz. Onun için önce sıkılmadan tekrar tekrar doğruları söylememiz şartır. Yoksa en keskin yalanı bilerek eyer diploma alınıyorsa, işe giriliyrsa, yönetimden destek alınıyor ve makamlara oturuluyorsa, yalan kuşatmasında kalıp hep kandırılırız.