Kıbrıs işleri bakanı Türkiye’den hoş geldi. Burada yaşamaz ama bize ekonomik gelişme olduğu müjdesini verdi. İçinden burada yaşarlar bilmezler mi diye düşünmek geçmedi mi? Veya gelişmeler kısmi etki yapar, halk henüz yararını görmemiş olabilir ama kıymetini bilsinler ve desteklesinler diye düşündüğünü sanabiliriz. Lakin gazeteler İrsen Küçük’e desek olarak algıladılar. Söz hakkı kısıtlı mı idi ki açıkça görüşlerini ve gerekçelerini anlatmadı?
Tüm sektörler ayakta. İşler iyi gitmiyor dediler. Turizmde gelen giden çoğaldı. İşsiz kalıp geri Türkiye’ye dönen kayıt dışı işçiler hakkında da istatistik yayımlandı. Yani turizm istatistikleri gidip gelenle bir anlam ifade edemez oldu. Tam o sırada da İngiltere pazarı çöktü diye şikâyetler oldu.
Bunun dışında bütçede personel harcaması oransal olarak düştü ama transferler arttı. Yani bütçe disiplinini sağlama amacı doğrultusunda olumlu tek gelişme devlet gelirlerinde artış için gösterilen çabadır. Bunun TC Kıbrıs işlerinde kıvanç yaratması olacak iş değil. Belki istatistiklerin daha hızlı yayımlanması ve eskisine göre daha anlamlı yapılmaya çalışılması olumlu oldu.
Esas sorun ise rekabet edebilirlik hesabında ekonominin bir adım gittiğinin görülmemesidir. Bütçe sallandığı gibi belediyeler de alarm verdiğine göre kamu bütçesi düzelmedi. Belediyelerin sayısının azaltılmak istenmesi Türkiye’nin bunun farkında olduğunun kanıtıdır. CTP döneminin sallapati gidişinin mirası olan belediyeleri her yeri kaplaması zaten sakattı. Muhtarlık olduğu gibi duracak ve buna sen bir de belediye ekleyeceksin. Üstelik hizmetin tayini ve buna uygun gelirlerin ödenebilecek şekilde belirlenmesi sonunda atılması gereken adımlar yerine Türkiye usulü her belediyeye şu kadar maaş ve kadro diye yola çıkılması olacak iş değildi.
İngiliz geldiğinde hayretle Kıbrıs’ın kazalara bölündüğünü ama kaza büyüklüğüne ve hizmet hacmine göre personel dağıtılacağına her kazaya şu kadar diye personel belirlendiğini görmüş ve şaşırmıştı. Şimdi yapılan da öyle. Muhtar yasalara göre belediye başkanından daha yetkilidir ama arada sıkışıp kalmıştır. Hizmet karşılığı harç ve resim takdire etse her beledi hizmeti verebilir. Ancak konuları kültürüne sonradan giren Türk usulüne göre belediye olmak terfi etmek sayıldığı için CTP’li kafalara göre köyleri terfi ettirdiler. Onun için haklı olarak köylerden bazıları isyan ettiler.
Bu kafa yani ne kadar hizmet o kadar vergi, harç ve resim yerine kanunda olan kadar ilkesini getirme kafası taşınmaz bir yük oluşturdu ve hepsi batağa yuvarlandı. Çoğu köyde parayı versen de devlet açığı kapatmazsa hizmet alamazsın durumu ortaya çıktı.
Bunlar gösteriyor ki ekonomik kafa yoktur. Hala geri ülke davranışı vardır. TC bundan nasıl tatmin olabilir ki? Sanırım çıkış yolunu görmüş değiller. Ver parayı meteliksiz turist gelsin. Limanlarda say turist arttı de! Uyusun da büyüsün ninni!
Her kurumun tam bilançosunu çıkarmak ve rasyonel çalışmasını sağlamak idarenin başlıca kaygısı olmalıdır. Bu tamam. Ancak bunu sadece parçalayıp tek tek özelleştirmek amacıyla yapmak tabii ki ideolojiktir. Bazıları bunu rasyonelleşmek için şart olarak görür ama bazıları özelleştirmek için de şart görür. Yani özelleştirmek için bir yol olarak uygulamak ister. Bazıları ise satabilmek için araç olarak ister. Peşin olarak devlet bu işlerden elini ayağını çeksin ister. Sol karşı çıkınca da ideolojik isteklerde bulunmakla suçlanır. Hâlbuki ideolojik davranan sağ kanattır. Sağ kanadın tek gailesi de satın bile almadan eline geçirmektir. Bir yansız denetleme olsa eminim ki önce bilançoyu görelim, sonra yere özel koşulları inceleyelim, sonra özelleştirmeye karar verelim diyecektir. Özerkleştirme denilenin esası da odur. Özerk olmadan siyasilerin elini sokmadıkları bir kurum yoktur. Çünkü bizde siyasiler en yüksek hiyerarşik makamdadır ve kurumun görev ve teki dağılımı yapılmamıştır. Siyasi bir emir verdiğinde nasıl verdi, yetkisi var mıydı gibi bir araştırma yapmak olanaksızdır. Yetkiler belirsiz haldedir. Askerdekinden bile fazla ast üst zinciri etkili olabilmektedir. En alttaki memur ve işçinin bile görev ve iş tanımı yapılıp da işler hale getirilmiş tek bir kurum yoktur.
Bu halde olan kurumları özelleştirmek haraç mezat satmak olur. Halkı soydurmak demektir. Kim yaparsa korksun bizim elimizden kurtulmamaları için hazırlıklı olmalıyız.
Şuna bakın! Elektrik kurumu diye bir şey yoktur. Telekom diye de bir şey yoktur. Hala devlet dairesi durumundadırlar. Satılıp da büyük kazançlar sağlayacak olan bu kurumları sattırmak ve satmadan önce rasyonelleştirmek için reform yapmamak kötü niyetin birinci göstergesi olacaktır.
KTHY satılmadı, kapatıldı. Tasfiye kararı alınmış, yönetici atanmış lakin milyonlarca Dolar değerindeki malları yok olmaya terk edilmiştir. Kim bu malları yutmuştur, sırası gelecektir ve hesaba çekilecektir. Zaman gelecek ve hesap sormaya fırsat bulacağız. KTHY’nin yöneticiliğini kabul eden kimseler bu iyi bilsinler. Bir uçak motoru zaman içinde kullanılamayacak hale geldi diye hurda halinde elden çıkarılmışsa hesabını onu oraya atan yanında atanan da verecektir.
Bu haltları ettiler diye övülen yerli işbirlikçiler yanında Kıbrıs işleri TC sorumluları da hesaba çağrılacaktır.
Durum bu olacak ama ekonomik kalkınma görülecek ha! Siyasi hesaplaşma ve bizi uyuşturup soygunu izleyemememiz için tezgâh dokuyorlar. Başka bir şey değil.