Kıbrıslıların işgalden sonra da en önemli sorunu işsizlik olmuştur. Önceleri enklavlarda yani kısmi işgalde işsizlik direnme halindeki toplumda uyduruk işler icat edilerek savaşılan bir sorundu. Askeri önderlerin desteğine zorlayarak insanları tutmak politika idi ve asker kafasıyla enklavı terk etmek hatta göç etmeyi düşünmek bile suç olarak konmuştu. Sonraları askerin bir az geri çekildiği zamanda dahi yasaklara dokunulmadı, hala yürürlüktedir ama anayasaya aykırı olduğu için kullanılmıyorlar ve işsizlik sorunu milli olarak kabul edilmektedir. Ek olarak partizanlık yani seçim maksatları için gene en önemli sorun olarak uğraşılan bir konudur.
İşsizliği umursamıyorlar diye eleştirmek gerçeği yansıtmıyor. Muhalif bile olsa herkese iş vermek temel prensiptir. Ancak bunun yanında başka temel prensipler de vardır ve onun için işsizlik ağır bir göç sorunu olarak devam etmektedir. Bu temel prensipler (uyduruk) seçimi kananın önüne hep gelmiştir. Nedir onlar:
- Bütçe kısıtlıdır, hiçbir kural tanımadan borçlanma ve Türkiye desteğini zorlamaya rağmen yetmemektedir.
- Türkiye seçtiği ve seçtirdiği acentasına bu konuda kurallar dayatmağa çalışmaktadır. Seçim dönemlerinde Türkiye’yi rahatsız edecek biri seçilmesin diye kendi de kuralların bozulmasına ve liyakate ters partizanca atamalarla yönetimin bozulmasına katkı yapmaktan kaçınmamaktadır. Uyduruk iş yaratarak ekonomiyi bozmakla işsizliğe katkı yapılmaktadır.
- Bir Türkiyelinin Kıbrıs’a gelirken yabancı bir ülkeye gelirmiş gibi hissetmemesi için iş arayanların gelmesine denetleme getirilmesini Türkiye engellemktedir.
- İşsiz olduğu ve ücretlerin düşmesine neden olacak şekilde daha düşük ücretle çalışmaya hazır yabancıların sayısını düşürmeye kalkışanlara Türkiye engel olmaktadır.
- İş çevreleri devlet desteği ile iş alanlarına yatırım yaparken fizibilite çalışması sırasında yerli işgücünün kabul edebileceği ve yasal olan şartlara uygunluğu aramamakta, devlet de bunu şart olarak dayatmamaktadır. DPÖ de fizibilite incelemesinde hiçbir yatırıma fizibıldır veya değildir demeden kendisine sunulan projelere sözde tarafsız yanıtlar vermektedir çünkü hükümet öyle istemektedir.
- İşçilerin barınakları yasalara aykırı olduğu halde bile sağlılık denetimine tabi tutulmamaktadır. Yasak olduğu halde iş yeri güvenliği sağlansın diye denetim yapılmamaktadır. İşçilerin sosyal haklarının ödenmesine ilişkin denetim yoktur. Çünkü yasaları uygulama polis gücü kullanmadan ve uygun izleme önlemleri düzenlenmeden yapılamaz.
- Polis hükümetten bağımsızdır. İsterse acenta hükümetini dinler, istemezse dinlemez.
- Türkiye’nin seçtirdiği acentası yönetişim sakatıdır, uygun izleme yöntemlerini düzenlemez. , istemezse dinlemez.
- Türkiye’nin seçtirdiği acentası yönetişim sakatıdır, uygun izleme yöntemlerini düzenlemez. Yerli sermayeye ucuz emek sağlamaya fırsat veren sistemi ele almaz. Yani işsizlikle savaşma yanında başka kaygısı da vardır.
Hâl böyle olunca yönetim partizanlık kaygısıyla bile işsizliğe çare olacak önlemler almaz.
Turizmde rekorlardan bahsedilmesi üzerine ahali neden kendilerine refah katkısı olmadığını sorgulamıştı. Hükümet bile buna rahatça yalandır, refah hissedilmektedir diyemedi. Onun için turizm bakanlığından müsteşarı televizyonda izledim ve acizliğe hiç şaşırmadım. Kıbrıslıların işe alınmamasını irdelediler ve müsteşar halkı sosyal hakları ödemeyenleri ihbar etmeye çağırdı. Israrla turizmde patlama yaşandığını sayılarla ifade eden müsteşar otellerin yerli istihdam edemediğini, ama sosyal haklarda ödeme olmamasını şikâyet konusu yaparlarsa buna son verilebileceğini ve işçi, memur bulamanın baskısıyla ücretleri ve emek masrafını arttırmayı göğüsleyerek sosyal hakları ödemeye başlayacaklarını iddia etti.
Tabii bunun çare getirmediğini de bilerek halkı uyanık olmaya çağırdı. Kendilerine başvurulursa işverenleri hizaya sokacaklarını, asla bundan taviz vermeyeceklerini söyledi.
Sorun turizm neden arttı sorusunun yanıtında gizlidir. Özel bir teşvik sistemiyle ülkeye parasız pulsuz turist celbedildiği zaten basında açıklanmıştı. Yani ne zaman çökeceği belirsiz bir turizm teşvik sonucu vardır ve turizmciler buna dayanarak yerli istihdama gitmezler. Yerli işgücü iş güvencesi için sendikalaşıp karşısına çıkabilir diye korkar. Özel sektörde sendikalaşmanın yok olması bunun sonucu ve delilidir.
Müsteşarın çağrısına kapılıp sosyal hak talep edecek olan çoğalırsa işyerlerine müdahale edecek personel bulunamayacak ve polis de desteğini çekecektir. Bunu bilmeyen biri nasıl müsteşar olmuş demeyin o kendi vicdanını temizlemekle meşguldü.
Şikâyet eden turist geldiğinde iş verilen bir yığın yarı çalışan bir daha işe çağrılmayacağını bilir. Onun için onlardan da medet yoktur.
Bir ülkede ekonomi düzelmeye başlarsa iş açılır fakat yüksek bir işsizlik oranı varsa bu işçi ücretlerini yükseltmez. İşe alımlar çoğalır ve işsizlik oranını düşürürse işçi işgücü pazarında güçlü hale gelir ve ücret pazarlığı başlayarak ücretlerin yükselmesini sağlar. Lakin bizde dış kapı açıktır ve yurtdışından hemen yeni işçi gelir ve işçiler pazarlığa girme şansını yitirirler. Müsteşar konuşurken ben bir hafta önce ayni televizyonda “işyerimizi açtık ama yerli işçi bulamadığımız için Türkiye’den getirttik. Bu da bize pahalıya geldi” diye şikâyet eden işvereni dinlemiştim. Ülkedeki işgücüne uygun olmayan bir işçi için yeni yatırım yapılmakta idi ve vergi bağışıklığından ilgili malları gümrüksüz ithale kadar devletten destek yani para alacaktı. Hâlbuki ücreti arttırarak başka işlerden işçi talebi olsaydı o iş kolu dikkat çekecek ve ücretleri arttıracak ve Türkiye’den gelecek olanın yatacağı masraftan daha fazla olmayan bir masrafla sorun ortadan kalkacak hatta o tür iş için iş eğitim kurslarına talep getirecekti.
Bu müsteşarın boyunu aşan bir organize emek gerektirir. Onun için müsteşar Çıkmazda idi ve halkı işitilmeyecek bir çağrıya itmişti.
İşsiz sayısını azaltmak bile bizde ücretleri attırmaz çünkü Türkiye’deki işsizler ve işlilerle rekabet ile karşı karşıyayız. Bunu fiziki barikatlarla önlemeye kalkan is yerli milliyetçileri, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını, yerli (hain) sermayesini ve koltuk düşkünü partilerini karşısında bulur.