yaklaşımlarÖzkan YıkıcıNeden böyle olduk ve ne yapmalıyız? – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Neden böyle olduk ve ne yapmalıyız? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Son günlerde ilgili ilgisiz bir çok çevre oluşan tekil olaylarla oluşan öfke içinde şu soruyu soruyor; “Biz neden böyle olduk”? Daha biraz kendini de dışlatarak “Biz böyle deyildik” savunma refleksle konuşuyor. Konuşuyor konuşmasına ama; Hiçbir zaman olayların gösere göstere geldiğini ve bunun şunun ötekinin deyil genelde sistemin yaratığı Koşulların sonucu oluştuğunu pek sorgulamaz: Daha doğrusu; Çıkar bekleme ve olan olaylardaki savrulma sonucu öfkesini sert görülüp kısır kulanma gerçeği ile ortaya koyuyor. Sanki olaylar durup dururken gelişti ve arada “kötü” kesinmler sonucu münferit oluyor. Hep şu gerçekte buluşma yüzleşmesini yeniden yaşıyoruz; Sistemi sorgulamaktan hep kaçıyoruz. Bu yanılgı giderek başka neden sonuç ilişkisini etkiliyor; Öfke ile çözüm olmayan veya olayı yaratıp iktidar olan, sömürgeleştirileni dıştalayarak anlık konuşma haline getiririz. Sistem doğrusu bilimcisi, poletikacısı, ekonomisti ve medyasıyla bunu çok güzel yerleştirdi. Öyle yerleştirdi ki ilgili nefret duyulan olayları zamanında söyleyenleri “hayin” dahi dıştalandığını çoğu belekten sildi. Başlıkta kulandığım gibi; Gelinen noktanın nedenleri nedir; ilgili koşullar nasıl çözülmelidir? Demek oluyor ki hem nedenleri hemde bunları nasıl gelecekle çözmek şartır. Bir yanda eleştirmek, öte yanda bunu yaratan yapının yarınların “umudu” olduğunu söylemek çelişkisi hep kandırılma kolaycılığını yaratır.

Son günlerde ülkemizi yıllardır uygulanan poletikaların ve daha gerçeği ile yeniden smürgeleşme ilhak anlayışının sonuçlarını yaşıyoruz. Şimdi yaşanılanlar ve söylenen yalanlar bir anda olmadı: Bunlar yaşatılarak ve kültürleştirerek davranış haline getirilerek ulaşıldı. Sistemin yaşamıyla bu tip insanlar oluştu. Çocuk ne katil nede sapık doğar. Çocuk hırsız ırkçı tarikatcı doğmaz. İnsan doğarken yolsuzlukları rüşveti kayırmaları bilmez. Ret etmeyi veya yandaş kayırmayı bilmez: Bunları hep yaşayarak yaşamın kendisi ona öğretir. Deyerler verilir ve kültürleşir. Pay alma ve kazanmanın kuralalrını veya ret etme iyi olma yollarını yaşamda sistem içinde öğrenir. Doğrudur; Kuzey Kıbrısta eskiden bir çok olay bilinmez ve sadece okudukları kitaplarda veya filimlerde konu olarak karşılaşıp nefret duyarken, şimdi bunları yaşamın doğal işleyişinde buluyor. Yalnız hep bir eksik yapılır; Eskiden denildiği gibi kötülükelr yoktur savunması doğru deyildir. Öyle olsaydı ve biz mükemel insanlar birliği olsaydık, sistemin burada kolayca işbirlikci bulamaz ve istediği oyunlarla şimdi yaşanan Kuzey Kıbrıs içi veya genel Kıbrıs sorunu olmazdı. Onun için bazen hep yaptığımız kendimizi övme ve ötekine yüklenerek sorunlar anlaşılmaz. Sadece sorunlar karşısında parçalanma, yanlış algılar ve sistemin yeniden devamını sağlamada rol alırız.

Kıbrıs sorunu etnik ayrımdan idolojileştiylse, Kuzey Kıbrısta hem sömürgeleşme hemde ilhak poletikaları yapılandırmayı sağladıysa, Ekonomide işbirlikcilik gayrı nizami kuralalrla kaçakcılık kriterli oluşyorsa, ne beklenirdi ki; Taşınan nufustaki gözetimli seçki, Elçilik direk denetimli, Yolsuzlukla rüşvetle ve ganimetle yandaşlı paylaşım işbirlikci Ekonomi sonuçta bu yapıyı doğurdu ve yeşerti. Kimse genelin parçalarıyla bu gerçekleri ele almaz. Bir bayrakla etrafında toplanma adını “Egemenlik” konuluyor ve sora ret etmelerle kayırmalar ganimet ilkeleriyle yapılanıyordu. Bunlar nasıl sağlıklı toplum yaratacaktı?

Şimdi tekil tekil olaylar biraz fazla da kurgulanıp içi boşaltıralak bireyseleştirip ötekileştirince işler sanki tamam olacaktır. Onun için hiç kimse olayları nefretleştirirken belki de yeri geldiğinde bazı düşünceler beyninde olduğunu onutuyor. Yeri geldiğinde kaçakcılığa yöneldiği, sistem alma davranışıyla yandaşlaştığını ve en kötü uygulamada sırf yandaşlıktan övgü dahi aldığını onuturuz. Bunları bir an düşünün; Kriminal suçlarla birilerini suçlarken, veya kaçak işçiliği eleştirirken, bunu en başta bizde emek sömürüsü için kulananların güç aldığını hep onuturuz. Elbet taşınan nufustan başlama veya eğtimdeki yanlışların söylenmesi kadar, medyaların resimlerle haberlerle yaptıklarını bir yana itemeyi<. Hatta şunu hep unuturuz: Neoliebraleşmede temel istenilen davranışlardan biri de kitlesel apoletikleştirme yratıp var olanı koruma adına pornolar ve ilginç gençlik projeleri finansmanlarla desteklendi. Bunlar hep gözden kaçırılıyor. Sadece çocuğunu öldüren babaya kin duyma, sapılık yapan kişilere laf söyleme ile sınırlanıyor. Halbuki bunu yaratan genel yapının sadece birer örneği olduğunu hep gözden kaçıyor. Çünkü sistem kendi yaratığı kirliliği dahi kulanıp toplumsal parçalama ve yanlış hedflerle sulandırmayı güzel şekliyle başarıyor. Hatta şunu dahi güzelce söyletiyor; “Yönetimler şunları yapmalıdır; Çözüm bulmalıdır” kelimeleri sıralanıyor.

Tekrar etmekte yarar vardır: Yönetimiyle yolsuzluklarla kayırmalarla uçuşan, yaşamın her alanında “Kaçak” ifadesi doğalaşıp yerleşip temel kural oluyorsa, durmadan nufus kayıyor ve talimatlarla eldekiler yeniden paylaşılırsa, bunlardan kitlesel pay almalar oluyorsa, nasıl insan tiplemeleri çıkacaktır? Üstelik böyle gelişen yapıda kaçımız eskiden beri direk cinayet işleyen, yolsuzluk yapan ve kaçakcılığın en çirkinelrini uyglu ayanları sorgulaya bildi. Zaten hiç uzağa gitmeyin; Sadece son vekil transferiyle ardından çıkan gerçekler ne kadar yanlışlarla donatıldığımızın sonuçalrını veriyor. Gümrük verigisini ödetilmeyen araba; Borçalrı elektrik başta olmak üzer durmadan gündeme gelen ve bunun üstünde “vatandaşlık” dolandırıcılık yapan kuruluşa yönlendirme ile en son makam için akan rüşvetler direk yapılıyorsa, o zaman parmak hesaplı vekil transferi böyle olursa, nasıl iyi yapıdan söz etmeliyiz: Yine özelikle tecavüzler gibi son çocuk öldürmeler konuşulurken, ülke ekonomik gücü Kadın seks ticareti güçlü olurken, medya yayınında insana deyer verilmiyorsa ve her şeyi rant görüyorsak, bunlar tekil olarak daha olumsuz yansımaması mümkünmü? Genelin parçalarını yaşıyoruz. Böylesi ayrımlar ötekileştirmeler ve nefretlerle donatılan ve bunun üstünden ilhak poletikası oturtursanız, zatan ilhakın ifadesi dahi kötü olmaya yeter. Buna ek olarak bu yanlışları “hamasetlendirip” bezeterek “ulusalcılık, anavatancılıkla” otoriter idolojikleştirip baskılaştırıp yerleştiriyorsanız, başka tür insan göstergeleri göremezsiniz. Zaten kendi halkını dahi sırf koltukta kalma adına jurnaleyen, orda burada kötüleyen yapyla nereye dek gidilecektir?

Tabi biz bunları genel olarak sistemsel sorgulamadığımız için de yeri geldiğinde tilkiden tavukları yememe adına yalvaran, ağzında kuşu tutan yılandan medet umma davranışlarına gireriz. Kıbrıs sorununu çözmelerini, kriminal suçların önlenmesini, ekonomiyi düzleltmesini ve daha iyi geleceği bekleriz. Daha doğrusu işimize geldiği zaman söyleriz. Sistemi sorgulamadan konuşunca da birilerini abartıyla eleştirirken sistemin engelenmesini isteriz. Oysa yapılanışın sonuçları oluyor. Kriminal suçalr, ekonomideki ifals ve kaçaklık işleyişle birilerinin hala avanta almaları artık yerleşti. Medyalar bunu koruma adına sorunları bazen güzel bazen yanlış atresle işler. Birileri de çıkar “Biz eskiden böyle deyildik” der. Oysa konu şu veya bu deyildir: Bu güne gelirken geşmişten taşlar oturtularak yerleştirildi. Yarın nasıl ki tacizleri kadın ticaretini ve kaçaklıklarla çirkinliklerle kayırmalarla erleşen ekonomiyi kabul etiğimiz gibi gidrek bunları da kanıtsarız.

Hiç onutmam; Seksenlerde Öğretmen sendikasında bana “Neeoliberalizim nasıl olacak” sorusuna verdiğim yanıta o dönemde gülen çok oldu. Basitce şöyle anlattım; “iştiğimiz temiz su parayla olacak; Okular parayla sağlıkta ayni şekle gelecek; Elde ne varsa dış sermayeye verilecektir; Bunun sonunda kriminal suçlar artacak, emek ucuzlayacaktır”. Buna gülenler ve “Kıbrıslılar çağdaştır, bunlar sökmez” diyenlere yeniden merhabamı çakayım: Hatta olmaz diyen bazılarının şimdi nerde oldukalrını bazı okuyucularım çok iyi bilir.

Daha destanlar yazacak ve atılan nice yalanların bize bilim, hukuk ve poletik “aydınlık” olarak kavratanların sistemini yaşıyoruz. Tek doğru şu noktada yoğunlaşmalıdır. Madem kabul ediliyorsa ki olayların özünde sistem yatar: O zaman sistemi deyiştirmek gerekir. En başta sömürgeleşmeden, ilhaktan ve işbirlikci ne varsa deyişmesi şart. Yoksa Kumarhaneleri, Gece Kulupleri, kaçak uyuşturucudan insana olan deyerlerle örgütlerin yerinden edilmesi gerekir. Temel kural rant ve otoriter baskı deyil insan konulmalıdır. Dünyanın bir çok yerinde görülen ve bizde aldatma için öğretilip aksi uygulatılan demokratik deyerlerin oluşması şartır. Bunlar için de ortak buluşma mücadele alanları oluşmalıdır. Zaten sadece söylenen yalanları ve olayların özlerini anlatmak dahi oldukça enerji ister. Helle de konuşur gibi olup teslim halinde sistemle özdeşleşme çok tehlikeli konuma geldi. Şu aldatmalardan vaz geçelim; “Halk hazırdır; Bizim halkımız duyarlıdır” ifadeleri yanlıştır. Denilen olsaydı şu andaki konumda olmazdık. Demokratik deneyimi olmayan, doğruların öteki veya ret edilen koşulalrda nasıl kendiliğinden demokratik halk gelişir. Mücadele etmeden gökten zenbillemi indiler. Bakın söz etmeden olmaz: Yine kendimden söz ederek örnek vereyim; AKP yönetimle artık adamızda camilerin artacağı ve dinin piyasal modelin bir ayağı olacağını söylerken ayni garip yanıt verildi; “Kıbrıslılar buna itibar etmez ve buraya yerleşemez” deniliyordu: Nasıl yerleşmedimi? Sanki o denli güçlü gelenek ve örgütselik vardır ki bunlar olamazmış; Oysa beklide dini ve piyasal projenin en kolay yol aldığı Kuzey Kıbrıs oldu. Deyişen Nufusu ve oluşan Gayrı nizami ekonomisi üstüne koltukta kalma adına ne isteniyrsa yapan “Yönetimlerle” övülerek bir gecede nasıl yapldığını yaşadık.

Kısaca; Biraz uzun yazdığım nedenler sonucu; Siz eyer hakikaten olaylardan olanlardan rahatsızsanız, ilk adım karşı duruşu bulmaktır. Yok öteki yaptı diye öfke gösterirken sistemin başka payını da alma hesabı olursa, bunlar deyişmez: Aksine başkaları da eklenir. Etrafınıza bakın; Sırf partili olduğu için makam iş avanta alanlar bu olaylar karşısında ne diyor? Onun için sorunlar devam edecek ve olmaz denilenlerin aslında çoktan olurluk kazandığını onutmayalım. Yarını düşünen şu sürece girmesi gerekir: Konuların nedenlerini kaldırmak için karşı seçenekle örgütlenmelidir. Tek olay deyil, genelin üzerinden artık düşünmek şartır. Şu savunma reflekslerine girmeyelim; “Dünyanın başka yerinde de bunlar oluyor” mekanizması çok tehlikeli: Hani hamasetle bol bol kulanılan “Anavatana” bakın; AKP olayı ile dinin poletikleşmesiyle kriminal suçlar dahi artı. Onun için idolojik “din eksiklik” bahanesinin hiç anlamı yoktur. Fakat ülkemizdeki seçeneksizlik sonucu hem olumsuzluklar kulanılıyor hemde kendi yaratıcısı idolojik aygıtlarla gelecek çiziliyor. Sosyal poletikaların olduğu ülkelerde suçların daha az olduğu, daha eşitlikli paylaşım gerçekleştiği her nedense onca ünüversitelerimiz dahi seçenek olarak hiç ama hiç söylenmiyor. Çözüm yanlış olanın yerine doğruyu taşımaktır. Onun için brakalım insan dalkavukluklarını ortak paydaşlıkla nasıl ki karşıtlar birleşti, yanlışına iananlarında bir araya gelip bunu işlemelidirler.Dünyada da bu yapılıyor. Neolierbalist anlayışla bunun çözülme yerine artığının artık Norveçe dek uzayan kanıtları uçuşuyor. Haydin bakalım onca laftan sora bana kaçı hak verecektir. Yine bir şeyler söylenecektir; Ancak ben yine kendini yorumayım; Doğruları söylemek belirtmek eşitdir kazanma ve yaşama geçme deyildir. Dediklerimiz oluyor ama yalnızlaşan dıştalanan da ben oluyorum. Bu paradoksu yazmadan yazıyı tamamlamak olmaz.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
356AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin