Yeni Kıbrıs Partisi 11. Olağan Kurultayı, 7 Nisan, Cumartesi günü, Lefkoşa’daki KTOEÖS Lokalinde toplandı. Kurultaya, Kıbrıs’ın her iki yanından, Türkiye’den çeşitli siyasi parti temsilcileri ile sivil toplum kuruluşları temsilcileri de katıldı.
KTOEÖS Lokalinde saat 15:00 da başlayan kurultaya, Kurultaya, Türkiye’den SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, EMEP GYK Üyesi Mehmet Özer, ÖDP Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Onur Kılıç ve Parti Meclisi üyesi Yılmaz Eren, Kıbrıs’tan da AKEL, DISY, Yeşiller, EDİ, Epalxi, KTAMS Başkanı Ahmet Kaptan, KTÖS Başkan Güven Varoğlu, KTOEÖS Başkanı Tahir Gökçebel, DAÜ-BİR-SEN Başkanı Tevfik Yoldaş, DAÜ-SEN Genel Sekreteri Pir Sultan Derneği ve Baraka Kültür Merkezi temsilcileri katıldı. Yunanistan’dan Synaspismos ve Türkiye’nin BDP katılamadı ama mesaj gönderdi, Kurultay olamadıkları için üzüntülerini dile getirdi.
Kurultay Yürütme Kurulu üyesi Nevzat Hami’nin kısa konuşması ile açıldı. Kurultaya devrim şehitleri için saygı duruşu ile devam edildi. Daha sonra Divan oluşturularak Divan Başkanlığı’na Kutman Tayaz, sekreterliğine de Mehveş Beyidoğlu ve Özkan Varoğlu seçildi. Divanın oluşumundan sonra Divan Başkanı Kutman Tayaz kısa bir açılış konuşmasını yaptı.
Kutman Tayaz’ın konuşmasının ardından Parti Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı bir konuşma yaptı. Kanatlı konuşmasına başlarken Kurultaya katılan herkese teşekkür etti ve ülke olarak çok zor zamanlardan geçtiğimizi belirtip, her şeye rağmen mücadeleye devam edeceklerini ve barışa ve sosyalizme doğru yürüyüşlerinin süreceğini ifade etti.
Kanatlı: “YKP’nin mücadelesi 22 yıldır sürüyor”
Parti Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı konuşmasında, YKP’nin mücadelesinin 22 yıldır sürdüğünü ve gelecek kuşaklara daha özgür ve demokratik bir ülke bırakmak için mücadeleye devam edeceklerini belirtti.
Murat Kanatlı’nın konuşmalarının ardından Kurultaya konuk olarak katılan ÖDP, SDP ve EMEP temsilcileri birer konuşma yaptılar.
Konuşmaların ardından Kurultaya gönderilen Synaspismos, BDP, AKEL, DISY, EDI, Yeşiller, Epalxi, KSP, KTÖS, Dev-İş, DAÜ-BİR-SEN’in mesajları okundu. Daha sonra konukların da ayrılmasına olanak vermek için Divan tarafından Kurultaya on dakika ara verildi. Aranın ardından gündemin diğer maddelerine geçildi.
Parti Meclisi Raporu ve Mali Rapor görüşülüp aklanmasından sonra Kurultay Kararları onaya sunuldu. Kurultay Karar taslaklarının tümü, diğerlerinin başlıkları okunarak oy birliği ile kabul edildi. Daha sonra ise tüzük değişik önerileri görüşülüp oy birliği ile karara bağlandı.
Son olarak da Parti Meclisi Üyeleri’nin ve Yüksek Disiplin Kurulu Üyeleri’nin seçimi gerçekleştirildi.
Kurultay sonrasında Yeni Kıbrıs Partisi Parti Meclisi Üyeleri şu isimlerden oluştu; Adnan Ertay, Alpay Durduran, Celal Önen, Cevdet Beysoydan, Çağla Konuloğlu, Didem Gürdür, Emir Taşcıoğlu, Enver Ballı, Erdinç Selasiye, Ergün Emiroğulları, Faika Deniz Paşa, Gülay Kaşer, Halil Paşa , Hamit Aygün, Kemal Aktunç, Kutman Tayaz, Murat Kanatlı, Nevzat Hami, Osman Ercüment, Özkan Varoğlu, Rasıh Keskiner, Sezer Kaşer, Tolga Yücedal, Yaşar Karakaş, Yılmaz Parlan.
Bu arada tüzük gereği İlçe Kongrelerinde seçilen İlçe Yönetimlerinin karar verdiği İlçe Sekreterleri Parti Meclisi üyesi olduğu için, Lefkoşa İlçe Sekreteri Mehmet Karadal, Mağusa İlçe Sekreteri Mustafa Noyan ve Girne İlçe Sekreteri Halil Sayın da yeni dönemdeki diğer Parti Meclisi üyeleri oldu.
Yüksek Disiplin Kurulu ise şu isimlerden oluştu; Asil Üyeler; Engin Ekici, Gökhan Noyan, Mustafa Hami, Oğuz Özen, Salih Coşar; Yedek Üyeler; Mustafa Özser, Topel Arı, Kadir Yiğit
YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı’nın konuşması
Değerli dostlar, yoldaşlar,
Değerli konuklar, medya emekçileri
Öncelikle bugün aramızda konuk olarak bulunan tüm dostlarımıza hoş geldiniz diyoruz…
Ve; imkânsızlıkların içinde, baskı ve zorbalığın her türlüsü yaşatılan
ama inadına özgürlük, ama inadına barış, ama inadına Kıbrıs’ın, anavatanımızın birleşmesi için,
işgalcilere, işbirlikçilerine, acentalarına,
onların gönüllü tutsaklarına karşı,
TC’nin tüm yeraltı ve yerüstü teşkilatlarının sivil ve askeri bürokratlarına karşı
22 yıldır hiç durmadan partimizi destekleyen üyelerimiz, sempatizanlarımız, parti dostlarımız, yoldaşlarımız; hoş geldiniz!
Yüreğini bu kavgaya koyan, yaşamını bu kavgaya adayan dostlar, hoş geldiniz…
Değerli dostlar,
22 yılda nice zorbalık, baskı, tehdit gördük ama YKP hala ayakta, 22 yıldır mücadelesini sürdürüyor…
Ancak bu süreçlerde bizi asıl zorlayan umutsuzluk taşıyanlar oldu…
YKP’liler için umut, umuda inanmak, barışa inanmak, onun uğrunda mücadele etmek bir gelenektir…
Biz biliyoruz ki nice zorbalar vardı ama bugün yoklar… Bizler biliyoruz ki nice karanlık geceler vardı ama her gecenin mutlaka bir şafağı oldu, gün ağardı ve biz biliyoruz ki nice zorluklar, zorbalıklar var ki ama gene de özgürlük, gene de barış mücadelesinden vazgeçilemez, direneler hiçbir zaman teslim olmamış, hep umudun taşıyıcıları olmuşlardır…
Kıbrıs’ta yeniden umutsuzluk rüzgarları sert esmekte. Kaybedilmiş bir mücadeleden bahsedilmekte ama biz diyoruz ki, kavga henüz bitmedi, bizler henüz son sözümüzü söylemedik, ve şimdiden derlenip toparlanmasın pankartlar, mücadele sokakta kazanılacak, yol uzun ve engebeli ama o son mücadeleyi mutlak kazanan bizler olacağız…
O gün geldiğinde, son işgalci adayı terk ederken, YKP’liler elleri ceplerine koyup gökyüzüne bakacaklar ve yüzlerinde tebessümle, kendi kendilerine ‘evet, biz demiştik’ demenin kelimeleri dökülecek ağızlarından… Son işgalci adayı terk ederken YKP’liler bu kavgada var olmanın onuru duyacaklar, bir makama, bir koltuğa terk edilmeyen inatçı bir mücadelenin parçası olmanın onurunu duyacaklar…
Son işgalci adayı terk ederken YKP’liler, başka bir Kıbrıs mümkün dedikleri yerden bu ülkeyi yeniden inşa edenlerle mücadeleye yeni bir yerden yeniden başlayacaklar…
Sevgili dostlar, bu parti kapişari koltuk dağıtılan dönemlerde, ‘mücadele sokaktadır’ çağrısı yaptı, kavgayı sokağa taşımak için elinden geleni ortaya koymaya çalıştı. Birileri ‘ülkede devrim oluyor’, ‘rejim devriliyor’ derken, acenta seçimi yapıldığının altını çizdik, kimi zaman yalnız kaldık, kimi zaman kalabalık olduk…
Yola çıkarken ilk Kurultaylarımızın yapıldığı salonlarda “talimatla yönetilmeye hayır, bu memleket bizim, biz yöneteceğiz” pankartları asılıydı, 10 yıl sonra kitlelerin ellerinde bu pankartlar sokakları dolaştı… 10 yıl önce seçim davulu çaldığında, birileri devrimden, statükonun yıkıldığından bahsederek inatla acenta seçimi dedik, ‘sokaktan iktidara’ dedik, on yıl sonra ülkenin her yanından acentaların deşifresi yapılmakta, birçok kişi iktidarın Ankara’dan değil sokaktan kazanılacağına inanmakta…
Şimdi bir kez daha sesimizi pankartlarımızla yükseltiyoruz ve isyanımızı haykırıyoruz, isyanımızın işgale olduğu söylüyoruz ama bu kez 10 yıl beklemeye niyetimiz yok, bu mücadele büyüyecek, bu mücadeleyi büyüteceğiz…
Bu mücadeleyi öyle kolay kolay da bırakmaya niyetimiz yok… Zorlukların, baskıların, yıldırma politikalarının, izole etme, kitlelerden koparma faaliyetlerinin, medya sansürlerinin, karalama kampanyalarının farkındayız… Ama öyle kolayına sokakları terk etmeyeceğiz.
Çünkü sözümüz var Mehmet ASİ Göze’ye, Erbil Refik’e, Hüseyin Önen’e, Yüksel Kanatlı’ya, Reha Caner’e, Salih Altaylı’ya, Mustafa Ahmetoğluları’na, Ahmet Karaman’a, Necdet Turgay’a ve nicelerine kavgaları yarım kalmayacak, Kıbrıs’ın birleştirilmesi, işgallerden arınmış Kıbrıs mücadelesi, sosyalist Kıbrıs mücadelesi yarım kalmayacak, mücadele, mücadeleleri sürüyor, sürdüreceğiz, sokakları terk etmeyeceğiz…
Onlar adına, onlar için son işgalci de Kıbrıs’ı terk edinceye kadar, ülkemiz birleşinceye, sosyalist bir Kıbrıs kuruluncaya kadar bu mücadele sürecek, sürdüreceğiz…
Değerli dostlar, bu Kurultayımız da önemli bir dönemecin arifesinde toplanıyor. Ülkemizde, bulunduğumuz coğrafyada işlerin iyiye gitmediği, her şeyin daha da zor olacağının onlarca işaretin olduğu koşullarda toplanıyor Kurultayımız…
Kıbrıs sorunun çözümü noktasında ciddi kaygıların yaşandığı bir süreçte YKP, mevcuda karşı gelme noktasında yine alternatifleriyle ortaya çıkmaktadır.
Onların dayattığı tümünde uzlaşılmadan hiçbir şeyde uzlaşılmış olunmaz inatlarının ülkeyi kalıcı bölünmeye taşıdığını net olarak görüyoruz, bu nedenle gerçekten çözüm isteyenlere çağrımız adına liderler görüşmesi denen usulde çözüm arama ısrarından vazgeçmedir…
Peki ne yapmalı? Bu süreçte bizlerin ihtiyacı olan bir çerçeve antlaşmasıdır. Bu antlaşma ile kurulacak iki toplumlu yönetim ve karar organı ile geleceğine, tüm Kıbrıs’ta yaşayanlar kendi siyasal pozisyonları ile karar verebileceklerine inanıyoruz. Tıpkı Kuzey İrlanda’da devam eden böylesi süreç bizleri federal bir yapıya taşıyabilir, bugünkü liderler düzeyindeki görüşmeler ise bizi kalıcı bölünmeye taşıdığı aşikârdır.
Bizler halkların gelecekte yaşayacakları federal sistemi kendilerinin kurması gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle liderlerin değil halkların kendi seslerini taşıyacakları iki toplumlu yönetim ve karar organları ile ekonomi, eğitim, sağlık, çevre ve diğer başlıkların tamamlanması gerektiğine inanıyoruz, ‘bırakın halkalar yaşayacakları sisteme kendileri karar versinler” diyoruz…
Bu süreç güvene dayanmalı, bu nedenle güven artıcı önlemlerin hemen hayata geçirilmesi için sürdürdüğümüz mücadelemize devam ediyoruz…
Maraş şimdilerde sıcak konu olsa da on yıllardır YKP’nin ana gündemi oldu. Maraş konusunda eğer iyi niyet varsa çözüm sürecinde ciddi bir kaldıraç olabilir. YKP olarak bir kez daha Maraş’ın hemen şimdi açılmasını talep ettiğimizin altını çiziyoruz.
Lefkoşa’nın askersizleştirilmesini 2006’dan beri 7 kez sokakta dile getirdik, adanın askersizleştirilmesinin ciddi bir sembolü olacak böylesi bir adım, çözüm sürecine önemli bir ivme katacaktır…
Maronitlerin evlerine dönüşü de çözüm giden süreçte önemli bir adım olacaktır.
Bu tip güven artırıcı önlemler ile desteklenmiş, çerçeve antlaşması temelinde kurulacak iki toplumlu yönetim ve karar organı ile Kıbrıs sorununu çözmeye çalışma, bugünkü halka kapalı, toplum lideri olduğu iddiasındaki bazı kesimlerin görüşme sürecine alternatifimizdir!
Değerli dostlar, ancak ülkemizdeki işgal sürüyor…
TC askeri işgali ve istilası, asimilasyon politikaları, nüfus taşıma süreçleri ile devam etmiştir.
Nüfus taşıma dediğimizde birileri illa bizi ırkçılık ile suçlamaya kararlıdır. Ancak özellikle 1975-79 arasındaki birinci dalga nüfus akışı tam anlamı ile fetih sürecinin ana kilit unsurudur.
Anadolu’dan resmi olarak seçilen insanlar TC devleti tarafından tıpkı Osmanlının fethettiği topraklarda yaptığı gibi Kıbrıs’a yerleşmeye gönderilmişlerdir. Getirilecek olanlara Kıbrıslı Rumlardan kalan evler, tarlalar vaat edilmiştir, maaş bağlanmıştır. Tıpkı İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında olduğu gibi. İsrail devleti, asker ile işgal ettiği topraklara Yahudi nüfus yerleştirilmekte, yerleşenlere maaş bağlanmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyine de 75-79 arasında o günkü mevcut nüfusa yakın, nüfus taşındı, yerleştirildi, bir süreliğine maaş bile bağlandı.
Gelenlere burasını vatan yapmaya geldiği söylendi, Türk yurdu yapmaya geldikleri getirilenlere söylendi.
Sonraki gelişler daha sorunsuz olsun diye yeni protokoller imzalandı, para birimi Kıbrıs Lirasından Türk Lirasına çevrildi, kimlikle girişler sağlandı, hızlı vatandaşlılar dağıtıldı… Bunların tümünü bizler söylemiyoruz TÜBİTAK için hazırlanan rapordan okuyoruz…
Ancak ayrımcılığa uğradı getirilenler… Bu ülkeyi yıllardır yönetenler gelenleri 2. sınıf vatandaş yaptı. Sendikal örgütlenmelerine izin vermedi, vermiyor. Bu nedenle kölelik koşullarında çalıştırılmaktadırlar. 2. sınıf vatandaş muamelesi gördüler Kıbrıs’ın kuzeyini yıllarca yönetenler tarafından, hep oy deposu olarak görüldüler, oylarını vermeleri için işlerini, aşlarını silah olarak kullandı bu coğrafyayı yönetenler. Onların yaşamlarını iyileştirecek yapısal hiçbir şey yapmadılar. Gelenler Kürt’tü, Aleviydi, Arap’tı, Laz’dı… Ana dilinde eğitim hakkı tanımadı, kendi dininde ibadet özgürlüğü tanımadı, sürekli gelenlere 2. sınıf vatandaş muamelesi yaptı, gelenleri Kıbrıs’ın kuzeyini yönetenler köle olarak da, Kıbrıslı Türklerin iradesi çalmak için de araç olarak da kullandı…
Bizler siyasi irademizin çalınmasına isyan ettiğimiz noktada ise bizi ırkçılıkla, ayrımcılık yapmakla suçladılar. Yıllarca Türkiye’den getirilenlere 2. sınıf vatandaş muamelesi yapanların, ayrımcılık yapanların bu tavrı bizleri şaşırtmadı. Biliyoruz ki amaçları bu coğrafyadaki kölelik düzenleri, yağmanın üzerine kurulu bu sistem devam etsin diye Türkiye-Kıbrıslı ayrımını körüklüyorlar…
YKP, sosyalist bir düzen için mücadele eden bir parti olarak insanlar arasında din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın emeğin mücadelesi vermeye devam edecektir. Ama YKP ayni zaman Kıbrıs’ın geleceği için işgale karşı, fetih siyasetine karşı, asimilasyona karşı da mücadelesini sürdürmekte de kararlıdır…
Bu nedenle YKP, fetih ve asimilasyon politikasına karşı etkin ve tartışmasız mücadele verirken siyasi baskı görenlerle, siyasi nedenlerle sınır dışı edenlerle dayanışması sürdürdü, sürdürmeye devam edecek. Bu nedenle YKP, ana dilde eğitim talep edenlerle, Kürtçe, Arapça, Lazca anadilde eğitim talep edenlerle, zorunlu Sunni-İslami zorunlu din eğitime karşı çıkan, Cemevi talep eden Alevilerle dayanışmasını sürdürdü, sürdürmeye devam edecektir. YKP, sendikasızlaştırmaya, güvencesiz ve esnek çalıştırılmaya, kölelik düzeyindeki çalışma koşullarına karşı her alanda mücadele etti ve etmeye devam edecek… Ama ayni zamanda Osmanlı zamanındaki gibi fethedilen toprakların kalıcı olarak İmparatorluk toprağına katılması için nüfus taşıma politikasına verilen ismi ile şenlendirme politikalarına karşı da direndi, direnmeye devam edecektir.
Değerli dostlar,
YKP, Avrupa Sol Partisi gözlemci üyesidir… Başka bir Avrupa’ya, emeğin Avrupa’sına inanlarla birlikte bugün bankaların, sermayenin yönettiği Avrupa’ya karşı da mücadelemizi sürdürüyoruz. Neo-liberallerin şekillendirmediği, halkaların yönettiği yeni bir Avrupa’nın mücadelesini veriyoruz. Tıpkı YKP’nın kuruluş sürecinde de söylediğimiz Avrupa içindeki ilericiler, demokratlarla birlikte hem solun ve emeğin, hem de Kıbrıs’ta süren işgale karşı, adanın yeniden birleştirilmesi mücadelesini veriyoruz…
Bizler bugünkü Avrupa Birliğinden yani Merkel’in, Sarkonzy’nin AB’sinden beklentimiz yoktur. Onların Avrupa Birliği bizlere daha fazla neo-liberalizm, daha fazla ekolojik yıkım, daha fazla nükleer santral, daha az kamusal yararı olan hizmet, daha çok ayrımcılık, daha az özgürlük dayatmakta… Bu nedenle bizlerin yani halkların Avrupa Birliğinin, emeğin Avrupa Birliğinin kurulması için tarafız ve Avrupa Sol Partisinin son dönemdeki sloganını sahipleniyoruz, “Avrupa Halklar, hakların için birleş!”, bunun için yalnız Lefkoşa değil, Avrupa sokaklarını da dolduruyoruz, Atina’dayız, Madrid’deyiz, Lizbon’dayız, Avrupa her yerinde emeğin Avrupası için mücadeleyi sürdürüyoruz, sürdürenlerle birlikteyiz…
Değerli dostlar, mücadeleyi her alanda sürdürüyoruz… Geçen Kurultayın bizlere verdiği görevi de yerine getirmek için uğraşıyoruz…
Geçen Kurultay kararımız “dünya nüfusu düşünüldüğünde kadınların oranı yüzde elli ellidir. Buna rağmen yaşamdaki ve siyasetteki yerleri aynı oranlara denk düşmemektedir” diye başlamaktaydı ve kadınlara katılım çağrısı ile son bulmaktaydı.
Geçen kurultaydan bugüne toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde biraz yol aldık ama daha yapılması gereken çok işimiz var.
Kurultay kararında “Kadınların siyasette özne olmasının zorunluluğunu, biyolojik cinsiyetlerinin belirleniminin sonucu olduğu yönündeki görüşleri aşan bir durum olduğunu YKP kabul eder ve bunun kalıcı olarak ortadan kalkması için mücadeleyi önüne hedef koyar. Ancak bu mücadeleyi önüne hedef koyarken, mevcut koşullardaki zorlukları da aşacak şekilde kadının siyasette temsili için de çalışma yapmayı zorunluluk olarak görür… Bu nedenle YKP, Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların birleşmesini isteyen, sınırsız, silahsız, sosyalist bir Kıbrıs talebi olan tüm kadınları YKP yönetim kadrolarına katılmaya çağırır” demiş ve “YKP, 2011’deki olağan kurultay toplantısına kadar tüm organlarında yüzde elli elliye en yakın temsil oranına ulaşabilmek için tüm kadrolarına çalışma yapma çağrısı yapar” hedefini bu Kurultay kararı ile önümüze koymuştuk. Bu hedefin hala çok uzağında olduğumuz açıktır…
Bunun yanında YKP her türlü ayrımcılığa karşı olduğu sürekli söyledi.
YKP nasıl ki din, dil, ırk renk, her ne sebeple olursa olsun bireylerin ayrımcılığa uğramasına karşı çıkıyorsa, cinsel yöneliminden dolayı bireylerim ayrımcılığa uğramasına da karşı çıkıyor. Sahte bir ahlakçılık yaklaşımı ile cinsel yöneliminden dolayı insanlar Kıbrıs’ın kuzeyinde hapse atılmakta, cinsel yönelimlerinden dolayı geri kalmış coğrafyalardaki gibi ayrımcılığa, baskıya, çeşitli şiddet şekillerine uğramaktadırlar.
Programında yazdığı gibi YKP her bireyin hakları ile özgür ve dokunulmaz olması gerektiğine inanmaktadır.
Bu nedenle YKP, önümüzdeki dönemde de din, dil, ırk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim konusundaki her türlü ayrımcılığa karşı evrensel insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde mücadele etmeye kararlıdır.
Sevgili dostlar, partimizin gündemi çok yoğun… Bir yandan ülkede süren işgale karşı, çözümsüzlüğe karşı mücadele ederken, diğer yandan diğer alanlardaki mücadeleleri de sürdürmemiz gerekiyor. Ekoloji bu nedenle en önemli başlıktır. Olmayan bir dünyada sosyalizm kuramayacağımız için, ekosistemdeki yıkıma karşı, yaşamın savunulması için de mücadele etmek gerekiyor.
Bu nedenle YKP ana akım medyanın gündemine girmeden de önce Akkuyu’da sürdürülen nükleer santrala karşı mücadeleye etmekteydi, mücadelesini sürdürüyor. Karpaz’daki yıkım sürmekte ve YKP’liler olarak Karpaz’daki ve ülkenin diğer yerlerindeki eko-sistemi yok eden ve edebilecek tüm uygulamalara karşı duyarlı olduk, mücadele ettik, mücadele edenlerle birlikte olduk… Suyun hayat olduğunu, yaşam olduğunu söyledik, satılmayacağını açıkladı. Şimdi birileri tıpkı “barış hareketi” dedikleri gibi “barış suyu” ile de Kıbrıs’ın kuzeyinde de suyu bir metaya dönüştürmeye, serbest piyasada alınıp satılabilecek hale getirmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken Türkiye’de bir de HES kuruyorlar, tıpkı Türkiye’de olan Derelerin Kardeşliği Platformu’nun olması gibi, şimdi Türkiye’de direnenlerle bizi bağlayan yeni bir konu daha çıktı, suyun özelleştirilmesine yani yaşamın satılığa çıkarılmasına direnenlerin kardeşliği… Artık bir anlamı ile HES’lere karşı, dereler sermaye için değil, özgür aksın diye mücadele edenlere mücadele borcumuz var, bu konuda da daha fazla taraf olmamız gerektiği belli oluyor…
Sevgili dostlar, partimizin gündemi çok yoğun, söyleyecek çok sözümüz var… Mücadele her alanda sürüyor. Vicdani ret, toplumsal cinsiyet eşitliği, yabancı üslere karşı, Petrol Dolum Tesisine karşı, Gülen cemaatinin ve diğer İslami yeşil sermayenin operasyonlara karşı, her türlü asimilasyon politikalarına karşı, işgale karşı yaşamın her alanında mücadele sürüyor ve YKP bu mücadelelerin her birinde vardır, yalnız bildirileri ile değil, fili olarak, sokakta, aktif olarak var olmaya devam edecek…
Sevgili dostlar,
Defalarca dediğimiz gibi, gelecek kuşaklara sözümüz var; onlara, sınırsız, silahsız, garantörsüz, askersiz, sosyalist, bütün bir Kıbrıs bırakacağız. Bu nedenle yolu yok, mücadele sürüyor, sürecek.
Ve dostlar, statükoya mahkûm değiliz, umutsuz da değiliz, statükoyu yıkabileceğimize inanıyoruz, yıkabiliriz diyoruz… Elbet bir yıkacağız diyoruz!
“Çözüm, hemen şimdi mümkün” diyoruz!
“Başka bir Kıbrıs mümkün” diyoruz…
Ve bunların hayal olmadığını biliyoruz çünkü tümünü gerçekleştirilebileceğimize dönük umutlarımız var!
Karanlığa karşı umudu büyütüyoruz…
Ve inatla yarını şimdiden istiyoruz ve alacağız çünkü seçeneklerimiz ya barbarlık düzeni ya da barış ve sosyalizm. Biz tercihimizi barış ve sosyalizmden yana yaptık, gelecekle sözleştik, yok oluşa karşı başkaldırıyı örgütlemeye ve geleceğimizi kazanmaya kararlıyız…
Kurultayımızın başarılı geçmesi dileklerimle, katılan herkese teşekkürler…
22.yılında;
Yaşasın mücadelemiz!
Yaşasın Yeni Kıbrıs Partisi!
Kurultay Kararı 1
YKP, çağdaş sol bir partidir…
YKP’nin, uzak hedefi sosyalizmdir. Bu uzak hedefe giderken YKP, bugüne dair mücadelesini çeşitli zeminlerde sürdürmeye devam etmektedir.
YKP, “başka bir Kıbrıs”, “başka bir Avrupa” ve “başka bir Dünya” için mücadelesini bu çerçevede sürdürmektedir.
Başka bir Kıbrıs
YKP, Kıbrıs’ın birleşmesini, sorunun çözümünü en önemli konu olarak görür.
YKP, sorunun çözümüne yönelik görüşme sürecini desteklemektedir. YKP, üzerinde daha önce uzlaşılan kararlar çerçevesinde sorunu çözecek bir antlaşma bulunması ama bu antlaşmanın da demokrasi, hukukun üstünlüğü ve etnik ayrımcılığı yasaklayan bir temelde olması için mücadele eder.
YKP, Kıbrıs sorununun çözümünün yalnız Kıbrıslıların değil, Türkiye ve Yunanistan halklarının, bölge ve dünya barışının da çıkarına olduğuna inanmaktadır. Kıbrıs sorunu göstermiştir ki, uzlaşmazlık ve adamıza silah yığmak, başta Türkiye ve Yunanistan, sonra da bölge ve dünya barışını tehdit etmektedir. Bu nedenle ada koşulsuz ve istisnasız tamamen askersizleştirilmeli, garantör ve garanti diye adamızı devamlı müdahale altında tutan kurallar kaldırılmalıdır.
YKP, Kıbrıs’ta süren TC işgaline, Yunan askeri hegemonyasına ve yabancı askeri üs ve tesislere karşı mücadele eder. TC askeri adadan hemen ayrılmalı, kuzeydeki askeri vesayet rejimi ortadan kaldırılmalı, Yunan askeri varlığı hemen sonlandırılmalı, ada, diğer tüm yabancı askeri üs ve tesislerden arındırılmalıdır. YKP, bu amaçla adanın tümden askersizleştirilmesi için mücadeleyi güncel bir konu olarak önüne koyar.
YKP, sınırsız, silahsız, garantörsüz birleşik bir sosyalist Kıbrıs için mücadele eder.
Başka bir Avrupa
YKP, neo-liberal politikaları eksiksiz şekilde uygulamayı önüne hedef koyan, sınırları kapatılmış bir Avrupa’yı reddeder. YKP, başka bir Avrupa talep etmektedir. YKP, aktif olarak militarizme ve savaşlara karşı çıkan, militanca barışı savunan bir Avrupa talep ediyor. Talep edilen, yoksulluğa karşı aktif mücadele eden, emeğin haklarını koruyan, kamusal haklara saygılı, tüm zenginliklerin adil paylaşımını savunan, tüm dünya halklarının barış, demokrasi ve eşitlik mücadelelerine uluslararası dayanışma ile katkı koyan bir Avrupa’dır.
Bizim Avrupa’mız, daha fazla demokrasi, emekçilere tam istihdam ve sosyal güvenlik, ırkçılıkla mücadele ve göçmenler için eşit haklar, kadınlara ve eşcinsellere yönelik her türlü ayrımcılığa son verme ve eşit fırsatlar vaad eden bir Avrupa’dır.
Bizim Avrupa’mız, farklı bölgeler arası dayanışma getiren, dil ve kültür çeşitliliğine saygı gösteren, evrensellik macerasını kucaklayan ve tektipleştirilmeyi reddeden bir Avrupa’dır.
Bizim Avrupa’mızda istihdamın, ücretlerin ve emekliliğin korunması tüm Avrupa kurumlarının ilk önceliği olacak. Avrupa kurumları tüm spekülatif finansal işlemlerin vergilendirilmesi ve Avrupa bölgesindeki vergi cennetlerinin ortadan kaldırılması için mücadele edecektir.
Böylesi bir Avrupa, kendini barışa ve iklim değişikliği ile mücadeleye adamakta; yoksul ülkelerle dayanışmayı ortaya koymakta ve insan haklarının, sosyal hakların ve ekoloji mücadelesinin küreselleşmesini desteklemektedir. Böylesi bir Avrupa’da, lağvedilmesi gereken NATO’nun genişlemesi değil, tüm Avrupa’yı kapsayan bir güvenlik sisteminin oluşturulması ve tüm Avrupa’nın işbirliğini sağlanması ana hedef olacaktır.
YKP, emeğin sosyal Avrupası’nın kurulması için mücadele eder.
Başka bir Dünya
Yaşanan yoksulluklar ve yoksunluklar, gelir dağılımındaki dengesizlikler, süren emperyal savaşlar, artarak devam etmekte olan ekolojik yıkımlar ortaya büyük insani ve doğal trajedileri çıkarmaktadır. Dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynakları eşit ve adil paylaşılsa herkese yeteceği bilinmesine rağmen, kapitalistlerin kâr hırsı ile bugünkü dünyayı krizden krize sürüklemektedir. Eko sisteme verilen zarar geri döndürülemeyecek zararlara yol açmaya devam etmektedir. Bugünkü dünya, kapitalist düzen içinde hızla yok oluşa doğru gitmektedir. Böylesi koşullarda insanlığın ve doğanın geleceği için başka bir dünya için mücadele yaşamsal öneme sahiptir.
YKP, dünya halklarının kurtuluş mücadelesini destekler. Bu kurtuluş mücadelelerinin ayni anda hem anti-emperyalist, hem de anti-kapitalist olması gerektiğine inanır.
YKP, başka bir dünya için mücadeleyi benimserken kapitalistler arasında, yerli-yabancı, din, dil, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı yapmaz. Bağımsızlığa dair son sözün o coğrafyada yaşayanlar tarafından verilmesi gerektiğine inanır.
YKP, savaşsız, sömürüsüz, sınırsız, sınıfsız başka bir dünya için mücadele eder.
NASIL BİR MÜCADELE?
YKP, sosyalizmi uzak bir hedef olarak belirlerken, hem eşitlikçi, hem de özgürlükçü bir sosyalizm için mücadeleyi bugünden benimser. Bugüne dair YKP’nin sosyalizm mücadelesi toplumsal cinsiyet eşitlikçi ve özgürlükçüdür; anti-militaristtir; ekolojisttir.
YKP’nin talep ettiği sosyalizm hem eşitlikçi, hem de özgürlükçüdür. YKP, katılımcı demokrasi ile şeffaf ve hesap verebilen, demokratik merkeziyetçi ama azınlık görüşlerini de önemseyen, adalet ve hukuk kuralları çerçevesinde kararların alınacağı bir demokratik sosyalizm için mücadele eder. Kapitalizmin yıkıcı üretim ilişkilerine karşı katılımcı ve planlı ekonomiyi savunur. Kapitalizmin yıkıcılığı karşısında “ya sosyalizm, ya barbarlık” sloganın güncelliğine inanır.
YKP’nin sosyalizm mücadelesi toplumsal cinsiyet eşitlikçi ve özgürlükçü, anti-militarist, ekolojisttir. “Patriyarkal kapitalizm”e, her türlü sömürüye ve şiddete karşı mücadele eder. Herkesin insan hak ve özgürlükleri ile var olması gerektiğine ve hukukun üstünlüğüne inanır. Her türlü ayrımcılığı reddeder, her türlü, şovenizme, ayrımcılığa ve ırkçılığa karşıdır. Anti-emperyalist, anti-kapitalist, şovenizm, ırkçılık ve faşizm karşıtı mücadelenin yükseltilmesi için çalışma yapar, verilen mücadelelere destek olur.
Parasız kaliteli eğitim, sağlık ve diğer kamusal yararı olan hizmetler için, serbest piyasanın insafına terk edilmiş, kamusal yarar gözetmeden her şeyi metalaştıran neo-liberalizm adı altındaki küresel saldırganlığa karşı, küresel direnişçilerle birlikte mücadele eder. Ezilenlerden, azınlıklardan, emeği ile geçinenlerden yanadır, sendikasızlaştırmaya, güvencesiz ve esnek çalıştırmaya, işsizliğe karşı mücadele edenlerle dayanışma halindedir.
Yabancı işgücü adı altında Kıbrıs’ın kuzeyine gelen tüm emekçilerin, yaşam, çalışma ve emek haklarının iade edilmesini ister. Bunun için mücadele eder.
Sığınmacıların hapsedilmelerine ve zulümden kaçtıkları ülkelerine sistematik olarak iade edilmelerine karşıdır. Sığınmacı ve mültecilerin yasadışı kabul edilmesini reddeder, yaşam koşullarının iyileştirilmesi için uğraş verir.
Mücadeleyi Kıbrıs’la kısıtlamaz enternasyonal bir yaklaşımla dünyada bu amaç doğrultusunda mücadele edenlerle dayanışmasını her zaman canlı tutar. Bu çerçevede “başka bir dünya mümkün!”, “başka bir Avrupa mümkün!”, “başka bir Kıbrıs mümkün!” sloganına sahip çıkar ve bunun gerçekleşmesi için mücadele eder.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü mücadelesinin herkes için ayrımcılığa uğramadan bugünden, hemen şimdi gerçekleşmesi gerektiğine inanır. YKP için, toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü yalnız heteroseksüelleri değil Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel, Transgender (LGBTT), İnterseks, Queer bireyleri de kapsar. Kadın emeğinin kamusal ve özel alanda sömürülmesine karşı mücadele eder. Kadın bedeninin sözlü, görsel ve yazılı araçlarla metalaştırılmasına karşıdır. YKP için toplumsal cinsiyet konusunda özel alan kamusaldır, özel olan politiktir.
Anti-militarist olan YKP, savaşlara, her türlü silahlı çatışmaya, işgallere karşı, barışçıl bir dünya için mücadele eder… Tüm işgallere ve paylaşım savaşlarına karşıdır. Askeri harcamaların, silahlanma bütçelerinin kısa vadede azaltılmasını, uzun vadede tamamen ortadan kaldırılmasını ve bu bütçenin kamusal hizmetler için harcanmasını savunur. Vicdani ve total ret hakkını ayrımcılık yapılmaksızın herkes için savunur.
YKP, dünyada hızla ekolojik yıkımların yaşandığı koşullarda, sosyalist bir gelecek için dünyada yaşamın devam etmesi gerektiğine inanarak ekolojist bir mücadeleyi benimser.
Gelecek kuşakların da yaşayabileceği bir ekosistem için 1) yenilenebilir üretim kaynakların kullanımının kendini yeniden üretebileceğinden fazla olmamasını 2) yenilenemez üretim kaynakların kullanımının alternatif kaynakların geliştirilme hızını geçmemesini 3) üretim sürecindeki kirlenme ve doğal hayatın tahribinin ekolojinin kaldırabileceğinden fazla olmamasını asgari olarak talep eder.
Suyun metalaştırılmasına karşı mücadele eder. Nükleer enerjiye karşıdır, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerjileri destekler; enerji sorunun çözümü için önce üretilenin verimli kullanılması için çalışma yapılması ilkesi ile soruna yaklaşır. Genetiği Değiştirilmiş Ürünlere (GMO) ve tohumda tekelleşmeyi yaratacak uygulamalara karşı mücadele eder. Doğada birlikte yaşadığı diğer canlılara saygılıdır, hayvan haklarını savunur.
YKP, ekosistemin daha fazla rant ve kâr hırsı ile yok edilmesine karşı mücadele eder.
Kurultay Kararı 2
Kıbrıs sorunu için yeni bir yol zamanıdır!
Kıbrıs sorunu insanlarımızın tüm sorunlarının esası olarak durmaktadır. Hiçbir önemli sorun, Kıbrıs sorunu ve onun yarattığı sorunlar yüzünden Türkiyeli bir makamın yetkisine bırakılmamış bir kararla insanımızın yetkisine kaldığı için yönetim tarafından ele alınabilecek halde bulunmamaktadır.
Bu sorunun çözümü de bize bırakılmamıştır.
Kıbrıs sorunu İngiliz yönetimi zamanında bir devlet kurma çabasıyla Kıbrıslılar tarafından yabancı yönetimden kurtulma çabası ile başlamamıştır. O zaman Kıbrıslıların Rumca konuşanları Yunan milliyetçiliğinin peşinde Yunanistan’la birleşmek için İngiliz karşıtı eylemlerle günün sorunu olarak doğmuş ve Türkçe konuşanlar Türkiye’ye katılmayı seçmişlerdir. Ancak Ada’nın bölünmeden bunlardan biri ile birleşmesi emperyalist güçler tarafından çıkarlarına ters görülmüş ve İngiliz üslerinin kurularak Ada’da kalması hedefi ile birlikte Ada’ya denetimli bir bağımsızlık dayatılmıştı.
Kıbrıslılar aralarında anlaşıp bir devlette birleşme hedefiyle İngiliz yönetiminden kurtulmayı seçememiştir.
Türkiye Ada’nın kendisine verilmesini istemiş ve Türkçe konuşanları bunun için kullanmaya başlamıştı.
Uzun silahlı çatışmalar ve siyasi etkinlikler sonunda Türkiye, Yunanistan ile birleşmeye karşı Kıbrıs’ın taksimini taktik olarak ileri sürmüştü.
Bir devlet kurulmasını ilgili güçler kabul ettiği halde Türkiye’nin bu devleti kabul etmesi sağlanamamıştı. Yunanistan da bağımsızlığı içine sindirememişti. Kıbrıslıların devletlerini savunmamaları yüzünden liderlikler tehlikeli bir maceraya atılmaktan çekinmemişlerdi.
Kıbrıs’ta iki tarafın da devleti çalıştırmayıp kafalarına taktıkları Yunanistan veya Türkiye’ye bağlama arzuları Kıbrıs’ta önce bölünmüşlüğü sonra da bir hükümet getirmişti.
Türkiye darbeden sonra askeri bir müdahale ile üçtü birini işgal etmiş ve Türklerin bu bölgede toplanmasını sağlamıştı.
Bu statüko ayrı bir devletle yaşamaya başlarken siyasi olarak sorunu görüşmelerle çözme çabasına girmek durumunda da kalınmıştı. Türkiye önce federal bir sistem önermiş, sonra bunu kantonal çok bölgeli bir federasyon diye tanımlamıştı. Ancak ikici askeri müdahaleden sonra çok bölgelilikten vazgeçmiş iki bölgeliliği ileri sürmüştü.
Ancak güneyden henüz mahsur Türklerin kuzeye geçmesini bile beklemeden Türkiye’den tarımsal işgücü adını vererek kolonlar yollamaya başlamıştı.
Türkiye’nin federasyon teklifinin üzerinde dönen görüşme süreci sonuç vermemiş, önce Kıbrıs Türk Federe Devleti diye ad takılmış, sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adı verilmiş olan ayrı devlet hiçbir zaman kendi kadrine egemen olmasına izin verilmemiş bir halde kalmıştı. Görüşmeler boyunca birçok uzlaşma metinleri ortaya çıkmış, BM kararlarıyla desteklenmiş esas saptanmıştı. Ancak saptanan esasların hiçbiri saygı görmemiş ve her esasa başka metinlerde ters öneriler yapılarak yeni uzlaşmazlık konuları gündeme getirilmişti.
Türkiye 2004 yılında “Rum tarafının kabul etmeyeceğini bir anketle tespit ettiklerini onun için Kıbrıslı Türklere evet dedirttiklerini” açıkladıkları Annan Planı adı verilen BM belgesi referandumda reddedildi. Bu Türkiye’nin reddedileceğini bildikten sonra bir antlaşmaya evet dedirteceğini gösterdi. Çünkü arkasından KKTC tanınsa bile Garanti ve İttifak antlaşmalarının devam edeceğini ve onlardaki haklarından vazgeçmeyeceğini açıklamaya devam etti. Hâlbuki Kıbrıslı Rumlar garantörlüğün kaldırılmasını istemekte ve bunu görüşme önerilerinde kırmızıçizgilerinden biri olarak nitelemektedirler.
Ayrı devleti tanıyan olsa bile Türkiye’nin garantörlük yetkisinin sulanacağı endişesi ile bunu engelleyeceği de beklenmektedir. Kimsenin tanımamasının nedeni de buna bağlıdır.
Bu gelişmeler göstermektedir ki görüşmelerden uluslararası bir müdahale olmadan sonuç alınamayacaktır. Alınacaksa bu ancak statükonun değişmesi ve Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’a sahip çıkması ve buna diğer Kıbrıslıların da katılmasıyla alınacaktır.
Bu nedenle görüşmeler sadece karşı tarafı kötü duruma düşürmek için sürdürülmektedir.
Kıbrıs’ta ülkesine sahip çıkma arzusu giderek çok güçlenmiştir. Ancak Türkleşme korkusu Rum tarafını etkilemekte Türkiye korkusu ve Rum Kıbrıslılara karşı güven eksikliği de Türkleri etkilemektedir.
Kıbrıslı Türkler artık azınlığa düştüklerini hissetmektedirler. Onun için kurtuluş aramaktadırlar. Buna “Rum da anlaşma istemez” düşüncesi telkin edilerek derin devlet tarafından engel olunmaktadır.
“Kıbrıslı Rumlar da barış istemez” görüşü yanlıştır
Onun için Kıbrıslıların çözümden sağlayacaklarını anlatmak için derin irdelemelere devam etmek gerekir.
Kıbrıslı Rumlar insanlarının üçte birinin mülk haklarının kullanılmasına engel olan statükodan şikâyetçidir ve anlaşmayla bu hakkın büyük kısmına kavuşup bir kısmı için de tazminat alacaklardır.
Bugünkü durumun devamına evet diyemezler ve bu hudut hep tartışmalı olarak kalacaktır. Kuzeyde ise büyük bir Türk ordusu bulunacaktır. Amma bunu denetleyecek bir Kıbrıslı Türk yönetimi olmasına da izin verilmeyecektir. Onun için Kıbrıs’ta her zaman tehlike altında yaşayacaklardır. Bunun ortadan kalkacağı bir barış antlaşması onlar için çok önemlidir. Bir kriz tehlikesi Ada’dan eksilmemiştir. Yunanistan da kriz kaynağıdır ve bir Türk Yunan krizi Kıbrıs’ı da tehlikeye sokacaktır. Onun için anlaşmayla kazançları büyük olacaktır. Ekonomik bakımdan birleşik Kıbrıs’ın sağlayacakları hakkında şüphe yoktur. Bu konuda çok araştırma yapılmış ve yayımlar yapılmıştır.
Kıta sahanlığı ve ekonomik alan haklarıyla çıkabilecek sorunlardan da kurtulmak için anlaşmaya önem vermeleri gerekir.
Bir avuçluk Ada’da asayiş için de iki taraf arasında işbirliğinin önemi büyüktür.
AB üyesi Kıbrıs AB içinde ses sahibi olmak isterse ondan Kıbrıs sorunun çözümü için yardım dileyen biri olmaktan ve AB’nin Kıbrıs politikasına ket vuran bir zararlı mahlûk durumundan çıkması gerekir. Üstelik bu sorun nedeniyle AB savunma ve işbirliği ve AB-NATO politikalarına da ket vurmaktadır. Bunlardan kurtulmak da onlar için önemlidir.
Bir çerçeve antlaşması ve uzlaşma konularını uygulamaya başlamak zamanı gelmiştir
Burada belirtilen görüşmeler hakkındaki kısımlar vardığımız sonuçları haklı çıkarsa da çıkarmasa da görüşmeler tıkanmıştır. Bundan sonraki görüşmeler de yolu açacak değildir. BM uluslararası bir konferans düzenleyecek değildir. Bunun için önce uluslararası konferansa davet edilmesi düşünülen güçlerin görüşmelerde tarafların evet dediği dolayısıyla en yakın oldukları ve bunları uygulatabilecek bir çerçeve içine konabilecekleri uygulamaya koydurmakta anlaşmaları gerekir. Bu konuda anlaşabilirlerse Zürich Londra antlaşmaları usulüne benzer şekilde taraflara kabul ettirecek araçları hazırlamaları da gerekir.
Kıbrıs bu çerçevede birleşirse birleşik Kıbrıs uzlaşma isteyen diğer konuları kendi aralarında çözmeye bırakılmalıdır. Yabancı karışmasına izin verilmemelidir.
Uzlaşmaya varılmış olan konular içinde Maraş’ın açılması, askerlerin hudutlardan uzaklaştırılması, Ercan’ın da uluslararası trafiğe ve serbest ticaret gibi hemen uygulamaya başlanabilecek hususlar bağlanmalıdır.
Yoksa çözüm Kıbrıslı Türklerin yetkiyi ellerine alma gayretlerinin başarısına kalacaktır.
Kıbrıs sorunu Türkiye’nin tüm Kıbrıs’ı denetimi altında tutma düşüncesinden vazgeçmemesi yüzünden çözülemeyecek haldedir ve bu düşünceden vazgeçirilmeden çözülemeyecektir.
Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin muti alt yönetimliğinden kurtulamamaları çözümün önündeki başka bir engeldir. Diğer Kıbrısların bu halde bir toplumla siyasi eşitlik içinde tek devlette birleşmeye evet demesi mümkün değildir. Bunun ne getireceği Kıbrıs’ın kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik alan sınırları hakkındaki Türkiye’nin tutumundan bellidir. Federasyonun eşit siyasi hakları olan kanadının birisinin ayrı uluslararası antlaşma yetkisi almasıyla başımıza ne geleceğini kestirmek kolaydır.
“Federasyonla da hayır etmeyiz” fikri birleşmeden korkmak değil cesaret almayı getirmeli
Şimdiden bir çözüm olsa biz Rumların karşısında ne becerisi göstereceğiz de mahvolmayalım denilmektedir. Nüfus yapımız da değişmiş ve azınlığa mahkum olmuşuz. Bunlar derin devletin bize boyun eğdirme telkinleridir. Şimdiden bu hale geldiysek muti alt yönetimle yani acentalık yönetimiyle idare edilmemizdendir. Nüfus yapısının değişmesi de ondandır yoksa bu halka kabul ettirilebilinmiş değildir. Bir çözümden olmadan tarihten silineceğimiz ortaya çıkmıştır çözümden sonra kurtulma şansı elde edeceğimiz de bellidir. Çözüme rağmen Türkiye’nin muti alt yönetimi gibi davranmaya devam edecek olanlara kapıyı göstermek de bize düşecektir ve başaracağız.
Kurultay Kararı 3
Adalet ve Hakikat Komisyonları kurulmalı, gizli devlet arşivleri açılmalı
Kıbrıs’ın yakın geçmişinde birçok acı olay yaşanmıştır. 1950’lerin ortasında başlayan çatışmaların neticesinden hala daha yüzlerce Kıbrıslının akıbeti bilinmemektedir. Kayıplarla ilgili çalışmalar on yıllardır sürmektedir.
Kıbrıs’ta yaşanan çatışmaların yaraları hala açık, kayıpların akıbetinin hala bilinememektedir…
Benzer süreçleri yaşan Güney Afrika’da, Balkan ülkelerinde Adalet ve Hakikat Komisyonları aracılığı ile bu yaralar bir nebze olsun sarılmaya ve benzer suçların bir daha işlenmemesi için bu Komisyonların çalışmaları neticesinde ortaya çıkan gerçekler ışında önlemler geliştirilmeye çalışılmıştır.
Kıbrıs’ın da yaralarını sarabilmesi için Adalet ve Hakikat Komisyonlarına ihtiyacı vardır.
Bu yapılırken, bu dönemde yaşananlarla ilgili yetki ve sorumluluk sahibi sivil ve askeri personelin mutlak yargı önüne çıkarılması da önemlidir.
Özellikle 1974’teki toplu kaybetme eylemlerinden yani Aşa (Paşaköy) ve Tohni (Taşkent) gibi, sivillerin toplu öldürülmeleri yani Muratağa, Sandallar ve Atlılar gibi olaylardan sorumlu olan Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum, Yunan ve Türk özellikle askeri personeli yargı önüne çıkarılmadan yaralar sarılamayacaktır. Bu hesaplaşma yalnız adı geçen personelle değil tıpkı Ruanda’da olduğu gibi ara bulucu, barış gücü pozisyonundakilerin askeri yetkililerin ihmal ve sorumluluğu olup olmadığının ortaya çıkarılması da önemlidir.
Kıbrıs’ta milli kimliğin oluşturulmasında tarih eğitimi hâlâ daha kilit roldedir. Çarptırılan, saklanan belgelerle yalana dayalı ‘milli tarih’ ile beyinler yıkanmaya, şovenizm propagandası yapılmaya devam ediliyor.
Tıpkı Türkiye-Ermenistan arasındaki sorunlarda yapılan çağrılar gibi Kıbrıs yakın tarihi de tarihçilere emanet edilmeli ama emanet edilirken özellikle Türkiye ve Yunanistan askeri makamları yakın geçmişe ait tüm belgelerini araştırmacılara açmalıdır…
Yeni bir Kıbrıs için geçmişimizle hesaplaşmalıyız!
Kurultay Kararı 4
Her türlü savunma işbirliği antlaşmasına hayır!
Kıbrıs uluslararası antlaşmalarla kurulmuş bir devlettir ve hala o antlaşmalarla ortaya çıkan anlaşmazlıklar yüzünden ikiye bölünmüş durumdadır. Onun için başka uluslararası antlaşma yaparken dikkatli olmak zorundadır. İçindeki ayrılık yüzünden bağlandığı anlaşmalar zaten başına derttir, yeni sorunlar yaratmamalıdır.
Nitekim 1967 yılında idari olarak fiili olarak bölünmüş durumda iken İngiliz üslerinin olanaklarından ABD’ye yararlanma hakkını veren bir anlaşma yapılmış ve tüm Kıbrıs’ın bundan etkilenmesi sağlanmıştı. Hâlbuki Kıbrıslı Türk toplumunun buna onayı olduğu iddia edilemezdi. Her ne kadar Kıbrıslı Türk liderliğinin buna itirazı duyulmamışsa da ona rağmen anlaşma yürürlükte kalmış ve daha sonra bazı tesislerin kuzeyde kalması nedeniyle uzun yıllar (ve belki de hala) o tesisler kullanılır olmuştu.
Şimdi de İsrail ile bir savunma anlaşması yapıldığı iddiası vardır. Kıbrıs’ın tümünü etkileyecek böylesi antlaşmalara gidilmemesi Kıbrıs’ın yararınadır. Şimdiki halde Kıbrıslı Türkler kendilerinin katılmadığı antlaşmalarla olası bir çatışmada hedef seçilebilecek durumdadır.
Kıbrıslıların bir çatışmadan zarar görmeleri olasılığı artmaktadır. Yakınımızdaki savaşlardan etkilenmek mümkündür. Bir önemli durum da Kıbrıs’ın yararına olmayan ve Kıbrıslıların ülkelerinin bir emperyalist savaşa destek vermek değil engel olmak isteyecekleri zaman buna tam tersi yardımcı olmak durumunda bırakılacakları durumdur. Açıkça Filistin sorununda Filistinlilerin yanında olduğunu söyleyen Kıbrıslılar tam tersine ülkelerinin İsrail emelleri için kullanılmasını seyretmek durumunda kalmışlardı. Halen de İsrail’e destek verenlere ülkelerinin olanaklarının kullandırıldığı aşikârdır.
Kıbrıs’ta Filistin devletinin temsilciliği iki taraftan da dostluk görmekte ama ülkemiz Filistin aleyhine istismar edilmektedir.
Bu saçmalığa son vermek için bir an önce Kıbrıs sorununun çözüldüğünü görmek istiyoruz. Bunun için de tarafların samimi şekilde çözüm istemesi gereklidir.
İsrail ile Türkiye tehdidi ileri sürülerek savunma anlaşması yapmanın diğer savunma anlaşması yapılmış olan ülkelerin şimdilik itirazını getirmemiş olması ilerde bunun olmayacağı anlamına da gelmemektedir. Kıbrıs başını derde sokmak için çalışmamalıdır. Sorunları kendisi yaratmıştır, dahasına gerek yoktur.
YKP halkın kaderini eline almasını ve Kıbrıs sorununu çözerek ve yeniden ülkesini birleştirerek antiemperyalist bir mücadeleye katılması gerektiğine inanmaktadır. Büyük güçlerin hesaplarına dahil olanlar beladan uzak duramazlar. En iyi savunma bu hesapların dışında kalmaktır.
Yaşasın halkların kardeşliği ve anti-emperyalist mücadele!