Ortadoğu ve Afrika Müslüman coğrafyasındaki siyasal hareketlilikler peşi sıralar halinde ortaya çıkarken, bunun iki temel karakteristikler üzerinden oluştuğunu görmekteyiz.
Bu karakteristik yanın bir tanesi; baskıcı yönetme biçimlerinin toplumda olan karşılığı olan demokrasi talepleri ve bu taleplere dışsal koşulların ilgi/ilgisizlik üzerinden yaklaşımları ve de bunun yansımaları olan pratikler.
Diğeri ise; 1.paylaşım savaşı yakın öncesi ve sonrasında oluşturulan/oluşan devletler. Bu devletlerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde olanlarının ortak paydası, ulus karakterleri üzerinden oluşması yerine ulus arefesi kavmi toplumlar üzerinden oluşturulmuş olmalarıdır. Bu devletlerde oluşan sınırlar 1.paylaşım savaşı galip devletlerin iradelerinin yansımaları-kararları olmasıdır.
Dolayısıyla bu devletler kendi toplumlarının tarihsel yaşanmışlıkları ve diğer toplumlarla olan ilişkilerinin sonuçlarının toplam hali olmaması nedeniyle; çizilen sınırların baskılamalar ve ötelemeler üzerinden varlığını sürdürmesi halini de beraberinde getirmiştir.
İngiliz-Fransız emperyalizminin temel aktörlüğünde sınırların çizilmesinde Ortadoğu coğrafyasındaki Kürdistan bölgesinin parçalandırılarak devletler arası sömürge getirildiğini görmekteyiz.
Kürdistan coğrafyası ilk bölünmeyi Osmanlı-Safavi devletleri arasındaki savaşlarla 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla yaşarken, Kürdistan’ın kalan toprak parçasında da 1.paylaşım savaşı sonucu emperyalizmin iradesi neticesinde üç parçaya daha bölündüğünü görülmektedir.
Kürdistan’ın bu yeni bölündürülmesinde esas neden bu toprak parçasının petrol zenginlikleri üzerinden olması ve yine bu süreçte İngiliz-Fransız devletlerinin işgal etmiş olduğu toprak parçaları sonucu olmuş olmasıdır (Suriye Fransa işgali altındadır).
1.paylaşım savaşı; tek tek güçlü devletlerin ulaşmış oldukları sınırların son haline varmaları üzerinden, feodal karakterli imparatorluklarla, kapitalist devletlerin yeni hegemonyalar yaratma taleplerinin çatışması halidir.
Bu çatışmada: Avusturya-Macaristan imparatorluğu yok olurken, Çarlık Rusya’sı 1917 Ekim Devrimiyle dünyaya yeni bir yolun da var olduğunun örneği verirken, Osmanlı imparatorluğu; 1860’lar dan sonra hızla başlayan toprak yitimlerinin 1916’da toptan halini yaşayarak parçalanma/parçalandırma sürecinin hızlandırılmasını yaşadı.
Bu dönemin sonucu olarak; Osmanlı’da ki Kürdistan toprak parçası da üçe bölünerek devletler arası sömürge statüsüne getirilmişti.
Onun bu hali, Ortadoğu’da Kürdistan sorununun oluşmasına ve bunun da temel sorun olacağı gerçeğidir.
Parçalandırılan Kürdistan; her parçasına egemen olan devletler tarafından şiddet-yok etme-inkar etme politikalarına tabi tutulurken, 1946 yılında kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyetinin kurulmasına engel olunamayacak, kısa süreliğine de olsa ilk modern devletlerini kurmuşlardır.
Hiçbir dönemde, bu dört parçada Kürdistan nüfusu üzerinde katliam-asimilasyon ve şiddet bitmemiştir. Buna rağmen Kürdistan yaşayanları kendi mücadelelerini hiçbir zaman teslimiyete götürmemişlerdir.
Kürdistan’ın Ortadoğu’da önemli bir petrol havzası olmasından dolayı, onların devletler arası sömürge olmasına uluslar arası sömürge olma karakterini kazandırmıştır.
Sömürgeci devletler kendi aralarında ki ilişkilerinde kimi dönem karşı parçadaki mücadele güçlerine kısmi kolaylıklar, göz yummalar sağlarken; mücadelenin büyük tehdit olmaya gelmesi durumunda da ortaklılaşarak bu mücadelelere karşı birlikte savaş tutumu almalarına engel teşkil etmemiştir.
Diğer yanıyla da; emperyalizm devletleri, uluslar arası sömürge olan Kürdistan toplamına sömürgeci devletlerin çıkarlarıyla uyumlu olarak baktıkları gibi; büyük düzenlemelerle ilgili yeni pratikler geliştirilirken, tek tek sömürgeci devletlerin çıkarları kendi çıkarlarıyla çatıştığı nokta da, bu sömürgesi devletleri ya kendi projeleriyle uyumlulaştırmaya zorlamışlardır ya da uyumlulaşma olmadığı hallerde kendi politikalarını dayatmışlardır.
Irak’ta Saddam rejiminin ABD çıkarlarına bölgesel noktada büyük sorunlar yaratma çabası (petrol ticaret anlaşmalarını Avro üzerinden yenilenmesi gibi) noktasında, askeri operasyonla tasfiye edilmesi; Irak’ın hiç gündeminden düşmeyen Kürt-Kürdistan sorununa yeni bir statüyü de zorunluluk haline getirdi.
Irak’ta oluşan Irak Kürdistan’ı Federe Cumhuriyeti; Kürdistan sorununa uluslar arası yeni pratikler üzerinden bakma mecburiyetini de beraberinde getirdi. Kürt sorunu her gündeme gelişte Kürdistan sorunu olarak kendisini dayatmaya başladı.
Gelinen nokta itibari ile bölgesel aktör olmaya çalışan TC, Kürt nüfus coğrafyasının en büyük parçasının egemeni olarak, ABD politikası ile kendi çıkarlarını uyumlulaştırma çabasını sergilemektedir. Fakat, bugün Kürt sorunu tek tek parça sömürgecilerinin sorunu olmaktan çıkmasından ve artık Kürdistan sorunu olarak güncelleşmesinden dolayı, çözüm bölgesel yeni düzenlemeleri de dayatmak durumundadır.
Bu yeni durum da tayin edici ana faktörlerinden bir tanesi; parçaların kendi aralarında ki ilişkileri, tek tek bu parçaların sömürgeci devlet halklarıyla olan ilişkileri ve sömürgeci devletlerin kendilerini dönüştürmesi biçimi ve becerisi olacaktır.