Bol masraflı ziyaretle belediye üstünden siyasete devam edildi. Türkiye’den gelen Kıbrıs işleri başbakan yardımcısı Beşir Atalay iyice eğlendirildi. Kıbrıs kebaplarını afiyetlendiler ve tabii Lefkoşa’nın göbeğinde yasalar çiğnenerek dikilen Mısır piramidi esintili Kumarhaneli otele de uğrayıp kapısının önündeki en yüklü yolun yarısını polis arabalarıyla kestiler. Yol iki şeritten bire düşünce trafik işkenceye dönüştü ve oturan arabaların eksoz gazlarıyla benzin paraları sağlık için havaya savruldu. Bu arada da yetkililer ve sorumlular bir az daha para istediler.
Benzin masrafını halk ödedi. Yolda gecikmenin masrafını da halk ödedi. Beşir’den istenen paraları da borç hanesine yazıp halk borçlandırılacak. Devletin devamlılığı diye bir inci saçılıp ilk fırsatta halka faizi ile ödettirecekler.
Türkiye buradaki sorumluların sorumlusudur. Onların seçimini sağlamak için para ve emek harcar. Şimdi ise protokoller imzalattırarak güya disiplin getirmek istiyor. Beşir efendinin ziyafet masasında yanında oturanlar şimdi yemek için parti içinde komplolar kurdukları belediye başkanını devirmeye çalışıyorlar ama dün hep beraber yasadışı olarak borçlanması için bizi kefil gösterdiler. Onlar yetki verdiler biz borçlandık. Adam zaten yasadışı olarak harç koyup bizi söğüşlemişti, eline vuracaklarına yeni borç almasına ve yetmeyince tefecilerden borçlanmasına yetki vermişlerdi Borçlanan o değil halktır.
Müteahhitlerin yüksek ihale bedelleriyle bizi kazıklamalarına da sünger çekmişlerdi masada Beşir’in yanında oturanlar.
Sayıştay bir rapor yazıp belediyenin borçlarını denetimden kaçırdığını yazmış ve toplam olarak borcunu açıklamıştı. Ancak raporda yasal yetki almadığını incelemediğini de görmüştük. Sayıştay da şal örtmeye alet olmuş ve halk boğazına kadar borçlandırılmıştı. Şimdi yasadışı harç koyan, yasadışı borçlanan ama hükümetin kefilliği ile borcu gene halka çıkarılan belediye başkanını yemeye sıra gelmiş ama hesap sormaya gelince soracak kimse kalmamış.
Beşir efendi protokole madde koyarak yetkisiz devleti yani halka borca sokanın cebinden ödeyeceğini emretmiş. Nerede bu maddenin gereği? Polis yasasına göre tüm yasaya aykırı olduğu için suç oluşturan konuların peşine düşecek olan polistir. Lakin polis mali polisim yoktur diye adım atamayacağını son icadı olarak ileri sürüdüğü için mali polis de sahibi oldu gene de adım atan yok. Beşir Atalay önlem ister mi yoksa milli davanın bu aşamasında UBP’ye muhtaç mıdır? Öyleyse sorumlulukta onun da payı vardır.
Polis askere bağlıdır. Hükümet ve meclis çağırınca polis öyle yanıt vermişti. Öyleyse asker de halkın soyulmasına göz yummaktadır.
Bütün bunlar siyasetin konusudur. Kim sorumlu kim sorumsuz arayıp bulmak da siyasilerin sorumluluğudur. Halkımız milli gelirin kat be kat üstünde borca sokulmuş bulunmaktadır. Üstelik tüm kamu hizmetleri batmış haldedir. Türkiye yatırım deyip ayırdığı paraları günlük harcamalar için tüketmektedir. Bankalarda mevduatlar artmaya devam edermiş! Tabii ki belediye çalışanları bile neleri varsa geçinmek için harcamaya devam etmektedir. Birileri de bunları toparlayıp bankalara aktarmaktadır. Ancak para yerine durmaz. Kamu da evirip çevirip borçlanmaktadır.
Likidite oranları artmış, plasman oranı yükselmiş! Yani bu ekonomik ve mali sıkıntı içinde bankalar cömertleşmişler. Öyleyse halkın bankalardaki hesapları da risk altına girmiş. 1980’e kadar mevduatların %40 dolayındaki kısmı kredi olarak verilirdi, şimdi %60’ın üstüne çıkmış. Ne saadet ne saadet! Paldır küldür giderlerse altında halkın canı kalacak.
Siyaset tam gaz devam ediyor. İlk etapta çalışanların maaşları ödenecekmiş. Tabii siyaset Atalay’a mesajı verdi. O da bu kritik aşamada fazla laf olmasın diye kesenin ağzını açabilir. Sorun biter mi?
Yürütme yerel yönetimlerle beraber olmayan paraları harcamaya yetkili ise hayıf onu alaşağı etmeyen halkadır. Yuh olsun bize ki yasalara aykırı olarak har vurup harman savuranlara dur diyemiyoruz. Hala daha UBP’nin kapısını çalan yok. Binlerce üyesi ile anketlere göre hala birinci parti imiş. Böyle seçmen böyle hükümet. Seçiminde Türkiye’nin de desteği olduğuna göre böyle bş böyle tıraş. Protokol yapmışlar da denetleyeceklermiş! Türkiye’de yaptıkları kadarını bile beceremiyorlar.
İngiltere sömürgesinde bu kadar rezalet görülmezdi. Bunun sömürgesinde kendisini bile sömürenler var da biçare kalıyor. Türkiye’ye sömürge dersi lazım galiba!
YABANCI ORDUNUN DENETİMİNDEKİ POLİS HALKIN NEFRETİNİ ÖNLÜYOR
BES grevi de gösterdi ki tüm sendikaları ve sivil toplum örgütleriyle halk ayaklansa da Türkiye’nin desteği ile hükümetçilik oynanabiliyor. Yoksa aylarca belediye çalışanlarına para vermeyecek ve halka her gün işlenen suçlar, yasadışı borçlanmalar ve suçlara rağmen hükümet desteği haberleri yayımlanacak ve hala koltuklar işgal edilebilecek ama şiddet olayları görülmeyecek; olamaz. Polis her protestoda protestocuları tepeleyecek kadar silahlı güç gösterisi yapabiliyor. Halk da polisin asli görevini böylece anlıyor.
Türkiye durumdan memnun. Olmasa sorumlulara orada oturamazsınız şayet hesap sorulmasına kapıyı açmazsanız derdi. Demiyor. Protokolünde hesap sorulur ve devleti zarara sokanlar yani halkı kazıklayanlar ceplerinden öderler hatta suç tespit edilirse onun cezasını da ayrıca çekeler diye madde koymazdı. Eskiden bütçe yasasında da bu madde vardı. Sonra gereksiz görülüp kaldırılmıştı ama sonra protokol emri olarak yasa geçirilerek gene konulmuştu. Gereğini kim yapacak? Hükümetin avukatı olan savcılığın tahkikat açma yetkisi yok. O ancak polise aç der, açmazsa da memnun olur. Türkiye ise polisten doğrudan sorumludur.
Sahi yahu mali polis nerede bilen var mı?
DOWNER KAYBOLDU BULAN GÖREN VAR MI?
Mekik diplomasisi yapıp tarafların çözümün esaslarının hiç ellenmeyen yönlerini sıraya sokacak ve ellenenleri listeleyip bir çoklu konferansa hazır hale getirecek imiş. Nerede Downer? Kayıplara mı karıştı. Downer’in Türk tarafının yapıcı tutumundan etkilendiği ve tek taraflı olarak suçlama yoluna gitmediği iddiası yapan Eroğlu ve usta görüşmecisi biliyorsa basına açıklasın. Neden hala Rum tarafı işi berhava etti; onun için BM artık Türk tarafının sıkıntılarını ele alacak yeni bir politik çizgi izleyecek demiyor.
Rum tarafı da Downer’in peşini bırakmış görünüyor. AKEL hariç diğer partiler yeni bir yol hazırlanması gerektiğini ileri sürüyor ama BM’nin aldırdığı yok.
Belli ki BM iki tarafın tutumundan da memnun değil. Oturup da mevcut durumun sorumluluğunu kim taşıyor diye ahkâm kesecek diye bekleyen varsa yanılıyor. Çünkü dünyada BM’nin başına sarılan ve kim daha suçlu diye aranması gerektiği halde uzlaşmayla sorunu gömmeye çalışan ülkeler var. Kıbrıs’ta görüşenler var ama esas sorumlulardan bahseden var hesap arayan yok.
BM yapabileceği tek şeyi yapıp konuyu Güvenlik Konseyi’nin önüne atacak. Kimsenin ayrı devleti tanıyacağı da olmadığı için statüko başımız da kalacak.