Öyle bir noktaya geldik ki tüm sermaye, iş insanı ve ağırlık olarak esnaf denilenler arasında yapılan ankete göre ülkedeki en önemli sorun yolsuzluk olarak tespit dildi ve dünya klasmanında rekabet edebilirlik sıralamasında ülkemiz 142. sıraya oturdu.Tam bir skandal ve bu skandal hükümetin temsilcilerinin yüzüne karşı sergilendi.
Haysiyeti olan utanır ve sorumlu bir makamda ise istifa eder.
İstifa eden olmadı. Tam tersine sorumlular pişkinlikle konuşmalar yaptılar ve büyük ekonomik ilerlemelerden bahsetmeye devam ettiler.
Daha acısı şimdiki ve en uzun süre hükümette tutunan ve iktidar bizim kaderimiz diye demeçleri tanınanların partinin kapısını kırmak için başta üyeleri harekete geçmedi. Onu her devirde hükümette tutmak için her yolu deneyen TC yetkilileri de eserlerinden memnunluk duyduklarını saklamadılar. Utanmadılar ama düzeltme çabalarını bastırdıkları protokollerde sıralayıp aynı yolu yürümeye devam ettiler. Yani bunun yetkililerin yedikleri bir halt değil doğal bir sonuç olduğunu kabul ettiklerini gösterdiler.
Halk UBP’yi yarattı çünkü bu ortamda ancak böyle bir bitki biterdi. Ortamın sahibi ise kendi ihtirasları için böyle bir ortam yarattığını ve kusuruna bakmaması gerektiğini benimsemişti. Milyonlarca lira harcayarak halkın ayaklanmamasını sağlamakla yetinmeye devam etti.
Halkın yarsından fazlası göç etti. Gençlik arsında büyük göç oranı hep ortaya çıktı ama umursamadılar. Farkı dışarıdan gelenlerle kapatacaklarını bilerek tercih ettiler.
Hep yazıp söyledik. Bu ülkede ekonomik politika böyle oldukça yatırım olmaz. Takmadılar. Suni olarak kumarhane, kerhane ve üniversite ile refah sağlamayı denemeye devam ettiler. Türkiye’den gelecek olan ama iyi yetişmeyip hayatı boyunca hamlığını göstermemek için hileye başvuracak gençler yetiştirmeyi bile göğüslediler. Gençlere bunu reva gördüler.
Hep yazdık ve söyledik. Böyle kamu yönetimi olmaz. Testiyi dolu getirenle boş getireni ayırmadan, başarıyı ödüllendiren bir sistem kurmadan ve yasal yetki verilen dururken yukarıdakilerin onların yetkilerini kullanmasına izin vermeyen bir yapı kurulmadan ve yetki kullananı sorumlu tutacak denetçileri belirlemeden hiçbir siyasi program uygulatılamaz dedik. Dinleyen olmadı. Şimdi yolsuzluklardan kayırılan ve suiistimallerden beslenenlerin bile şikâyetçi olduğu döneme geldik.
Ancak statüko öyle bir yerleşti ki şikâyetçiler gık çıkaramaz oldu. Gık deseler yolsuzlukları yapanlar haksız rekabetle onları yiyip bitirecekler veya gık dediler diye cezalandırılma sırasına girecekler.
Su gelecekmiş ve bu bir milat olacakmış! Sevsinler. Yok pahasına kullanılan suyla yetiştirdikleri narenciyeyi devletten prim almadan satamıyorlar. Şimdi tahminen 16 katına çıkacak su fiyatlarıyla yetiştirip daha fazla destek almadan satabilecekler mi? Yoncayı ekip hayvanı besleyecek diye umacaklar ama su fiyatı 16 katına çıkınca şimdi devletten aldıkları destekle ihracat yaparlar, hala ihracat yapabilecekler mi?
Fiyatlar güya serbest piyasaya göre belirlenir ancak faiz politikasını belirleyen devlettir. Döviz kurlarını milyarlarca döviz alıp satarak regüle etmeye çalışan Türkiye merkez bankasının haberlerini her gün izlerler. Sorarım adına para politikası denilen bu icraatı yapabilirler mi? Bunun Türkiye yapmıyor mu? Saf saf Türkiye’ye biçilen gömleği kendilerinin de giymesinin hayırlarına olacağını mı sanırlar!
Kim ne politikası sahibi olursa olsun her şeyden önce kamuda reform yapıp etkin ve verimli bir yönetim kurmak zorundadır. Kim yetkiyi alırsa alsın derhal siyasi kadroların yönlendirmesine olumlu tepki veren ama sürekli olan ve siyasi mülahazalardan uzak bir kamu yönetim sistemini kurmak zorundadır. Bu fizik kanunu kadar sağlam bir gerçektir. Yoksa ne yapılırsa yapılsın rekabet edebilirlik sırasında yukarılara çıkmak olanağı bulunamaz.
Tabii Türkiye’ye katılmadan onun para politikasını kopya etmek ve oradan gelecek paketlerle ülkeyi yönetmek de kayır getirmez. Türkiye kadar bile olamayız. Tabii ekonomik ilerleme dönemine girdi diyerek imrenen vardır ama onun kadar bile olamayız. Onun kadar yabancılara soyduracak kaynağımızı da yoktur onun için onun kadar dizlerine üstüne çöktürmeden ekonomik kalkınmayı sürdüremeyiz. Nitekim Türkiye de sonuna geldi, ya kamu yönetimini reforma edip ülkeyi soydurmadan cari açığı kapatıp büyümeye devam edecek ya da AKP’ye mahkûm olmamak vites için değiştirecektir. Sonra kapitalist gelişme yolunda nereye gider konunun dışında!